Şub 26, 2018
2465 Görüntüleme

Unutulma Hakkı, Güncelliğini Yitirmiş Haberin Gazetenin İnternet Arşivinden Kaldırılması

Yazan
banner

2013/5363
Başvuru, başvurucu hakkında yapılmış olan ve ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetenin internet sitesindeki haber arşivinde erişilebilir konumda olan bir haber ve yayınlarla ilgili içeriğin yayından kaldırılması yönünde yapılan talebin ilk derece mahkemeleri tarafından reddolunmasının başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkını ihlal ettiği hakkındadır.
Başvurucu hakkında uyuşturucu kullandığı iddiasıyla yürütülen bir ceza kovuşturması neticesinde adli para cezasına hükmedildiği bir olaya
ilişkin olarak, 1998 yılında iki 1999 yılında ise bir tane olmak üzere toplam üç tane haber başlığı yayınlanmış olup haberler ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetenin internet haber arşivi sayfalarında halen erişilebilir durumdadır. Başvurucu tarafından ilgili basın kuruluşuna hakkında yapılan haberlerin halen yayında olduğundan bahisle 02.04.2013 tarihinde bu işbu internet yayının yayından kaldırılması için ihtarname keşide edilmiştir. İhtarnamede, internet sitesinde yayımlanan haberlerin, başvurucunun şeref ve haysiyetini zedelediği, özel hayatına ilişkin mahremiyetini ortadan kaldırdığı, topluma mal olmuş ünlü bir şahıs olmamasına rağmen başta aile yaşantısı olmak üzere iş ve sosyal hayatını olumsuz yönde etkilediğine yer verilmiştir.
04.05.2007 tarihli 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 9. maddesinin 1 numaralı fıkrası gereğince söz konusu internet sitesinin iki gün içerisinde işbu haber içeriğini yayından kaldırmaması sebebiyle, bu içeriklerin yayından kaldırılması için ilgili basın kuruluşu aleyhine 18.04.2013 tarihinde Sulh Ceza Mahkemelerine başvuruda bulunmuştur.
Başvuru, İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiştir. Mahkeme 22.04.2013 tarih ve 2013/314 değişik iş sayılı kararı ile
talebin kabulüne karar vermiştir. Gerekçesinde ise, “ yazı içeriğine yönelik yapılan incelemede, 1998 yılında gerçekleşen bir olay nedeniyle kamuoyuna yansıtılan bir haber niteliğinde olduğu anlaşılmış olup basının görevi genel olarak kamu yararı ve toplumsal ilgi taşıyan, gerçek ve güncel haberlere ilişkin bilgi vermek, düşünceye sevk etmek, eleştiri yorum ve uyarılarda bulunmak olarak tanımlandığında talebe konu yazının güncelliğini yitirdiği, haber değerinin bulunmadığı, gündemde kalmasında kamu yararı bulunmadığı ve bu haliyle muhatabının özel hayatına ilişkin incitici ve örseleyici bir bilgi niteliğinde olduğu ve her isteyenin kolaylıkla özel hayata erişme olanağı sağlaması bakımından kişilik haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu gözetilerek, yazı içeriğinin yayından çıkarılması talebinin kabulü gerektiği değerlendirilmiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.
Söz konusu karara, ilgili basın kuruluşu tarafından itiraz edilmiş, işbu itiraz ise İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilerek kabul edilmiş ve İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı kaldırılmıştır. Kararda, “Talep konusu ….. ve ….. isimli sitelerde yayınlanan…… başlıklı haberlerde içeriğin yayından çıkarılması talebinde bulunanın şeref ve haysiyetini ihlal edici bir içerik bulunmadığı gibi arşiv niteliğindeki haberin yayınlandığı tarihte görünür gerçekliğe uygun olduğu, yazıda talepte bulunanı rahatsız edici (kanaat ve olgu biçiminde) görüşler olsa da olguların daha sonra yanlış çıkması halinde dahi hak ihlal etme kastı bulunmayan gazetecinin bundan sorumlu tutulmayacağı, talepte bulunanın kişilik haklarına saldırı niteliğinde söz ve cümlelerin kullanılmadığı anlaşılmakla itirazın kabulüne” gerekçelerine yer verilmiştir.
Bunun üzerine Başvurucu tarafından 22 Temmuz 2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
Bu kısımda, karar analizi çerçevesinde ilgili olan Anayasa, 5651 sayılı yasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddelerine yer verilecektir.5651 sayılı kanunun 6518 sayılı kanun ile değiştirilmeden önce başvuru tarihinde yürürlükte bulunan içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı başlıklı 9. maddesinin ilgili fıkraları şu şekildedir:
“(1) İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak kendisine ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabı bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasını isteyebilir. İçerik veya yer sağlayıcı kendisine ulaştığı tarihten itibaren iki gün içinde, talebi yerine getirir.
Bu süre zarfında talep yerine getirilmediği takdirde reddedilmiş sayılır.
(2) Talebin reddedilmiş sayılması halinde, kişi onbeş gün içinde yerleşim yeri sulh ceza mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu talebi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
Anayasa’nın Kişinin Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi Varlığı başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir.
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir Anayasa’nın Özel Hayatın Gizliliği başlıklı 20. maddesine 12.09.2010 tarihinde eklenen üçüncü fıkrasının madde metni aşağıdaki gibidir;
“Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını
öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
Anayasa’nın Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti kenar başlıklı
26.maddesinin madde metni; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir
almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md.) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak
yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir(Mülga: 3/10/2001-4709/9 md.) Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sı- nırlanması sayılmaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla
düzenlenir.” Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili fıkraları aşağıdaki gibidir.
“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Özel ve Aile Hayatına Saygı Hakkı başlıklı 8. maddesi ise “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” Şeklindedir.
Başvurucu Anayasa’nın 12., 17., 20., 25., 26., 27., ve 32. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
Anayasa Mahkemesi, başvurucu, yapmış olduğu bireysel başvuruda, her ne kadar yukarıda değinilen maddeler bakımından haklarının ihlal
edilmiş olduğunu ifade etmiş olsa da başvuruyu 17/1., 20/3., 26., maddelerde düzenlenen hakların ihlal edilip edilmemesi yönünden incelemiştir.
Bilindiği üzere, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45/2. maddesi uyarınca bireysel
başvuru yapılmadan önce tüm iç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi de önüne gelen işbu başvuruyu esas
yönünden incelemeye geçmeden önce iç hukuk yollarının tüketilip tüketilmediği hususunu ele almış ve başvurucunun şeref ve itibarına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca Sulh Ceza Mahkemelerine başvuruda bulunmuş olduğunu diğer hukuki yollara ise başvurmadığını tespit etmiştir.
Bu kısımda Mahkeme tarafından başvuruya konu olay yönünden hukuk mahkemelerinde dava açılabileceği hususu da göz önüne alınarak sulh ceza mahkemelerine başvurunun etkili bir başvuru yolu olup olmadığı değerlendirilmiş ve nihayetinde Mahkeme tarafından, başvurucu hakkında yapılan haberlerin internet haber arşivinde oldukça uzun bir süredir erişilebilir konumda olduğu düşünüldüğünde kişinin şeref ve itibarının ve kişisel verilerinin korunmasının bu yayının bir an evvel kaldırılması ile sağlanacağı göz önüne alınarak yapılan başvurunun etkili bir başvuru yolu olduğu kabul edilmiştir.
Başvurucunun şikayetlerinin de Anayasa’nın 17. Maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı kanaatine varan başvurunun kabul
edilebilirlik şartlarına haiz olduğu kanaatine varmıştır.
Anayasa Mahkemesi başvurunun esası bakımından aşağıda değineceğimiz birkaç hususa dikkat çekmekte ve ihlal tespitinde ve iddiaların de-
ğerlendirilmesinde bu kriterleri vurgulamaktadır.
İlk olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin şeref ve itibara yapılan müdahaleleri AİHS’in 8. maddesi kapsamında değerlendirildiğini ve
kişisel itibarın korunması hakkının Sözleşmenin 8. maddesi tarafından korunan özel yaşama saygı hakkının bir parçası olduğu değerlendirmesini yapan Mahkeme, kişisel itibarın korunması hakkını Anayasa’nın 17/1. maddesi çerçevesinde değerlendirmiş, maddenin olaya uygulanabilmesi için belirli bir ağırlık düzeyine ulaşması ve kişinin kendi eylemleri sonucunda şeref ve itibarının zedelenmesine sebebiyet vermemesi gerektiğini ancak internet ortamında uzun süredir devam eden yayınlar bakımından ise bu ön koşulların farklı değerlendirilmesi gerektiğini ve internet ortamının sağladığı kolaylık dikkate alındığında yayımlandığı tarihte belirli
ağırlık eşiğini aşmayan veya kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanan haberlerin internet ortamında uzun bir süre kalması halinde kişilerin şeref ve itibarını zedeleyeceğine değinmiştir. İnternet ortamında yayınlanan haberlerin kişisel verilerin korunması hakkıyla da bağlantısı olduğu kanaatine varan Mahkeme, bu hakkın yalnızca kişisel verilerin işlenmesi sırasında değil veriler işlendikten sonra
da düzeltilmesini veya silinmesini talep etme hakkını içerdiğini ancak her ne kadar kişisel verilerin, Anayasa’nın yukarıda yer vermiş olduğumuz 20/3. Maddesi uyarınca yalnızca kanun veya kişilerin açık rızalarıyla işlenebilecek olsa da ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde yapılan bir haberin bunun istisnasını teşkil ettiğini buradaki temel meselenin ise, bireyin geçmişte haber yapılmış ve gerçeğe aykırılığı ileri sürülmeyen davranışlarının artık hatırlanmasını istenmiyor olması olduğunu tespit etmiştir.
İnternetin etkin olarak kullanılır hale gelmesinin ifade ve basın özgürlüğü hakkı ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında var olan ve eşit
düzeyde korunması gereken dengeyi ilkinin lehine bozduğunu bu dengenin yeniden kurulabilmesinin ise ancak bireylerin şeref ve itibarlarının korunması yönünden unutulma hakkının kabul edilebilmesiyle mümkün olacağını ifade eden Mahkemeye göre unutulma hakkı, internet vasıtasıyla ulaşılması kolay olan ve dijital hafızada bulunan haberlere erişimin engellenmesi için bireye yeni bir sayfa açma olanağı verme hususunda Anayasa’nın 5., 17., 20., maddelerinin doğal bir sonucu olup devletin bireylere yönelik bir pozitif yükümlülüğüdür. Mahkeme, unutulma hakkı kapsamında bir içeriğin internet ortamından kaldırılabilmesi için incelenmesi gereken belli başlı kriterler olduğuna değinerek bunları; yayının içeriği, yayında kaldığı süre, güncelliğini yitirme, tarihsel bir veri olarak kabul edilememe, kamu yararına katkısı, habere konu olan kişinin toplumdaki yeri, haber veya makalenin konusu, haberin olgusal gerçek veya değer yargısı içerip içermediği, toplumun ilgili veriye yönelik ilgisi şeklinde sıralamıştır.
Anayasa Mahkemesi 17. Madde yönünden yapmış olduğu değerlendirmenin ardından başvuruyu bir de düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü hakları yönünden ele almış olup bu kapsamda internet haberciliğinin de basının temel işlevi olan gözetleyicilik görevini yerine getirdiği müddetçe ve haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünü kapsadığı düşünüldüğünde, bu haberlerin de ifade ve basın özgürlüğü kapsamında korunabileceğini, bu nedenle yukarıda da yer verildiği üzere bu iki hak arasındaki dengenin kurulması gerektiği fakat geçmişteki olayların arşivlenmiş olması halinde çatışan işbu haklar arasındaki dengelemenin güncel olaylara yönelik yapılan haberlere nazaran daha farklı yorumlanması gerektiğini tespit etmiş ancak bunun geçmişin yeniden yazılması anlamına gelmeyecek şekilde sağlanması gerektiğini vurgulamıştır.
Sonuç olarak, Mahkeme yukarıda yer verilen kriterleri başvuru konusu habere uyguladığında haberin arşivde kolayca erişilebilir konumda bulunması için gerekli olan haber değerinin devam etmediğini, haberin geleceğe ışık tutabilecek bir niteliğe sahip olmadığını, güncelliğini yitirdiğini tespit etmiş başvurucunun da kamu yararı yönünden siyasi veya medyatik bir kişiliğinin olmadığı da göz önüne alındığında hakkında uyuşturucu madde kullanırken yakalanması nedeniyle yapılan bir yargılamaya ilişkin haberlerin halen erişilebilir konumda olmasının itibarını zedelediği, bu haber içeriklerinin unutulma hakkı kapsamında değerlendirilmesi ve haberlere erişimin engellenmesi gerekmekteyken talebin reddedilerek ifade ve basın özgürlüğü hakkı ile başvurucunun manevi bütünlüğünün korunması hakkı arasında adil bir dengenin kurulamadığını ifade ederek Anayasa’nın 17. Maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan şeref ve
itibarın korunması hakkının ihlal edildiği kanaatine varmıştır.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz