Eki 30, 2020
471 Görüntüleme

Marka Hükümsüzlüğü, Marka Tescilinde Kötü Niyet 4656

Yazan

Hakkın açıkça kötüye kullanılmasını ise hukuk düzeni korumaz, uygulamada kötü niyet hem marka için tescil engeli hem de hükümsüzlük sebebi kabul edilmiştir.

banner

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2018/4656 K. 2020/3483 T. 14.7.2020

Gerçek, hak sahibinin Türkiye de tescil yaptırmasına ve başkaları ile distribütörlük sözleşmesi yapmasına engel olmak ve dolayısıyla aynı ürünün başkaları tarafından pazarlanmasının önüne geçmek gibi amaçlarla marka başvurusunda bulunulduğundan, davalının marka tescili kötü niyetlidir. Hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz (TMK m. 2/2). O nedenle  kötü niyet hem marka için tescil engeli hem de hükümsüzlük sebebi kabul edilmiştir ( HGK 17.07.2008 gün ve 11-501/507 Sayılı Kararı).


Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının dava dışı K… firmasından KS-700 cihazının Türkiye’de satışı için sözleşme imzaladığı ve inhisarı lisans hakkı aldığı, zarar gören olarak bu davayı açabileceği, K… firmasının markasının tanınmış olmadığı, bu firma ile davalı arasında ise daha önce 15.06.2012 tarihinde KS-700 cihazlarının satışı için distribütörlük sözleşmesi imzalandığı, davalının KS-Analysis firmasından izin ve onay almadan kendi adına marka tescili yapmasında iyi niyetli sayılamayacağı, TTK m. 18/2 hükmü kapsamında basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne de aykırı davrandığı, davacının ya da dava dışı Alman firmasının tescilli markası veya marka başvurularının bulunmadığı, bu nedenle 556 Sayılı KHK m. 7/1-b ve m. 8/1-b hükümleri kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı, markanın TPMK nezdinde davalı adına kayıtlı olması nedeniyle de marka tecavüzünün oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiş; Dairemizce Karar, düzeltilerek onanmıştır.

Bu kez davacı vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup davalı, Almanya’da mukim dava dışı “K…” firmasının ürünlerini Türkiye’de satmak için bu firma ile önce 30.06.2011 tarihli distribütörlük ön sözleşmesi, sonrada 15.06.2012 tarihli distribütörlük sözleşmesi imzalamıştır. Davalının 15.06.2012 tarihli sözleşme hükmünü yerine getirmediğini ileri süren dava dışı K… firması 10.10.2013 tarihinde gönderdiği bildirim ile sözleşmeyi feshetmiştir. Bu fesih bildiriminden önce 18.03.2013 tarihinde davalı hak sahibi olan yurt dışı firmanın onayını ve iznini almadan “K…” markasını kendi adına tescil ettirmek için TPMK’ye başvuruda bulunmuş ve başvurusu 14.10.2013 tarihinde bültende yayımlanmıştır. Yurt dışı firma, davalı ile olan sözleşmeyi feshettikten sonra ürünlerinin Türkiye de satış ve dağıtımını yapmak için davacı ile distribütörlük/yetkili temsilcilik sözleşmesi imzalamıştır. Bundan sonra ise, davalı vekili 18.03.2014 tarihinde davacıya gönderdiği ihtarla davacının “K…” adı altında Türkiyede yaptığı tüm faaliyetlerin 15 gün içinde durdurulmasını, aksi takdirde tüm gümrüklerde ürün giriş ve çıkışlarının ve Türkiyedeki satışlarının durdurması için gerekli işlemlerin yapılacağı, maddi ve manevi tazminat davalarının açılacağı bildirilmiştir. Davacı ise işbu davayı 30.09.2014 tarihinde açmıştır. Dava dışı yurt dışı firma ile davalı ve davacı arasında yapılan sözleşmeler 556 Sayılı KHK kapsamında düzenlenen lisans sözleşmesi değil, distribütörlük ve yetkili temsilcilik sözleşmeleridir.

556 Sayılı KHK’nın 43. maddesi uyarınca zarar gören gerçek ve tüzel kişiler markanın hükümsüzlüğü davası açabilirler. Zarar gören kişi kavramı, zarar gören veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşan ya da dava konusu işareti kullanabilme olanağı haksız olarak kısıtlanan yahut kısıtlanma riski altında olan her hangi bir gerçek veya tüzel kişiyi kapsar. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, Yurt dışı K… firmasının ürünlerinin Türkiye’de satışını yapmak için hak sahibi tarafından temsilcilik verilen davacının bu faaliyetinin davalı tarafından engellenme riski bulunmaktadır. Nitekim, davalı tarafından davacıya gönderilen mailde davacının faaliyetini durdurması ihtar edilmiştir. Bu durumda, davacının hükümsüzlük davası açmak için hukuki menfaatı bulunmaktadır. Bu husus mahkemenin de kabulündedir.

Davalı hak sahibi olan Paris sözleşmesine taraf Alman Devleti uyruklu K… firması ile yapmış olduğu distribütörlük sözleşmeleri kapsamında Türkiye’de kullanma hakkını elde ettiği yabancı şirketin markası ve unvanı olan işareti Türkiye’de kendi adına 556 Sayılı KHK m. 8/1-b-2 hükmüne aykırı şekilde marka olarak tescil ettirmiştir. Markası Türkiye’de tescilli olmayan hak sahibinin izni ve onayı olmadan davalının kendi adına markayı tescil ettirmesi 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b-2 maddesine aykırıdır. Bu durumda, esasen hak sahibi olan ve distribütörlük veren dava dışı yurt dışı firmanın Paris Sözleşmesi m. 6 ve 556 Sayılı KHK m. 8/b-1-2 hükmü uyarınca hem tescile itiraz etme hakkı, hem de m. 42 ve 43 hükümleri uyarınca hükümsüzlük davası açma hakkı bulunmaktadır. Nitekim TPMK nezdinde yapılan itiraz süre yönünden reddedilmiştir.

Asıl olan ticaret hayatında mal ve hizmetlerde kullanmak için markanın iyi niyetle tescil edilmesidir. Aksi durum, yani markanın kötü niyetle tescil edilmesi uygulamada bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmiştir.

Davalı, tarafı olduğu distribütörlük sözleşmesinin konusu “K…” ibareli markayı ve aynı zamanda sözleşmenin diğer tarafının unvanı olan işareti hak sahibinin izni ve onayı olmadan marka olarak kendi adına tescil ettirdiğinden ve bu tescilde, hak sahibinin Türkiye de tescil yaptırmasına ve başkaları ile distribütörlük sözleşmesi yapmasına engel olmak ve dolayısıyla aynı ürünün başkaları tarafından pazarlanmasının önüne geçmek gibi amaçlar bulunduğundan, davalının marka tescili kötü niyetlidir. Bu husus mahkemenin de kabulündedir. Hakkın açıkça kötüye kullanılmasını ise hukuk düzeni korumaz ( TMK m. 2 f.2 ). O nedenle mülga 556 Sayılı KHK da hüküm bulunmamasına rağmen uygulamada kötü niyet hem marka için tescil engeli hem de hükümsüzlük sebebi kabul edilmiştir ( HGK’nın 17.07.2008 gün ve 11-501/507 Sayılı Kararı ).

Bu durumda, davalının marka tescilinde kötü niyetli olması, davacının da hükümsüzlük davası açmakta hukuki yararının bulunması karşısında davanın kabulüyle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğinden Dairemizin 07.05.2018 tarih, 2016/11553 Esas 2018/3276 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/199305

Marka Hükümsüzlüğü Yetkili Mahkeme


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz