May 15, 2017
10667 Görüntüleme

Dava Sırasında Dürüstlük Kuralına Aykırı Olmayan Taraf Değişikliği Kabul Edilebilir, Yargıtay Kararları

Yazan
banner

.YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 2013/1687
Karar: 2013/2475
Karar Tarihi: 22.02.2013

EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI – MADDİ BİR HATADAN KAYNAKLANAN VEYA DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI OLMAYAN TARAF DEĞİŞİKLİĞİ – HAKİM KARŞI TARAFIN RIZASINI ARAMAKSIZIN TARAF DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİNİ KABUL EDEBİLECEĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI GEREĞİ

ÖZET: Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hakim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder, düzenlemesini içermektedir.

(6100 S. K. m. 124)

Dava: Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi M. A.’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davaya konusu taşınmazın dava dışı şirket tarafından kullanıldığı, davalının da taraf değişikliğine muvafakat etmediği gerekçesiyle davanın husumetten reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nın 124. maddesi; <(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.

(3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hakim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.> düzenlemesini içermektedir.

Somut olayda, davacının davalı gösterdiği kişinin taşınmazı kullanan dava dışı şirketin yetkilisi olduğu tartışmasızdır. Bu durumda, yukarıda sözü edilen HMK’nın 124. maddesinin 3. ve 4. fıkraları göz önünde tutulduğunda, eldeki davanın dava dışı şirkete yöneltmesi yerine şirketin yetkilisi olan kişiye yöneltmesinin kabul edilebilir bir yanılgıdan kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davalının muvafakati aranmaksızın HMK’nın 124. maddesinin 3. ve 4. fıkraları uyarınca işlem yapılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.

Sonuç: Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2013/4916
Karar: 2013/5672
Karar Tarihi: 25.03.2013

RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI – MADDİ HATADAN KAYNAKLANAN VEYA DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI OLMAYAN TARAF DEĞİŞİKLİĞİ – DAVA DİLEKÇESİNDE TARAFIN EKSİK GÖSTERİLMESİNİN KABUL EDİLEBİLİR OLUP OLMADIĞI – HUSUMET YÖNELTİLEN ADİ ORTAKLIĞININ TÜZEL KİŞİLİĞİ SORUNU

ÖZET: Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir. Karşı tarafın açık rızası ile olanaklı olduğu bildirildikten sonra, ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği isteminin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakimin karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği istemini kabul edebileceği açıklanmıştır. Bu yönde husumet yöneltilen Ç. N. Adi Ortaklığının tüzel kişiliği, yani davada taraf ehliyeti yoktur. Hal böyle olunca yukarıda değinilen yasal düzenlemeler çerçevesinde; adi ortaklığı oluşturan tüzel kişiler Ç. İnş. San. ve Tic. AŞ. ve N. Mühendislik A.Ş. ye yöntemince husumet yöneltilmesi sağlanıp tüm kanıtları toplandıktan sonra yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

(6100 S. K. m. 116, 124) (1086 S. K. m. 187)

Dava ve Karar: Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmü, davacı ve davalı Ç. İnş. San. ve Tic. A.Ş. avukatlarının temyiz etmeleri üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Mustafa Arınmış tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Husumet konusu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 187. maddesinde (HMK 116) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.

Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usulü işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.

Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.

Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, Ankara 1995, s. 231).

Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288).

Öte yandan, HMK. nın <Tarafta iradi değişiklik> başlıklı 124. maddesinde, bir davada taraf değişikliğinin, ancak karşı tarafın açık rızası ile olanaklı olduğu bildirildikten sonra, ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği isteminin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakimin karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği istemini kabul edebileceği açıklanmıştır.

Bu yönde husumet yöneltilen Ç. N. Adi Ortaklığının tüzel kişiliği, yani davada taraf ehliyeti yoktur. Hal böyle olunca yukarıda değinilen yasal düzenlemeler çerçevesinde; adi ortaklığı oluşturan tüzel kişiler Ç. İnş. San. ve Tic. AŞ. ve N. Mühendislik A.Ş. ye yöntemince husumet yöneltilmesi sağlanıp tüm kanıtları toplandıktan sonra yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözardı ederek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 25.03.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY
5.Hukuk Dairesi

Esas: 2012/25474
Karar: 2013/508
Karar Tarihi: 21.01.2013

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ DAVASI – DAVANIN PASİF HUSUMET EHLİYETİ YOKLUĞUNDAN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ – KARŞI TARAFIN RIZASI OLMAKSIZIN HAKİM TARAFINDAN TARAF DEĞİŞİKLİĞİ KABUL EDİLMEDİĞİ – DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ

ÖZET: Mahkemece, davalı tarafça taraf değişikliğine açıkça muvafakatı olmadığından bahisle davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiş ise de, kanun maddesinde yazılı olduğu şekilde, davacı tarafça hukuki el atmadan hangi idarenin sorumlu olacağının bilinmemesi, davalı tarafın yanlış gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı olmayıp, kabul edilebilir bir yanılgıya dayanmakta olup, karşı tarafın rızası olmaksızın hakim tarafından taraf değişikliği kabul edilmelidir. Bu nedenle, davalı tarafın, taraf değişikliği talebinin kabulüyle işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken davanın reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.

(6100 S. K. m. 124) (3194 S. K. m. 10)

Dava: Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Yapılan incelemede; dava konusu taşınmazın 2000 yılında kesinleşen 1/1000 ölçekli imar planında <Sağlık Alanı> olarak ayrıldığı, ancak fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun benzer konudaki 15.12.2010 gün ve 2010/5-662/651 sayılı kararı uyarınca imar planında ilköğretim, yol ve lise alanı gibi kamu hizmetine ayrılmış bulunan yerlere el atılmamış olsa dahi bedeline hükmedileceğine ilişkin kararı da gözetilerek, 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinin amir hükmü uyarınca 2000 tarihli 1/1000 ölçekli imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde Sağlık Bakanlığı tarafından ayrılma, amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedeli ödenmelidir.

Öte yandan mahkemece, davalı tarafça taraf değişikliğine açıkça muvafakatı olmadığından bahisle davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiş ise de, HMK’nun 124. maddesinin 3. ve 4. bendlerinde yazılı olduğu şekilde, davacı tarafça hukuki el atmadan hangi idarenin sorumlu olacağının bilinmemesi, davalı tarafın yanlış gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı olmayıp, kabul edilebilir bir yanılgıya dayanmakta olup, karşı tarafın rızası olmaksızın hakim tarafından taraf değişikliği kabul edilmelidir.

Bu nedenle, davalı tarafın, taraf değişikliği talebinin kabulüyle işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı nedenle davanın reddine karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.01.2013 gününde oybirliği ile karar verildi

YARGITAY
22.Hukuk Dairesi

Esas: 2012/1966
Karar: 2012/6464
Karar Tarihi: 05.04.2012

İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI – DAVACININ İŞE İADE DAVASINI KAZANDIĞI VE KARARIN KESİNLEŞTİĞİ – DAVACININ İŞE ALINMAYI TALEP ETTİĞİ FAKAT ALINMADIĞI – DAVANIN DAVALININ İŞ SÖZLEŞMESİ İLE BAĞLI BULUNDUĞU ŞİRKETE YÖNELTİLMEDİĞİ – TARAF TEŞKİLİ SAĞLANMASI GEREĞİ

ÖZET: Davacının, davalının ihale ile verdiği temizlik işini alan firmada çalıştığı ve yine dava dışı şirket tarafından davacının iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmıştır. Davacı iş sözleşmesi uyarınca davalı işyerinde temizlik işçisi olarak çalışmışsa da dava MKE Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış ve davalının iş sözleşmesi ile bağlı bulunduğu şirkete yöneltilmemiştir. Mahkemece taraf teşkili sağlanmalı, taraf teşkili sağlandıktan sonra dava dışı şirketin savunma ve delilleri toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmelidir.

(4857 S. K. m. 2, 17, 18, 20, 21, 41, 57) (1475 S. K. m. 14) (6100 S. K. m. 124)

Dava: Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi C. K. Ü. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde, temizlik işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız olarak fesih edildiğini, fesih nedeni ile açmış olduğu işe iade davasının kabulüne karar verildiği ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin onama kararı ile kesinleştiğini, kararın tebliğ ile birlikte kanuni süresi içinde işverenliğine müracaat edilerek davanın işe alınmasının talep edildiğini ancak işe alınmadığını, kendisine tazminat ödendiğini, davacıya ücreti ile birlikte yemek ve giyim yardımı ödenmesinin kararlaştırıldığını, davacıya ihbar ve kıdem tazminatının ödenmediğini kanuni haklarının ödenmediğini belirterek alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının taşeron işçisi olarak çalıştığını, davanın taşeron firmaya yönetilmesinin gerektiğini, taleplerin zaman aşımına uğradığını, davacının iş sözleşmesine davalı kurum tarafından son verilmediğini, ihale bitimi nedeni ile iş sözleşmesine son verilip iş başlatılmadığını, davacının çalışmalarının aynı firma nezdinde geçtiğini, muvazaalı çalışmasının söz konusu olmadığını, davacının belirli süreli hizmet akdine tabi çalıştığından ihbar tazminatının söz konusu olmadığını, davacının izin hak etmediği gibi fazla mesai yapmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.

Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.

Öte yandan, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.

Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.

Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usulü) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur(6100 sayılı Kanun m.59). Şekli (usulü) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulü işlemler birbirinden bağımsızdır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usulü) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.

Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usulü bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.

Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.

Somut olayda, davacının davalı MKE Genel Müdürlüğünün ihale ile verdiği temizlik işini alan firmada çalıştığı ve yine dava dışı şirket tarafından davacının iş sözleşmesi 4857 sayılı Kanun’un 17. maddesi gereği feshedildiği anlaşılmıştır. Davacı iş sözleşmesi uyarınca davalı işyerinde temizlik işçisi olarak çalışmışsa da dava MKE Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış ve davalının iş sözleşmesi ile bağlı bulunduğu Çağ Müşavirlik İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’ne yöneltilmemiştir. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere mahkemece taraf teşkili sağlanmalı, taraf teşmili sağlandıktan sonra dava dışı Çağ Müşavirlik İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin savunma ve delilleri toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 05.04.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz