Şub 21, 2018
5515 Görüntüleme

Karşı Taraf İyi Niyetli De Olsa Ehliyetsiz Kişinin Hukuki İşlemi Geçersizdir

Yazan
banner

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
EHLİYETSİZ KİŞİNİN İŞLEMLERİ
ÖZET: Ehliyetsiz kişinin yaptığı işlemler geçersiz olup, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemleri geçerli kılmaz. Ehliyetsizlik ile muvazaa olgusu birlikte ileri sürülmüş ise ilk önce ehliyetsizlikdurumu incelenmelidir.
Y. I. HD., E. 2011/6962, K. 2011/7929, T. 06.07.2011
Davacılar, miras bırakanları M.K. adına kayıtlı, arsa vasfındaki 681vada, 21 parsel sayılı taşınmazın, fikir ve elbirliği içinde olan davalıların
hileli davranışları sonucu S.S. …. Yapı Kooperatif ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılacağı telkiniyle davalı F.T.’a satış yoluyla devrinin  sağladığını, temlik işleminin yapıldığı tarihte murislerinin 80 yaşında olup hukuki işlemin sonuçlarını idrak ve algılama yeteneğinin olmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini olmadığı taktirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000.00 TL. maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, davanın zamanaşımına uğradığını, davacıların murisi ile A.E. arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını taşınmazdaki diğer paydaşların payı gibi murislerinin de payının alınması için talepte bulunduklarını, 10.100,00 TL. bedel karşılığında satış yoluyla temellük ettiğini, daha sonra da taşınmazı kooperatife devrettiğini, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; iradenin fesada uğratıldığı iddiasının kanıtlanamadığı, satış sırasında bir kısım mirasçının yanında oluduğu, temlik tarihindeki
bedel ile rayiç değeri arasında fark olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava; hata-hile, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu kaydının miras payları oranında iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece; hile iddiasının kanıtlamanadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152- 1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
Somut olayda, miras bırakan tarafından yapılan temliklerin fikir ve elbirliği içinde hareket eden davalıların hileli davranışları sonucunda “kat
karşılığı inşaat sözleşmesi yapmak isterken taşınmazın davalı Fikret Tak adına tescilinin sağlandığı” temlik tarihinde murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığı ileri sürülerek eldeki dava açılmıştır.
Ne var ki, mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası konusunda bir araştırma yapılmamıştır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç(yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, “fiil ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Yartım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlilerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanunun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz oludğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur.
Bunun yanında, her ne kadar HUMK’un 286. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz
kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlerle değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojjik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli
Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişiraporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
O halde, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adil Tıp Kurumuna gönderilmesi, (2659 Sayıl Yasanın 7 ve 16. maddesi gereğince) akid tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli oludğunun anlaşılması halinde muvazaa iddiasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi; ehliyetsiz oludğunun belirlenmesi halinde ise; miras bırakanın tenekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve davacıların terekeye iade değil de pay oranında istekte bulundukları saptanan ehliyetsizlik durumunun yapılan temliki olumsuz etkileyeceğinden esasen muvazaa yönünden bir araştırmaya da gerek kalmayacağı gözönüne alınarak Türk Medeni Kanununun 701. maddesi hükmü gereğince böyle bir isteğin dinlenilme olanağının bulunmadığı başka bir anlatımla davanın tüm iştirakçilerin katılımıyla ve terekeye iade şeklinde açılmadığında, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekeceği düşünülmelidir.
Hal böyle olunca, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması miras bırakanın işlem tarihinde hukuksal ehliyete
haiz olduğunun anlaşılması durumunda hata-hile nedenlerinin irdelenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz