Oca 8, 2020
538 Görüntüleme

Memurun Kişisel Sorumluluğu, Tazminat

Yazan
banner

Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır. (Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2000 gün ve E:2001/4-1650; 2000/1690, 26/09/2001 gün ve E.2001/4-595 K:2001/643, 29/03/2006 gün ve E.2006/4-86 K:2006/111; 17/10/2007 gün ve E:2007/4-640 K.2007/725; 31/10/2007 gün ve E:2007/4-800 K:2007/797; 20/02/2008 gün ve 2008/4-156 K:2008/140 sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.)
Somut olay değerlendirildiğinde; davacının istemini dayandırdığı iddiaların davalı kamu görevlisinin göreviyle ilgili bir eylemine değil, salt kişisel kusuruna dayalı haksız eylem niteliğinde olduğu, bu nedenle davalıya husumet düştüğü anlaşılmaktadır.

KAMU GÖREVLİSİ • KUSUR VE TAZMİNAT
ÖZET: Davacının istemini dayandırdığı iddiaların davalı kamu görevlisinin göreviyle ilgili bir eylemine değil, salt kişisel kusuruna dayalı haksız eylem niteliğinde olduğu, bu nedenle davalıya husumet düştüğü anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan salt kişisel kusuruna dayanıldığına, eylemin görevle ilgili olmamasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmamasına göre, eldeki uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülüp, çözülmesi gerekir.
Y. 4. HD E: 2019/2070 K: 2019/3990 T:18/09/2019
Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 16/04/2008 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın maddi tazminat yönünden reddine, manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne dair verilen 22/11/2016 günlü karara karşı davacı ve davalı tarafların istinaf başvuruları üzerine yapılan incelemede; davacının istinaf başvurusunun usulen reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne, … 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/656 esas 2016/1067 sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak; davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen 20/03/2019 günlü kararın
Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle
temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın maddi tazminat yönünden reddine, manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne dair verilen kararın taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; davalının, dava konusu olayın olduğu dönemde müvekkilinin sicil amiri olduğunu, davalının, kişiye özel bir uyarı yazısı hazırladığını ve davacı tarafından tebellüğ edilmiş gibi işleme koyarak davacının düşük sicil notu almasına sebep olduğunu, böylece müvekkilinin meslekte terfi etmesine engel olduğunu, davalının ceza yargılamasında mahkum olduğunu, ayrıca davalının Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu tarafından da işlediği suçtan dolayı idari ceza aldığını, idare mahkemesi ilamı ile olumsuz sicil notlarının iptaline karar verildiğini, davalının sicil notlarını gareze binaen, hissi ve özel amaçlarla gerçeğe aykırı olarak doldurduğunu, adil, tarafsız ve objektif ölçülere dayanmadığını belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili; davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk derece mahkemesince; davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, maddi tazminat talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince; Anayasa’nın 129/5 maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1 maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalıya husumet yöneltilmesi doğru olmadığı, bu durumda davalı hakkında açılmış olan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esastan karara bağlanmasını doğu görülmediği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun usulen reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne, … 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/656 esas 2016/1067 sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak; davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; davacının dava konusu olayın olduğu tarihte … Emniyet Müdürlüğünde emniyet amiri, davalının da aynı yerde
emniyet müdürü olarak görev yaptığı, 28/01/2003 günü davalının, kişiye özel bir uyarı yazısı hazırladığı ve davacı tarafından tebellüğ edilmiş gibi işleme koyduğu, akabinde davalı hakkında orta sicil notu verdiği, davacının 2003 yılına ait sicilinin orta olarak düzenlenmesine ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle idare mahkemesinde iptal davası açtığı,… 5. İdare Mahkemesinin 22/10/2007 tarihli 2006/1918 esas 2007/2248 karar sayılı ilamında sicillerin objektifliği ilkesi çerçevesinde değerlendirmenin, keyfi bir biçimde olmadığını ortaya koymak bakımından, yetkili sicil amirlerinin kanaatinin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılmasının zorunluluk arz edeceği, dosya içeriğinden davacı sicilinin önceki sicillerinden daha düşük düzenlenmesini gerektirecek herhangi bir disiplin cezasının bulunmadığı, sicil notunun (orta) düzeyine düşürülmesinin hukuken geçerli somut bilgi ve belgelerle kanıtlanamaması karşısında anılan yıl sicilinin geçmiş yıl sicillerinden düşük düzenlenmesine ilişkin işlemde objektif ölçütlere uygun bir biçimde
hareket edilmediği sonucuna varıldığı, bu durumda davacının 2003 yılı sicilinin 71 (orta) olarak düzenlenmesi işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı, açıklanan nedenle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, ayrıca davaya konu uyarı yazısı nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun 22/01/2007 tarihli kararında Emniyet Amiri rütbesindeki bir personele “resen’ ceza verebilme yetkisinin Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 84. maddesi 1. fıkrası kapsamında İçişleri Bakanına ait olduğu, bu durumda davalının kendisine ait olmayan yetkiyi kullandığı gerekçesiyle işlediği isnat olunan “Görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü ve savsaklama” fiilinin işleniş tarihi itibariyle 04/07/2006 tarih ve 26218 sayıl Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5525 sayılı
“Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Cezalarının Affı Hakkında Kanun” kapsamında bulunduğundan dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır. (Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2000 gün ve E:2001/4-1650; 2000/1690, 26/09/2001 gün ve E.2001/4-595 K:2001/643, 29/03/2006 gün ve E.2006/4-86 K:2006/111; 17/10/2007 gün ve E:2007/4-640 K.2007/725; 31/10/2007 gün ve E:2007/4-800 K:2007/797; 20/02/2008 gün ve 2008/4-156 K:2008/140 sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.)
Somut olay değerlendirildiğinde; davacının istemini dayandırdığı iddiaların davalı kamu görevlisinin göreviyle ilgili bir eylemine değil, salt kişisel kusuruna dayalı haksız eylem niteliğinde olduğu, bu nedenle davalıya husumet düştüğü anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan salt kişisel kusuruna dayanıldığına, eylemin görevle ilgili olmamasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmamasına göre, eldeki uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülüp, çözülmesi gerektiğinden husumetin davalıya yöneltilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Bölge Adliye Mahkemesince davalının salt kişisel kusuru iddiası ile ilgili olarak açılan davanın istinaf başvurusunun esastan inceleme yapılarak sonuçlandırılması gerektiğinden Bölge AdliyeMahkemesi Hukuk Dairesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve peşin alınan harcın istek halinde geri
verilmesine 18/09/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz