Eyl 14, 2017
12707 Görüntüleme

Hakimin Hukuku Kendiliğinden Uygulaması İlkesi

Yazan
banner

HMK m. 33’e göre, hakim Türk hukukunu resen uygular.  Bunun anlamı, mahkeme önüne gelen bir davada dava ve cevap dilekçesindeki taraf beyanlarını yorumlayarak davanın hukuki nitelendirmesini yapacaktır.

Bundan dolayı davacının iddiasını haklı göstermek için bir veya birden fazla hukuki sebep göstermesi veya hiçbir hukuki sebep göstermemiş olması onun aleyhine sonuç doğurmaz . Şu halde hakim, tarafların ileri sürmüş oldukları hukuksal sebeplerle bağlı olmayıp , onların ileri sürmüş bulundukları vakıalara uygun olan hukuksal sebebi kendiliğinden bulup uygulayacaktır.

Davacının iddiasını hangi hükme dayandırdığını açık ve kesin bir biçimde göstermediği hallerde davanın kendisinin daha lehine olan hükme dayanacağı Yargıtay’ın verdiği kimi kararlarda kabul edilmiştir. Bir davada böyle birbiriyle yarışan iki kanun hükmünün uygulanmasının mümkün olduğu hallerde, davacı kanun hükümlerinden yalnız birine dayandığını açık ve kesin bir biçimde göstermiş olsa da hakimi hukuksal niteleme ile bağlı tutmamak gerekir. Bu sayede hiçbir hukuksal sebep göstermemiş olan davacı ile hakime yardımcı olmak amacıyla hukuksal sebep göstermiş olan davacı arasında fark gözetilmemiş ve eşitlik ilkesine uygun davranılmış olur.

Davacının dayanmış olduğu olaylar çeşitli hukuk kurallarının uygulanmasını imkân dâhiline soktuğu takdirde mahkeme, davacının seçtiği ve uygulamasını istediği hukuk kurallarını uygulayabileceği gibi onun dayanmamış olduğu hukuk kurallarını dahi uygulayabilir. Bundan başka davacının getirmiş olduğu maddi vakıalar bir tek hukuk kuralının uygulanmasını gerektirdiği halde, davacı o kurala dayanmamış, aksine dayandığı kural gösterilen maddi olaylar ile ilgili bulunmamışsa mahkeme uygulaması gereken hukuk kuralını da kendiliğinden uygulamakla yükümlüdür. Bundan dolayı hukuk kurallarının ispatı söz konusu değildir.

Davacı,  dava dilekçesinde talebini dayandırdığı hukuki sebepleri de göstermek zorundadır. Ancak bu, dava dilekçesinin zorunlu bir unsuru değildir. Bununla birlikte davacının ileri sürdüğü vakıalarla ilgili olarak hukuki sebepleri de dilekçesinde göstermesi uyuşmazlığın çözümünü kolaylaştıracak ve hâkime yardımcı olacaktır. Bundan başka davacının davasını doğru bir şekilde açıp yürütebilmesi için talebini haklı kılan kanunda düzenlenmiş soyut koşul vakıalara uygun şekilde somut vakıalarını ortaya koyması gerekir. Bunun için de doğru bir şekilde hukuki nitelendirme yapmış olması gerekir. Aksi halde dava dilekçesinde kanuni noksanlık bulunmasa dahi işin esası bakımından talebin kabulü güçleşebilecektir. Özellikle avukatla takip edilen işlerde avukatların önce uyuşmazlıkla ilgili hukuki nitelendirmeyi doğru yapması, uyuşmazlığın temeli olan hukuki sebebi ya da sebepleri tespit etmesi ve bunlara uygun olarak somut vakıaları belirtmesi gerekir. Nitekim Avukatlık Kanunu’nun 2. maddesinde avukatlığın amaçları arasında hukuk kurallarının tam olarak uygulanması vurgulanmış, ayrıca avukatın hukuki bilgi ve tecrübesini adaletin hizmetine sunacağına da değinilmiştir. Bu bakımdan doğru hukuki sebebi göstermek ve bu şekilde dilekçeyi yazmak, onun için bir görevdir. Bundan başka bu hususa dikkat edilmediği takdirde avukat aracılığıyla bir davayı takip edip dilekçe yazmakla, avukat yardımından yararlanmadan dilekçe yazmak arasında bir fark kalmayacaktır1 .

 


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz