Nis 19, 2012
4539 Görüntüleme

Markanın Sözleşmeyle veya Mahkeme Kararıyla Devri

Yazan
banner

SMK m. 148’e göre markanın tamamen veya 148/06 gereğince kısmen devri mümkündür. SMK m. 148/4 devir konusunda resmi şekil şartı getirmiş ve devir sözleşmelerinin noterden  yapılması gerektiğini öngörmüştür. Noterden onaylı devir sözleşmesi talep üzerine sicile kaydedilir ve üçüncü kişilere karşı böylece hüküm ifade etmeye başlar.

SMK m. 125/3 uyarınca kısmi kısmi devir halinde devredilen mal ve hizmetlerin sınıf numaralarının devir sözleşmesinde belirtilmesi zorunludur. Markanın kısmi devri halinde devredilen mal ve hizmetler için devredilen mal ve hizmetler için devralan adına yeni bir tescil numarası ile yeni tescil belgesi düzenlenir. Markanın yeni tescil numarası ile ilk tescil tarihi sicilde belirtilir.

Markanın teminat olarak devredilmesi de mümkündür. Teminat amacı ile yapılan devir, rehinden farklıdır. Markanın teminat amacı ile devri, marka sahibi tarafından bir alacağa teminat oluşturmak üzere markanın alacağın sahibine inançlı olarak devredilmesidir. Markayı inançlı olarak devralan markanın sahibi olur.

Devrin sicile kaydından sonra, devralan  Türk Patent nezdinde markaya ilişkin tüm işlemleri yapabilir. Devralan benzer markaların tescili konusundaki başvurulara, buna ilişkin Enstitü kararlarına karşı itiraz edebilir, markanın yenilenmesini talep edebilir, markaya tecavüz halinde SMK’ da düzenlenen davaları açabilir. Anlaşmada, marka hakkının kullanımına ilişkin koşullar ve temin edilen alacağın ödenme veya herhangi bir  şekilde sona ermesi halinde markanın eski sahibine devri gibi hususlar düzenlenir.Temin edilen alacağın ödenmemesi halinde markanın iade yükümlülüğü ortadan kalkar.

Devir veya kısmi devrin Türk Patent Enstitüsü siciline kaydı  için;

a) Talep dilekçesi,

b) Ücretin ödendiğini gösterir belge,

c) Devre konu marka tescil numarası ile marka adının yer aldığı, kısmi

devirler için devredilen mal veya hizmetlerin belirtildiği devir sözleşmesi ya da bu sözleşmenin veya mülkiyet değişikliğini gösteren kısmının aslına uygunluğunun noter tarafından tasdikli örneği,

d) Talep vekil aracılığıyla yapılmışsa vekaletname veya vekilin talep sahibi kişiden önceden alıp Enstitüye vermiş olduğu vekaletnameye atfı gösteren belgelerin sunulması gerekmektedir.

Kısmi devir halinde, kısmi olarak devredilen mal ve/veya hizmetler için, kısmi devralan adına yeni bir marka dosyası oluşturularak devir kapsamı mal ve/veya hizmetleri içeren marka tescil belgesi yeni marka tescil numarası verilerek düzenlenir. Marka, yeni tescil numarası ile ilk tescil tarihi de belirtilerek sicile kaydedilir ve Gazetede yayımlanır. Yeni oluşturulan marka tescil belgesi için belge düzenleme ücreti alınır.

Ticari işletmenin bütünü ile devri halinde aksi kararlaştırılmamış ise marka devralanın malvarlığına geçer(Yargıtay HGK 2010/11-689-2011/46). Marka; ihtira beratları, ticaret unvanı, tesisat, kiracılık hakkı gibi işletmenin devamı için tahsis olunan unsurlar arasında sayılmış ve aksine sözleşmede hüküm bulunmadıkça ticari işletmeye dâhil olduğu kabul edilmiştir (TTK md. 11/II). Yeni Türk Ticaret Kanunu m. 11/III’ de bütünlük ilkesine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Ancak marka ait olduğu işletmeye bağlı olmaksızın ayrılık/bağımsızlık ilkesi gereği serbestçe işletmeden ayrı devir edilebilir. İşletmenin devri halinde marka devredilmiyor ise bunun açıkça sözleşmede belirtilmesi gerekmektedir. Yargıtay 11.HD marka üzerindeki haklarını saklı tutmadan bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile devreden kişinin markasını da devretmiş sayılacağı şeklinde içtihat oluşturmuştur. Karara göre; “…davacıların marka üzerindeki hakları ayrı tutmadan hisselerini davalıya devrettikleri, devrin işletmenin aktifinin bir parçası olan marka hakkını da kapsadığı yönündedir.”

İşletmenin devri halinde markanın devredilip devredilmediği hususunda tereddüt olması durumunda markanın devredildiği kabul edilmelidir. Ticari işletme adına kayıtlı birden fazla marka var ise devir edilmesi düşünülmeyen markaların açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca ticari işletme devrinde markanın kısmen devri de mümkündür.

Birleşmenin Türk Patent Enstitüsü siciline kaydı ve yayımlanması için;

a) Birleşmeye konu marka tescil numarası ile marka adının yer aldığı talep dilekçesi,

b) Birleşmenin yayımlandığı ticaret sicil gazetesi ya  da bunun noter tasdikli

örneği ve birleşen yabancı bir şirketse birleşmeyi gösterir yabancı dildeki

belgenin noter tasdikli Türkçe tercümesi,

c) Ücretin ödendiğini gösterir belge,

d) Talep vekil aracılığıyla yapılmışsa vekâletname veya vekilin talep sahibi kişiden önceden alıp Enstitüye vermiş olduğu vekaletnameye atfı gösteren belgelerin sunulması gerekmektedir.

Markanın şirket birleşmesi veya bölünmesi yoluyla devri halinde markanın SMK’daki şekil şartına uymak şartıyla birleşme sözleşmesiyle birlikte marka devrolunmuş olacağından ayrıca marka devir sözleşmesi yapılmasına gerek yoktur.

Markayı devreden markanın devrinden önceki döneme ilişkin marka ihlali veya marka tecavüzü davaları açabilir.

TTK’de ticari işletmenin devri halinde yazılı şekil şartı getirilmiştir. Ticari işletme ile birlikte marka sadece yazılı şekil şartına uyularak devredilebilmektedir. Ancak SMK’daki şekil şartı nedeniyle marka, patent, tasarım, faydalı model gibi sınai hakların noterden yapılacak sözleşmeyle devri mümkündür. Ancak birleşme halinde birleşen şirkete ait marka, patent, tasarım gibi haklar artık yeni doğan şirkete ait olacağından birleşme sözleşmesinin Türk Patent’te gönderilmesi ve buna göre tescil işlemlerinin gerçekleşmesinin talep edilmesi yeterlidir.

Yargıtay 11. HD 2018/1954-2019/3705 sayılı kararında yerel mahkemece verilen;  davalı taraf ile davacının temsilcisinin protokol uyarınca marka devrini yapmak üzere 15/01/2015 tarihinde ve 22/05/2015 tarihinde noterlikte hazır bulundukları ancak marka tescil belgesinin orijinali olmadığı için her iki tarafça devir işleminin daha sonra ileri bir tarihte gerçekleştirileceği hususunda anlaşılarak ilgili tarihlerde tutanaklar tutulup imzalandığı, marka devir işleminin orijinal belge temin edildikten sonra 20/02/2015 tarihinde noterlikte yapıldığı, taraflar arasında yapılması kararlaştırılan marka devir sözleşmesinin noterde yapılması sırasında orijinal belgenin gerektiği yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı, her iki tarafın marka tescil belgesindeki bilgiler konusunda mutabık kalmaları halinde marka tescil belgesinin fotokopisi ile de marka devir sözleşmesinin noterde yapılabileceği, bu halde marka devrinin 15/01/2015 tarihinde yapılamamış olmasında davalının bir kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla davacının cezai şart talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle; davacının kötüniyeti ispatlanamadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin ve davanın reddine karar verilmiştir, yönündeki kararı onamıştır.

Yargıtay 11. H.D. 2017/2277-2018/7411; Dava, … nezdinde tescilli markaların sicil kaydına işlenen haciz şerhlerinin kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili, sicil kayıtlarına haciz şerhi işlenen markaların dava dışı … şirketinden … . Noterliğinin 25/06/2013 tarih … yevmiye numaralı marka devir sözleşmesi ile devralındığını, devrin sicile işlenmediğini, fakat mülkiyetinin müvekkiline geçtiğini ileri sürerek devreden şirketin borçları nedeniyle 30/12/2013 tarihinde markaların sicil kaydına işlenen haciz şerhinin kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece, yukarıda yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 556 Sayılı KHK’nın 16/son fıkrası uyarınca, “Devir, sicile kayıt edilmediği sürece, taraflar markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez.” Dairemizin 18.01.2011 tarih ve 2010/3094 E. – 2011/63 K. sayılı ilamında da ifade edildiği üzere, noter sözleşmesine göre markanın davacıya devri her ne kadar davalının haciz tarihinden önce ise de söz konusu devir marka siciline kayıt ve tescil edilmediğinden takip alacaklı davalının haklarını etkilemeyecektir (21. H.D. 06.10.2013 T. 6142/7467 Sayılı karar). Mahkemece, anılan madde hükmü koşulları değerlendirilmeksizin alacaklı idarenin KHK’nın 19. maddesi uyarınca gerçekleştirmiş olduğu haczin kaldırılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün açıklanan nedenlerle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerektirmiştir.

Yargıtay 11. HD 2015/9675-2016/4394 sayılı kararında; Görüldüğü gibi marka sicilinde kayıtlı markaların, nitelikleri itibariyle mülkiyetlerinin devri taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel bir düzenleme ile yazılı geçerlilik koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince markanın mülkiyetini kazanabilecektir. O nedenle, satış ise satış, bağış ise bağış sözleşmesinin yazılı olarak düzenlenmesi sonucunda marka hakkının devri gerçekleşebilecektir. Eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklık varsa, gerçekte bağış yapıldığı halde görünürde geçerli olarak yazılı devir sözleşmesi ile satış gibi gösterilmişse ve gerçek iradeleri yazılı olarak düzenlenen senette birleşmemiş olması sebebiyle marka hakkına dair mülkiyet de devralan alıcıya geçmeyecektir. Yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan görünürdeki iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak ve delillerin imkân vermesi koşulu ile 818 Sayılı BK 18. maddesi anlamında danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesi gündeme gelecektir. Bu sonuçta işlemin iptaline neden olacaktır. Somut olayda davacılar, muris ve davalı arasında yapılan görünürdeki işlemin markanın satışına ilişkin, ancak gizli sözleşmenin ise markanın bağışlanmasına dair bulunduğunu ileri sürdüklerine göre, miras bırakanın kendilerinden mal kaçırmak amacıyla muvazaalı sözleşme yaptığını ileri sürerek, esasen de kendi haklarına dayanmak suretiyle bu davayı açtıklarından, mahkemece yukarda yapılan açıklamalar ışığında, taraflarca ileri sürülen deliller değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken yapılan devir sözleşmesinin şekli unsurları taşıdığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davacılar yararına bozulması gerekmiştir, yönünde hüküm kurmuştur.

Yargıtay 11. HD 2015/13737-2017/2339 sayılı kararında; Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davaya konu 2005/57261 ve 2005/57073 numaralı markaların devir sözleşmeleri öncesinde, davacılardan … Tic. Ltd. Şti. adına tescilli olduğu, anılan markaların şirketin faaliyet konusunu kapsadığı, buna rağmen, satıcı ve alıcıların bir plan dahilinde hareket ederek davacı şirket ve diğer ortakların zararına ve onların bilgisi haricinde davrandıkları, yapılan marka devir işleminin hukuka uygun olmadığı ve marka kullanım hakkı muvafakatnamesi başlıklı tek taraflı belgenin de bu gerçeği değiştirmeyeceği, markanın devri karşılığı bedellerin de, gerçeği yansıtmadığı devrin muvazaalı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, marka devir sözleşmelerinin iptali ile markanın eski sahibi adına tesciline karar verilmiştir. Kararı, davalılar vekilleri temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

Yargıtay 11. HD 2017/437-2018/6493;  İlk Derece Mahkemesince; davacı şirketin …’de kayıtlı ve korunan bir seri “…, … + gemi logosu” içeren 43, 30, 29, 35. sınıflarda kayıtlı markaların sahibi olduğu, davalı …’ın ise fiilen “… … Pastanesi + logo” ibarelerini kullandığı, aynı alanda aynı tarzda ürünler üretip, sunarak faaliyet gösterip, rekabet ettiğinin sabit olduğu, dosyada davalı yanında fer’i müdahil olan …’in önceleri davacı şirket sahiplerinin babası … … ile birlikte pastane işletmekteyken 31/12/2012 tarihli bir sözleşme ile işletme devri konusunda anlaştıkları, aralarında bir rızai taksim yaptıkları; işletme ve ona dahil gayri maddi hakların, devir alan … …’e ait olacağının kararlaştırıldığı, ayrılmaya karar veren ortaklardan … …’in, marka ve unvanlarla ilgili olarak açıkça hakları devir aldığını sözleşmede zikrettiği bu durumda anılan marka üzerinde fer’i müdahil …’in hakkının kalmadığı, dolayısıyla davalı …’ın kullanımına haklılık sağlayacak bir zeminin bulunmadığı, davalının işlettiği pastanede “… … Pastanesi 1945” ibaresi ile reklam yaptığı, davacının tescilli markalarında … ibaresinin ayırt edici nitelikte olduğu, davalının “… … Pastanesİ” ismini kullanmasının marka hakkını ihlal ettiği, ortalama tüketicilerin her iki işletmeyi birbiri ile bağlantılı veya aynı şirketin başka şubeleri gibi düşünecekleri gerekçesiyle 43.sınıfa giren faaliyetler ve 29,30,32. sınıf emtia kapsamındaki ürünlerinde “…, …” markalarını ve davacıya ait gemi logosunu kullanmasının marka hakkına tecavüz ve aynı zamanda ticaret unvanından doğan haklara tecavüz, haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, önlenmesine, tecavüzün doğurduğu sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, tecavüzün doğuran her türlü kullanımı gösterir ürün, tanıtım gereçleri, ticari dokümanlar, tabela, sarf evraklarının toplanıp el konulmasına, kaldırılmasına; tecavüzlü içeriklerin web ortamından, sosyal paylaşım sitelerinden çıkartılmasına, 3.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın 15/05/2015 …nden itibaren ticari faiziyle birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmiş karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre davalı vekilince yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Yargıtay 11. HD 2015/6722-2016/2160 sayılı kararında; Marka devri, 40/94 Sayılı Avrupa Birliği Marka Tüzüğü’nün 17.maddesine uygun olarak düzenlenen 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 16.maddesinde düzenlemektedir. Markanın devri başlıklı madde hükmü uyarınca, “Marka, tescil edildiğini mal veya hizmetlerin tümü veya bir kısmı için devredilebilir…. bir markanın devri, mahkeme kararının sonucu olan devir hariç, yazılı olarak yapılır ve devir sözleşmesi taraflarca imzalanır. Aksine sözleşmeler hükümsüzdür. ….devir, taraflardan birinin talebi üzerine, sicile kayıt edilir ve yayınlanır. Devir, sicile kayıt edilmediği sürece, taraflar markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez.”Bu açık düzenleme de göstermektedir ki, markanın devri, bir tasarrufi işlem olup; mahiyeti itibariyle bir hakkın yani alacağın temlikinin sonuçlarını doğurur. Marka devrinin yazılı olması geçerlilik koşuludur. Devir sicile kayıt edilmediği sürece, taraflar markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremezler.Marka devrinin tescil ve ilanı, kurucu değil, bildirici etkiye sahiptir. Türk Medeni Kanunu’nun 7. maddesi anlamında resmi mahiyette olan marka sicili, kamuya güven ilkesinin geçerli olduğu sicillerdendir. Kamuya güven ilkesinin bir sonucu olarak, mülkiyet değişikliği sicile yansımadıkça sadece sözleşmenin tarafları yönünden bağlayıcı olup, üçüncü kişileri etkilemeyecektir. 556 Sayılı KHK’de markanın hükümsüzlüğü davasının kimlere karşı açılabileceği konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak yazılı devir sözleşmesinin bir tasarruf işlem olması sebebiyle marka hakkı devredenin malvarlığından çıkmakta ise de, KHK’nın yukarda belirtilen 16/son maddesine yönelik açıklamalar çerçevesinde hükümsüzlük davasının sicilde marka hakkı sahibine yada onun hukuki haleflerine karşı açılacağı açıktır. Ayrıca Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkındaki 554 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 44/son fıkrasında ve Patent Haklarının Korunması Hakkındaki 551 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 130/son fıkrasında da, sınai mülkiyet belgelerinin hükümsüzlüğü davasının, davanın açıldığı anda sicilde hak sahibi olarak kayıtlı kişi aleyhine açılacağı açıkça düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, dava konusu, dava tarihinden önce 22.04.2013 tarihinde devredilmiş, devir işleminin tescilinin hangi tarihte gerçekleştiği ise mahkemeye bildirilmemiştir. …’nin davaya konu marka üzerindeki tedbir ve haciz işlemlerinin kaldırılmasını ve markanın devralan adına tescilini 07.05.2013 tarihli yazı ile istediği bu haliyle tescil işleminin davadan sonraki bir tarihte yapıldığı, dava tarihinde sicilde malik olarak …nin göründüğü davanın doğru hasma açıldığı anlaşılmaktadır. Ancak daha önce belirtildiği gibi, yargılama sırasında, taraflardan birinin davaya konu olan şeyi veya hakkı bir başkasına temlik etmesi halinde davanın taraflarında ve konusunda değişiklik olmaksızın aynı davaya olduğu gibi devam edilmeyeceğinden taraflardan birinin dava konusunu bir başkasına temlik ettiğini öğrenen mahkemenin bu hali kendiliğinden gözeterek, 6100 Sayılı HMK’nın 125. maddesindeki seçimlik hakkını davacıya hatırlatması gerekir. HMK.’nın 125/1. maddesi gereğince, dava açıldıktan sonra davalı dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse davacı dilerse devreden ile olan davasından vazgeçip, dava konusunu devralan kimseye karşı davaya devam edebileceği gibi, dilerse davasını dava konusunu devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürebilir. Bu itibarla mahkemece davalının davaya konu markayı yargılama sırasında …’a devrettiği gözetilerek, 6100 Sayılı Kanun’un 125/1. maddesinde yer alan seçimlik hakların hatırlatılatılması gerekirken, sanki devir işlemi yokmuş gibi davacıya seçimlik hakları kullandırılmaksızın karar verilmesi doğru olmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 11. HD 2014/9428-2014/17046 sayılı kararında; Davacı vekili, müvekkili şirketin 40 yılı aşkın bir süredir radyoterapi tedavilerinde hastayı yatağa doğru şekilde sabitlemek ve immobilizasyon için kullanılan sabitleme sistemlerinin dünya lideri konumunda üreticisi olduğunu, menşe ülke ABD ve dünyanın birçok ülkesinde ticari faaliyette bulunduğunu, ticari faaliyetlerinde “…” ibareli tanıtım işaretini kullandığını, anılan markanın gerçek hak sahibi olduğunu, anılan ibarenin ayrıca müvekkilinin ticaret unvanının bir parçası olduğunu, davalının müvekkilinin eski Türkiye tek satıcısı olduğunu, davalının müvekkilinden izinsiz olarak “…” ibareli 19.01.2009/02237 tarih/sayılı markayı adına tescil ettirdiğini, bunun Ağustos 2009 tarihinde öğrenildiğini, konuyla ilgili bilgi almak için davalıya e-posta gönderildiğini, davalının markayı müvekkilinin tek satıcısı olarak kullanmak için tescil ettirdiğini bildirdiğini, ancak sonradan markanın kendi adına tescilini sağladığını öğrendiklerini, davalıyla aralarında ticari ilişkinin sürmesi sebebiyle iyi niyetli biçimde markanın tek satıcı sıfatıyla kullanılacağına olan inançla ticari ilişkinin devam ettiği sürece markanın kullanımına izin verildiğini, davalı ile müvekkili arasındaki ticari ilişkinin 2012 yılında son bulduğunu, bu hususun e-posta ve…. Noterliği’nin … tarih/yevmiye sayılı ihtarnamesi ile karşı tarafa bildirildiğini, ayrıca markanın müvekkiline devrinin talep edildiğini, karşı tarafın bu talebe cevap vermediğini, müvekkilinin 556 Sayılı KHK’nın 8/II, 11 ve 17.madde hükümlerine göre markasının ticari ilişkide bulunduğu davalı tarafından gerçekleştirilen tesciline ve kullanımına itiraz etme ve tescil edilmiş markanın devrini isteme hakkının bulunduğunu ileri sürerek, davalı şirket adına haksız ve hukuka aykırı biçimde tescil edilen 2006/02237 Sayılı “…” ibareli markanın müvekkili adına devir ve tesciline, mezkur markanın devri mümkün olmadığı takdirde açıklanan sebeplerle hükümsüzlüğüne, davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti, durdurulması ve önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına ve toplanan delillere göre, 556 Sayılı KHK’nın 17.maddesi hükmünün, hukuka uygun bir rıza ile tescil edilen markaların rızanın kalkmasına rağmen, tescillerinin sürdürülmesi ihtimalini de kapsadığı, tescilin davalının üzerinde kalmasını haklı gösterecek bir vakıa bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 19.01.2009 gün ve 2009/2237 Sayılı markanın tescilinin, 556 Sayılı KHK’nın 8/II ve 17.madde hükümleri uyarınca davacıya devrine; davalının markaya dair kullanımı tespit edilemediğinden, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile durdurulması ve önlenmesine yönelik istemlerin reddine karar verilmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına ve toplanan delillere göre, 556 Sayılı KHK’nın 17.maddesi hükmünün, hukuka uygun bir rıza ile tescil edilen markaların rızanın kalkmasına rağmen, tescillerinin sürdürülmesi ihtimalini de kapsadığı, tescilin davalının üzerinde kalmasını haklı gösterecek bir vakıa bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 19.01.2009 gün ve 2009/2237 Sayılı markanın tescilinin, 556 Sayılı KHK’nın 8/II ve 17.madde hükümleri uyarınca davacıya devrine; davalının markaya dair kullanımı tespit edilemediğinden, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile durdurulması ve önlenmesine yönelik istemlerin reddine yönelik kararın onanmasına karar verilmiştir. 

Yargıtay 11. HD’nin 2012/16334-2014/5593 sayılı kararının muhalif görüşünde; Tescilli markanın devri 556 sayılı KHK’nın 16. 17. maddelerinde düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nın 16. maddesinde markanın bir hukuki işlem sonucu rızai devri düzenlenmiş iken, 17. maddesinde koşulların varlığı halinde devredenin rızasının aranmadığı bir devir işlemi hüküm altına alınmıştır. Bu durumda ise, iradi bir işlem söz konusu olmayıp yasadan kaynaklanan zorunlu bir devir söz konusudur. Mahkemece somut uyuşmazlıkta 556 sayılı KHK’nın 17. maddesi koşulların gerçekleştiği kabul edilerek dava konusu markanın davacı adına devir ve tesciline karar verilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği üzere 556 sayılı KHK’nın 17. maddesinde bir markanın izin alınmadan ve haklı bir neden olmaksızın ticari vekil ya da temsilci adına tescil edilmesi gerekli ve yeterli olup, anılan maddede markanın devri için gerçek hak sahibinin markası ile aynı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzer olması koşulu bulunmamaktadır. Dava konusu marka üzerinde gerçek hak sahibinin davacı olduğu, davalının bu markayı haklı bir neden olmadan tescil ettiren ticari temsilci durumunda bulunduğu hususları Dairemizin Sayın çoğunluğunun da kabulündedir. Bu durumda, 556 sayılı KHK’nın 17. maddesi uyarınca gerçek hak sahibi korunmak amacıyla kanun gereği markanın zorunlu devri öngörüldüğüne göre, anılan maddede başkaca bir koşul aranmamasına rağmen devir kararı verilebilmesi için söz konusu markanın aynı zamanda davacı markası ile aynı yada ayrıt edilmeyecek kadar benzer olması gerektiğine dair sayın çoğunluk bozma görüşüne katılamamaktayım. Kaldı ki, davacı adına yurt dışında tescilli marka “c capronı” kelime ve şekil unsurundan oluşmaktadır. Dava konusu marka da “c caproni” kelime ve şekil unsurlarından oluşmaktadır.Bu durumda, markalarda yer alan “caproni” kelimesindeki harflerin ve yazım biçimindeki farklılıklar nedeniyle, söz konusu markalar “aynı” olmasalar dahi, “şekil ve kelime” unsurlarının topluca bıraktıkları genel izlenim itibariyle ayırt edilemeyecek kadar benzer oldukları da aşikar olduğundan sayın çoğunluğun bu yöndeki değerlendirmesine de katılamadığından Dairemizin (2) nolu bentte açıklanan bozma kararına muhalifim, denilmiştir.

 

 

 

 

 

 


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz