Ara 24, 2018
744 Görüntüleme

Doktorun Küçük Bile Olsa Kusurlarından Sorumluluğu

Yazan
banner

Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. Bu yüzden, doktorun meslek alanı içinde olan hafif de olsa bütün kusurlarından sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın özelliklerini gözönünde tutmak, onu gereksiz risk altına sokmamak ve en emin yolu tercih etmek zorundadır.

YARGITAY

13. HUKUK DAÄ°RESÄ°

E. 2002/2589

K. 2002/4560

T. 25.4.2002

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Ameliyat Olmak İçin Hastaneye Müracaatıyla Yapılan Ameliyat Sonrası Yapılan Hatalı Müşahade Sebebiyle Maddi ve Manevi Tazminat İstemi )

• VEKİLLİK SÖZLEŞMESİ UYARINCA ÖZEN BORCU ( Doktorların Hastalarının Zarar Görmemesi için Mesleki ve Genel Hayat Tecrübelerince Herkese Yüklenebilecek Dikkat ve Özeni Göstermek Zorunda Olmaları )

• DOKTORUN SORUMLU ( Doktorun Bir İşçi Gibi Özenle Davranmak Zorunda Olmasının Gerekmesi ve Hafif Bir Kusurundan Dahi Sorumlu Tutulacağının Kabulünün Gerekmesi )

• DOKTORUN YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Doktorun Ufak Bir Tereddüt Gösteren Durumlarda dahi bu Tereddütü Ortadan Kaldıracak Araştırmaları Yapmak ve Gerekli Olan Koruyucu Tedbirleri Almakla Yükümlü Olması )

818/m.321,386,390,394

1086/m.76
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, burun rahatsızlığından dolayı tedavi almak amacı ile, davalı Hastaneye müracaat ettiğini ve diğer davalı Doktor tarafından ameliyat edildiğini, ancak ameliyattan sonra ağzında yanma ve ağrılar oluştuğunu, yediklerinin ağzından gelmeye başladığını, sağlam olan damağının delindiği, yanlış ve hatalı ameliyat yapıldığının anlaşıldığını, damağına dikiş atılmış ise de, şikayetinin giderilmediğini, davalı doktor tarafından Üniversite Hastanesine götürülüp kulağından parça alınarak damağındaki deliğin kapatıldığını, yapılan dikkatsiz ve tedbirsiz hatalı müşahade sonucunda maddi ve manevi büyük zarara uğradığını ileri sürerek 300.000.000 TL maddi ve 5.000.000.000 TL manevi olmak üzere toplam 5.300.000.000 TL. tazminatın 12.6.2000 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasını istemiştir.
Davalılar, davacının ameliyat sonrası kendisine bildirilen talimatların hiçbirisine uygun davranmadığını ve kontrollere gelmediğini, damağındaki deliğin kubbe damak yapısından oluştuğunu, ameliyat sırasında dikkatsiz ve tedbirsiz davranılmadığını bildirerek, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacının ameliyatında meydana gelen durumun, meslekte acemilik veya ihmalden doğmadığı, ameliyatlarda rastlanabilecek durumlardan olduğu Adli Tıp Raporu ile anlaşıldığından, davalı doktorun herhangi bir kusurunun bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir ( HUMK. 76. md ).
Dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturduğunda, asla duraksama sözkonusu değildir. Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurlar ( hafif de olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı, onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd ).
Gerçektende mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Uyuşmazlığa uygulanacak az yukarıda açıklanan yasal kurallardan sonra bunların maddi olgu ve delillere uygulanması ve değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
Olayımızda davacı burun rahatsızlığından dolayı davalı hastanede çalışan diğer davalı doktor tarafından ameliyat edildiği, ancak ameliyattan sonra ağzında yanma ve ağrılar oluştuğu, yediklerinin ağzından gelmeye başladığı, yapılan muayene sonucunda yanlış ameliyat nedeniyle damağının delindiğinin anlaşıldığı ve bu deliğin giderilmesi için davalı doktor tarafından dikiş atıldığı, ancak şikayetin giderilmediği, sonuçta davacının kulağından bir parça alınarak damağındaki deliğin Ege Üniversitesi Hastanesinde yeniden yapılan bir ameliyat neticesi kapatıldığı uyuşmazlık konusu değildir.
Davalılar, davaya cevaplarında, davacının ameliyat sonrası kendisine bildiren talimatların hiçbirisine uygun davranmadığını, rutin kontrollerin hiçbirine gelmediğini, davacının talimatlara uyarak, kontrollerine gelmiş olsaydı, tıbbıen böyle bir tedaviye gerek duyulmamış olacağını, kusurlarının bulunmadığını bildirerek, davanın reddini dilemişlerdir. Ancak davalıların bu savunması, yargılamada toplanan delillerle doğrulanmamıştır.
Mahkemece, itibar edilen Adli Tıp 2. Ä°htisas Kurulunun 14.9.2001 tarihli raporunda “yapılan ameliyatın usulüne uygun olduÄŸu, damakta ortaya çıkan fistüğün olaÄŸan ameliyat komplikasyonu olarak kabul edilmesi gerektiÄŸi, doktora atfedilecek herhangi bir kusur bulunmadığı” görüşüne yer verilmiÅŸtir. Ancak, bu raporu düzenleyen kurul içerisinde konusunda uzman Kulak Burun ve BoÄŸaz Uzmanı bulunmamaktadır. Bu nedenle bu rapora itibar edilerek hüküm oluÅŸturulamaz.
Bu durumda mahkemece yapılarak iş, Üniversitelerin Ana Bilim Dallarından seçilecek konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, dayanak ve gerekçesi gösterilmek, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli düşünce içeren bir rapor alınmak, gerektiğinde davalılara savunmalarını ispat durumunda delilleri sorulmak, böylece hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir.
Eksik inceleme ve mevcut delilleri değerlendirmede, yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz olunan mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 25.4.20002 gününde oybirliğiyle karar verildi.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz