Oca 11, 2021
596 Görüntüleme

Mirasçıların Esere Tecavüz Halinde Manevi Tazminat Hakkı; Fetih Marşı Kararı 11-368

Yazan
banner

Gerek yargı kararlarında ve gerekse de öğretide benimsenen görüşler itibariyle, Kanun koyucu Medeni Hukuk alanındaki murisin şerefine yönelik saldırı halinde mirasçılara tanınan dava hakkı ile Fikri Hukuk’tan kaynaklanan eser sahibinin manevi haklara yönelik tecavüzün eser sahibinin şeref ve haysiyetine de saldırı oluşturması halinde mirasçıların dava hakkı arasında FSEK m. 19/2 vasıtasıyla bağlantı kurmuştur. Çünkü, eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyen, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü ihlal ve değişikliklerin eserin korunması ile yetkili olan murisin yakınları kapsamındaki mirasçılarının da yasal menfaatlerini ihlal edeceği tartışmasızdır. Nitekim, bu amaçla FSEK m. 19/2 ile bu kimselere bu maddede sayılan manevi hakları 70 yıl müddetle kendi namlarına kullanma yetkisi verilmiştir.

FSEK m. 16/3′ göre, eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü değiştirmeleri men edebilir.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2008/11-368 K. 2008/393 T. 28.5.2008

Dava Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup; bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre uyuşmazlık manevi tazminat noktasındadır.

Davacılar “Fetih Marşı” isimli eserin sahibi şair Arif Nihat Asya’nın mirasçıları, davalı ise bu eserin kullanıldığı “Yelkenler Biçilecek-Yıldırım Gürses” isimli müzik eserinin yapımcısıdır.

Eldeki dava, taraflar arasında mali hakların devrine ilişkin bir sözleşme olmadığı halde davacılar murisinin anılan eserinin davalının yapımcısı olduğu eserde izinsiz kullanılması ve eserin bütünlüğünü bozacak şekilde değişikliğe uğratılması iddialarına dayalı maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır.

Mahkemece her iki talebin de kabulüne karar verilmiş; davalının temyizi üzerine Özel dairece davalı yanın maddi tazminata yönelik temyiz istemlerinin reddiyle, hüküm; eser sahibinin mirasçısı çocukları lehine hükmedilen manevi tazminat noktasından bozulmuştur.

Yargılama konusunun eser olduğu, davacılar murisi şair Arif Nihat Asya’nın “Fetih Marşı” isimli şiirinin, bir takım dizeleri kullanılarak ve yerleri değiştirilerek dava dışı besteci Yıldırım Gürses tarafından izinsiz şekilde bestelendiği ve “Yelkenler Biçilecek” isimli müzik eserinde kullanıldığı, davalı yapımcı tarafından yine izinsiz olarak ses kaseti ve CD üzerine kaydedilerek, çoğaltılıp dağıtımının yapıldığı, satışa çıkarıldığı, davacı mirasçılar ya da murisleri ile davalı arasında eylemden önce veya sonra mali hakların devri anlamında bir sözleşme bulunmadığı, uyuşmazlık konusu olmadığı gibi; mali haklar karşılığı hükmedilen maddi tazminata ilişkin hüküm de bozma dışında kalmakla uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eser sahibinin ölümünden sonra 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ( FSEK )’nun 14/1. ve 16/3. maddelerinde sayılan manevi haklarının ihlali halinde eser sahibinin mirasçılarının aynı Kanunun 70/1. maddesine dayalı olarak manevi hak tazminatı davası açıp açamayacaklarına ilişkindir.

5846 Sayılı FSEK m. 14, 15, 16, 17’de sayılan eser sahibinin manevi hakları; eser ile sahibi arasındaki bağ nedeniyle eser sahibinin kişiliğine bağlı olarak oluşan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak ve inhisari yetkilerdir. Anılan hak ve yetkilerin Medeni Hukuk’ta tanımlanan ve MK.nun 24. ve BK.nun 49. maddeleri ile korunan kişilik haklarından farkı, fikri hukuk alanında eser sahibinin manevi haklarını1n doğumu için alenileşmiş bir eserin varlığını gerektirmesidir.

5846 Sayılı FSEK’te ayılan manevi hakları kullanma ve tasarrufta bulunma yetkisi sadece eser sahibine aittir. FSEK m. 27 uyarınca, eser sahibine tanınan mali hakların korunma süresi eser sahibi yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren de 70 yıl devam etmekle birlikte, manevi haklara ilişkin koruma herhangi bir süre ile sınırlı değildir.

Ayrıca, eser sahipliğinden kaynaklanan manevi haklar miras yoluyla intikal etmeyecekleri gibi, ölüme bağlı tasarruflara konu olmazlar ve sağlararası işlemlerle de devir edilemezler. Manevi haklardan feragat de geçerli değildir. Ancak, manevi hakların kullanılma yetkisi devredilebilir.

FSEK m.  63’e göre, eser sahibine tanınan mali haklar miras yoluyla intikal etmesine karşın, manevi hakların kişiye bağlı nitelik taşımaları onların miras yoluyla intikaline olanak vermediğinden; aynı Kanunun 19. maddesinde eser sahibinin ölümünden sonra, manevi hakları kullanabilecek kimseler başlığı altında, bu hakların bazılarını kullanabilecek kişiler sınırlı olarak sayılmıştır.

Somut uyuşmazlıkta, davacıların tecavüz edildiğini öne sürdüğü “Fetih Marşı” isimli şiirin eser sahibi olan şair Arif Nihat Asya’nın mirasçıları oldukları ve FSEK m. 19’da sayılan eser sahibinin yakınlarından oldukları hususunda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Yine, somut uyuşmazlıkta, FSEK m. 48. ve 52. maddelerine uygun sözleşme olmaksızın, davacıların murisi Arif Nihat Asya’ya ait “Fetih Marşı” adlı şiirin dava dışı Yıldırım Gürses tarafından kısaltılıp, dizelerin ve sözlerin yerleri değiştirilerek işlenmek suretiyle musiki eserinin güftesi haline getirildiği ve bu haliyle gerçekleştirilen icrasının davalının yapımcısı olduğu fonograma tespit edilip çoğaltılarak kaset ve CD formatında piyasaya sürüldüğü de tartışmasızdır.

Yerel Mahkemece, FSEK m. 19 uyarınca murisin sağlığında manevi haklarının kullanılma yetkisine ilişkin bir belirlemede bulunmadığı hallerde, ölümünden sonra da eserden kaynaklanan manevi hak ve yetkileri sona ermediğinden, bu yetkilerin yakınlarına geçtiği, murisin mirasçısı olan davacıların bu hakları miras ile iktisap etmeyip FSEK m. 19 uyarınca aslen iktisap ettiklerinden, fikri ürün üzerindeki Kanun tarafından tanınmış manevi hakların süjesi konumunda bulundukları ve aslen kazanılan manevi hakların mirasçıların kişilik değerine dahil olması nedeniyle de, manevi hakları kendi namlarına ve diledikleri şekilde kullanabilecekleri, bu bakımdan da; davalı fonogram yapımcısı tarafından eserin izinsiz olarak umuma arzı üzerine her türlü hukuk davalarını açabileceklerinden, aynı Kanunun 70/1. maddesine göre manevi hak tazminatı da isteyebilecekleri kabul edilmiştir.

Özel Daire ise, eser sahibinin manevi hakların kullanımına ilişkin bir belirleme yapmadığı hallerde, FSEK m. 19’da sayılan kişilerden olan mirasçıların maddede sayılan manevi haklara tecavüz halinde yine, aynı maddede öngörülen koşullarla hukuk davalarını açabilecekleri; 19. maddenin ikinci fıkrasına göre, bu fıkrada sayılan manevi hakları mirasçıların 70 yıl boyunca kendi namlarına kullanma yetkisini aslen iktisap etmeleri nedeniyle, ikinci fıkrada belirtilen eser sahibinin FSEK m. 14, 15, 16. maddeleri üçüncü fıkralarındaki manevi haklara yönelik tecavüz halinde; mirasçıların kanunda sayılan her türlü hukuk davalarını ( tecavüzün ref’i, meni, eser sahipliğinin tespiti ve manevi tazminat ) açma yetkisinin bulunduğu, ancak, Kanunun 19. maddesinin birinci fıkrasında yazılı 14. maddenin 1. fıkrası ( umuma arz yetkisi ) ve 15. maddenin birinci fıkrasında ( adın belirtilmesi yetkisi ) belirtilen haklar bakımından ise, mirasçılara kendi namlarına kullanılabilecek bir hak ve yetkinin tanınmadığı, bu fıkra ile tanınan yetkilerin eser sahibinin FSEK m. 14 ve 15. maddelerinin birinci fıkralarında sayılan manevi hakların kullanım tarzını murisin arzusuna uygun bir şekilde gerçekleştirmek ve bu haklara tecavüz halinde de önleyici hukuk davalarını açmakla sınırlı olup; somut uyuşmazlıkta, umuma arz yetkisinin ihlali durumunda mirasçı olan davacıların FSEK m. 14/1 ve 19/1. maddelerine dayalı manevi tazminat davası açamayacakları görüşünü açıklamak suretiyle, hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Her ne kadar, Özel Daire bozma ilamında somut uyuşmazlık bakımından FSEK’in  16. maddesinin 3. ve 19. maddesinin 2.fıkraları yönünden Yerel Mahkemenin gerekçesi hakkında çok ayrıntılı bir değerlendirme yapılmamış ise de, bozma ilamındaki genel gerekçe itibariyle, FSEK2in 14, 15 ve 16. maddelerinin üçüncü fıkrasının ihlali halinde; aynı Kanunun 19/2. maddesine göre, mirasçıların her türlü hukuk davalarını ve bu bağlamda da FSEK.nun 70/1. maddesinde düzenlenen manevi hak tazminatı davası açabilecekleri hususunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

O halde, somut uyuşmazlıkta, öncelikle, Yerel Mahkemenin direnme kararının gerekçelerinden birisini oluşturan FSEK m. 14/1’de  tanımlanan eser sahibinin umuma arz yetkisinin ihlali halinde mirasçıların FSEK m. 19’a  dayalı olarak aynı Kanunun 70/1. maddesine göre manevi hak tazminat isteyip isteyemeyeceklerinin tartışılması gerekmektedir.

Manevi hakların eser sahibine sıkı sıkıya bağlı olmaları ve mirasla intikal etmemeleri, bazı hallerde bizzat eser sahibinin zararına sonuçlar doğurabilir. Bu yetkilerin eser sahibinin talimat ve istekleri doğrultusunda bile, başkaları tarafından kullanılamaması, çözümü güç sorunlar ortaya çıkarabilir. Oysa, eserin korunması amacıyla, eser sahibinin yakınları ile bazı kurumlara ve mali hak sahiplerine bir kısım manevi hakları kullanma yetkileri tanınması gereklidir ( Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Üçüncü Bası, Shf.163 ). Bu amaçla, FSEK m.  19’daki  düzenleme ile eser sahibinin anılan maddede belirtilen manevi haklarını kullanabilecek kişi ve kurumlar ve yetkileri belirtilmek suretiyle, eserin ve eser sahibinin ölümünden sonra da korunması amaçlanmıştır. Öğretide de belirtildiği üzere, Türk Hukuku’nda mirasçılara sadece, esere saldırı halinde manevi tazminat davası açma hakkı tanınmıştır ( Ü.Tekinalp, age, Shf. 163 ).

Medeni hukuk sahasında kişilik haklarının manevi menfaatleri ihlal edilenden başka kimseler tarafından kullanılmasına izin verilmemiştir. Gerçi, zarar görenin mirasçılarına da bazı hallerde kendi namlarına tazminat istemek hakkı tanınmışsa da, bu hakkın doğumu murise zarar veren eylemin aynı zamanda mirasçılara da zarar verici vasıfta olmasına bağlı olup ana kuraldan ayrılınmış değildir.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda da aynı sistemden ilham alınmıştır. Bu Kanuna göre eser sahibinin şeref ve itibarı ile ilgili olmaları bakımından sırf eser sahibinin şahsına bağlı olan manevi hakların ölümünden sonra yetkili şahıslar tarafından kendi namlarına kullanılması keyfiyeti de, bu şahısların eserin hususiyet ve mahiyetinin muhafazasındaki menfaatleri bakımından kabul edilmiştir. Kanun nazarında eser sahibinin şeref ve itibarını ihlal eden her hareket eserin korunması ile yetkili şahısların da muhik menfaatlerini ihlal etmiş olmaktadır.

Telif Hukukunda eser bizatihi bir hayatiyete sahiptir. Gerçekte, eser sahibinin şerefine yönelik bir tecavüz esere tecavüzdür. Bu halde, eserin korunması, ilgili şahısların kendi namlarına harekete geçebilmeleri eserin korunmasındaki menfaatleri itibariyledir ( Halil Arslanlı, Fikri Hukuk Dersleri II Fikir ve Sanat Eserleri, Shf. 90-91, Yıl 1954 ).

Öğretideki bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, FSEK m. 19’daki düzenleme ile amaçlanan, bizzat eser ve eser sahibinin manevi haklarının korunması olup, mirasçıların eser sahibinin şerefine yönelik veya eserin mahiyet ve hususiyetini bozan değiştirmeler dışında manevi hakların süjesi durumuna getirilerek onların kişilik değerlerine dahil edilmesi değildir.

FSEK’in 19.  maddesinin 1. fıkrasındaki düzenleme itibariyle de, muris aynı kanunun 14 ve 15. maddelerinin birinci fıkralarında eser sahibine tanınan yetkilerin kullanılış tarzlarını tespit etmemiş ise, yahut, bu hususu herhangi bir kimseye bırakmamışsa bu yetkilerin kullanılması vasiyeti tenfiz memuruna, bu tayin edilmemişse sırasıyla sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana babasına ve kardeşlerine aittir.

Yukarıda da açıklandığı üzere, bu hakların kullanılması üçüncü kişilere devredilmekle beraber, bu kimseler kendi yararlarına değil, ölmüş bulunan eser sahibinin yararına hareket etmektedirler. FSEK m. 19 manevi hakların kullanılmasını sadece belli kişilere bırakmış bulunmaktadır. Miras hakkı içinde kabul edilmediğinden kanun koyucu bu hakkın kullanımını sırasıyla birinci fıkrada sayılan kişilere vermiştir. Temelde bu kimseler ölmüş bulunan eser sahibinin haklarını korurken, kendisinin hayatta iken vermiş bulunduğu talimata uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Herhangi bir saldırı halinde 19. maddede sayılan bu kişiler kendi yararlarına değil, ölmüş bulunan eser sahibinin açık ve olayın gelişimine en uygun olan yararına uyan bir biçimde davranmak yükümlülüğündedirler ( Duygun Yarsuvat, Türk Hukukunda Eser Sahibi ve Hakları, Genişletilmiş 2. Baskı, Shf.129, Yıl 1984 ).

Nitekim, 19. maddenin dördüncü fıkrasında da, selahiyetli kimseler birden fazla olup müdahale hususunda birleşemedikleri taktirde; mahkemenin, eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun bir şekilde basit yargılama usulü ile ihtilafı halledeceği belirtilmiştir.

Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, FSEK m. 19/1’de sayılan kişilerden olan mirasçıların, 1.fıkrada sayılan aynı Kanunun 14 ve 15. maddelerinin birinci fıkralarındaki hakların kullanımına ilişkin yetkileri, miras hakkından bağımsız olarak kanunla tanınmış yetkiler olmakla birlikte, bu yetkiler murisin doğrudan veya dolaylı ifade edilen arzusuna göre, bu da yoksa, murisin arzusuna en uygun düşecek şekilde kendi tercihlerine göre ve süresiz olarak kullanabilecekleri yetkilerdir.

FSEK m. 19/1 yukarıda açıklanan amacı ve düzenlenme biçimi itibariyle ve aralarında herhangi bir ayırım gözetilmediği halde; mahkemece, mirasçıların 1.fıkrada sayılan diğer kişi veya kuruluşlardan ayrık tutularak manevi hakları diğerlerinden farklı bir biçimde aslen iktisap ettikleri ve kişilik değerlerine dahil edildiğinden, fıkrada sayılan FSEK m. 14 ve 15. maddelerinin birinci fıkrasındaki manevi hakları muris adına değil de kendi namlarına ve diledikleri gibi kullanabileceklerine ilişkin görüşte isabet bulunmamaktadır.

Bu bakımdan, FSEK m 19/1’e göre, fıkrada sayılı manevi hakların ihlali halinde de, mirasçılar bu hükümden doğan yetkilerini eser sahibi muris adına kullandıklarından, söz konusu manevi haklara tecavüz halinde bu yetkileri eser ve eser sahibinin korunması için tecavüzün önlenmesi ve giderilmesi amaçlı davaların açılması ile sınırlı olup, mirasçılara FSEK m. 70/1’e dayalı manevi hak tazminatı isteme hakkı vermez.

Öte yandan, eser sahibinin manevi haklarının ihlalinden dolayı mirasçılarının üzüntü duyacakları ve manevi tazminat isteyebileceklerine ilişkin Yerel Mahkemenin gerekçesine gelince; eser sahibinin manevi haklarının ihlali yanında, eserin icrası ve başka yollarla yayınlanması eser sahibinin manevi hakları yanında onun kişilik haklarını da ihlal etmiş olabilir. İşte bu gibi hallerde Yargıtay Hukuk Bölümü İçtihadı Birleştirme Kurulunun 18.12.1981 gün ve E:1980/1 K:1981/2 sayılı kararında vurgulandığı gibi FSEK. 70/1. maddesi yanında Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca davalı eylemi aynı zamanda eser sahibi murisin kişilik haklarını ihlal ediyorsa koşulların varlığı halinde bu maddeye göre mirasçı olan davacılar da manevi tazminat isteyebileceklerdir. Ancak, somut uyuşmazlıkta davacıların bu yönde bir iddia ve talepleri de bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, FSEK m. 14/1 ve 19/1  ile aynı Kanunun 70/1. maddesine göre mirasçıların manevi tazminat talep hakları bulunduğuna ilişkin Yerel Mahkemenin açıklanan yasa maddelerinin yorumuna yönelik direnme gerekçesi yerinde değildir.

Ne var ki, Yerel Mahkeme direnme kararında, sadece açıklanan gerekçeye değil; dava konusu esere müdahale edilmek suretiyle bazı kısımlarının çıkartıldığı ve değiştirildiği, bu durumun eser sahibinin FSEK m.16’dan doğan haklarına tecavüz oluşturduğu, mirasçıların FSEK m. 70/1. uyarınca manevi tazminat talep hakları bulunduğu, gerekçesine de dayanmıştır.

Özel Dairenin bozma ilamında ise, yukarıda da ayrıntısıyla açıklandığı üzere FSEK m. 19/2. kapsamında aynı Kanunun 14, 15 ve 16. maddelerinin üçüncü fıkralarındaki manevi hakları mirasçıların aslen iktisap ettikleri ve 70 yıl müddetle kendi namlarına kullanabilecekleri ve bu hakların ihlali halinde mirasçı olan davacıların her türlü hukuk davalarını ve bu kapsamda da manevi tazminat davasını açabilecekleri ilke olarak açıklanmışsa da Yerel Mahkeme kararının FSEK m.16’da tanımlanan eserin bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekçesi ile ilgili ayrıntılı bir değerlendirme yapılmamış ve bozma gerekçesi sadece FSEK m. 19/1 ile aynı Kanunun 14. maddesinin 1. fıkrasına dayandırılmıştır.

Bu nedenledir ki, mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesinin de irdelenmesi gerekmektedir:

Az önce de açıklandığı üzere, esasen, FSEK m. 19/2’ye  göre, aynı Kanunun 14, 15 ve 16. maddelerinin üçüncü fıkralarında tanınan manevi hakları mirasçıların aslen iktisap ederek 70 yıl süreyle kendi namlarına kullanabilecekleri ve anılan haklara yönelik bir ihlalin varlığı halinde de mirasçı olan davacıların manevi tazminat davası da dahil olmak üzere her türlü hukuk davalarını açabilecekleri hususunda Özel Daire ve Yerel Mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Gerçekten de, gerek yargı kararlarında ve gerekse de öğretide benimsenen görüşler itibariyle, Kanun koyucu Medeni Hukuk alanındaki murisin şerefine yönelik saldırı halinde mirasçılara tanınan dava hakkı ile Fikri Hukuk’tan kaynaklanan eser sahibinin manevi haklara yönelik tecavüzün eser sahibinin şeref ve haysiyetine de saldırı oluşturması halinde mirasçıların dava hakkı arasında FSEK m. 19/2 vasıtasıyla bağlantı kurmuştur. Çünkü, eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyen, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü ihlal ve değişikliklerin eserin korunması ile yetkili olan murisin yakınları kapsamındaki mirasçılarının da yasal menfaatlerini ihlal edeceği tartışmasızdır. Nitekim, bu amaçla FSEK m. 19/2 ile bu kimselere bu maddede sayılan manevi hakları 70 yıl müddetle kendi namlarına kullanma yetkisi verilmiştir.

FSEK m. 16/3′ göre, eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü değiştirmeleri men edebilir.

Somut uyuşmazlıkta, mahkemece alınan 20.06.2005 tarihli uzman bilirkişi raporunda murisin “Fetih Marşı” isimli şiirinin bir kısmının alınıp dizelerin ve sözlerinin yeri değiştirilerek eser parçalanmak suretiyle işlenerek musiki eserinin güftesi olarak kullanıldığı mütalaa edilmiştir. Bu açıklama itibariyle, eserin parçalanması sonucunda mahiyet ve hususiyetinin bozulduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu eylem FSEK m. 16/3’e aykırılık oluşturduğundan, mirasçı olan davacıların aynı Kanunun 19. maddesinin 2. fıkrasından kaynaklanan haklarını kullanarak yine, aynı Kanunun 70/1. maddesine göre manevi tazminat isteyebileceklerinin kabulü gerektiğine ilişkin direnme gerekçesi yerindedir.

Açıklanan bu gerekçe itibariyle manevi tazminata hükmedilmesi ve hükmedilen miktar usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekir.

Eserin Özünün Değiştirilmesi, Telif Hakkı İhlali 11769

Telif Hakkı ve Kişilik Haklarına Saldırı; Başkasının Günlüklerine Dayanan Kitap


İletişim Kurun


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz