Oca 29, 2021
637 Görüntüleme

Pierre Cardin; Markanın Devri, Tanınmışlık, Kötü Niyet 4412

Yazan
banner

Taraflar arasında “Pierre Cardin” markasıyla ilgili çok öncesinden başlayan ticari ilişki bulunmakla birlikte, 12.07.2005 ve 03.07.2007 tarihli sözleşmelerle davacı tarafın 18, 20, 24, 25 ve 27.sınıf mallar yönünden, Türkiye’de tescilli 97/20769, 2007/39496, 2007/48579 vs. anılan sınıflardaki tüm markaların tam devir sözleşmesiyle davalı tarafın markayı devir aldığı şahsa devredildiği ve tescilin bu kişi adına sağlandığı, devir alınan marka hakkına dayalı olarak davalı taraf, “pierre cardin” ibareli başka birçok marka dışında, kendisi adına “CARDİN” unsurlu çok sayıda markanın da tescilli olduğunu ileri sürmektedir. Bu durumda mahkemece, davalının dayandığı tüm marka tescil belgeleri ile gerektiğinde marka devir belgeleri de getirtilip, tescil kapsamındaki 18, 20, 24, 25 ve 27. sınıf mallar yönünden yapılan devirlerle ”Pierre Cardin” markasının Türkiye hudutlarında davalıya geçip geçmediği değerlendirilmeden, gerek “Pierre Cardin”, gerekse “Cardin” unsurlu markaların tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden, davacı tarafın önceye dayalı üstün ve müktesep haklarının bulunup bulunmadığı belirlenmeden, davacı adına tescilli “pierre cardin” unsurlu markalar nedeniyle markalar arasında KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun kabulü doğru olmamıştır.
3- Bölge Adliye Mahkemesince, 556 sayılı KHK’nın 8/4.maddesi uyarınca, “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir” hükmü uyarınca, başvuru konusu markanın tescilinin kısmen reddi gerektiği sonucuna ulaşılmış, benimsenen bilirkişi raporunda, davacının “pierre cardin” markasının tanınmış marka olduğundan söz edilmiş ise de, hangi mal ve hizmetler yönünden tanınmış olduğuna işaret edilmemiştir. Mahkemece, şayet markanın giyim ürünleri yönünden tanınmışlığı sonucuna ulaşılması halinde, giyim ürünleri yönünden davacıya ait markanın devir yoluyla davalı şirkete geçtiği, dolayısıyla markanın tanınmışlığından yararlanma hakkının da davalı şirkete geçip geçmediği, hangi tarafa ait markanın Türkiye’deki ilgili sektörde tanınmış olduğu tespit edilmeksizin soyut gerekçelerle davacı markasının tanınmış olduğu gerekçesiyle değerlendirme yapılarak sonuca ulaşılması doğru olmadığı gibi, KHK’nın 8/4.maddesinde sayılan tanınmış markaya yönelik hangi risklerin ne şekilde doğacağı değerlendirilmeksizin sonuca gidilmesi de doğru olmamış ve hükmün bu nedenle davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
4- Olaya uygulanacak mülga 556 sayılı KHK’da açıkça düzenlenmese de, Dairemiz uygulamalarında KHK’nın 35/1, 42/1-a maddeleri ile TMK’nın 2.maddesi birlikte yorumlanarak, kötü niyet bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmektedir. Marka başvurusunun hangi hallerde kötü niyetle yapıldığı her bir somut olayda ayrı ayrı değerlendirilecek olmakla birlikte, Daire uygulamalarında daha ziyade markanın ticaret yapmak için değil, başkalarına şantaj yapmak ve para koparmak, başkalarının ticaretine engel olmak veya kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak markayı kendi adına tescil ettirmek, sözleşme hükmüne aykırı olarak markayı adına tescil ettirmek gibi hususlar genel kötü niyet sebepleri olarak görülmektedir. Bu anlamda tanınmış markanın aynısını veya benzerini tescil ettirmek tek başına kötü niyetli marka tescili olarak yorumlanamaz. Zira kanun koyucu, tanınmış markanın aynısı veya benzerini tescil ettirmeye KHK’nın 8/4 (6769 s. SMK’nın 6/5 m) maddesinde ayrı bir sonuç bağlamıştır. Böyle bir durumda, hangi mal ve hizmetler yönünden markanın tescili tanınmış markaya zarar verecek ise sadece o markalar yönünden başvuru reddedilecektir. Oysa kötü niyetli marka tescilinde, başvuru konusu tüm mal ve hizmetler yönünden marka başvurusunun reddi gerekmektedir.
Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince davalının marka başvurusunun kötü niyetli olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, tek başına tanınmış markanın aynısı veya benzerinin tescilinin kötü niyetli marka başvurusu olarak yorumlanması doğru olmadığı gibi, hangi tarafın markasının hangi emtia yönünden tanınmış olduğu hususunda bir değerlendirme ve tespit yapılmaksızın soyut ifadelerle tanınmış markanın benzerinin davalı yanca başvuru konusu yapılmasının kötü niyetle marka başvurusu olarak değerlendirilerek hüküm kurulması da doğru olmamış ve hükmün bu nedenle de davalı taraf adına bozulması gerekmiştir.


Yargıtay 11. Hukuk Dairesi         2019/4412 E.  ,  2020/3605 K.

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08/03/2018 tarih ve 2017/90 E- 2018/92 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine-kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 16/05/2019 tarih ve 2018/1132 E- 2019/603 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 101828, 102206, 2006/00507, 2011/06911, 2012/56606, 2012/50653, 2013/99490, 85355, 100056, 2002/21327, 2004/00562, 2008/66869, 2009/02762, 2009/02763 sayılı ve “pierre cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “choc de cardin”, “pierre cardin”, “pierre cardin”, “emotion de pierre cardin”, “pierre cardin collection”, “pierre cardin pour femme winter edition”, “pierre cardin pour homme winter edition” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki 2015/57357 numaralı “cardin” ibareli marka tescil başvurusuna müvekkilince 556 sayılı KHK’nın 8/1-b, 2, 3, 4, 5 ve 35. maddelerine dayanarak itiraz edildiğini, Markalar Dairesi Başkanlığınca itirazın kısmen kabul edilerek, 08, 09, 10, 12, 21 ve 26. sınıflara dahil bazı mallar açısından marka başvurusunun reddedildiğini, tarafların bu karara itirazını YİDK’nın reddettiğini, oysa davacı markalarının dünya çapında tanınmış hale geldiğini, dava konusu markanın davacı markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, bunun yanında marka başvurusunun kötüniyetle yapıldığından tüm sınıflar açısından başvurunun reddine karar verilmesinde zorunluluk olduğunu, davalı şirketin, davacının lisans alanı Aydınlı Grup’un bir iştiraki olduğunu, dava konusu marka başvurusunun 556 sayılı KHK md. 8/2 hükmü gereği davacının izni/icazeti veya haklı bir gerekçe olmadan yapıldığını, Aydınlı Grup’un “Pierre Cardin” markalarını sadece davacının belirlediği çerçevede ve belirlenen mal/hizmetler için tescil almak üzere yetkili olduğunu, davalı şirketin “Pierre Cardin” dışında “cacharel”, “U.S.Polo Assn” markalarının da lisanslama organizasyonunu yürüttüğünü, Aydınlı Grup ile davalı şirket arasındaki ilişkinin İTO sicilindeki kayıtlarda belli olduğunu, 1993 yılında davacı ile Aydınlı Grup arasında yapılan anlaşma ile Aydınlı Grup’un “Pierre Cardin” markasının Türkiye’de lisans hakkını alarak, markayı taşıyan mal ve hizmetlerin üretim, satış, tanıtım faaliyetlerini üstlendiğini, Aydınlı Grup’un halen davacının Türkiye’deki temsilcisi ve bölgesel stratejik ortağı olduğunu, “cardin” ibaresinin müvekkilinin “www.pierrecardin.com” alan adının da kılavuz unsurlarından biri olduğunu, Pierre Cardin markasının tanınmış marka olduğunu, 556 sayılı KHK 8/4 maddesi gereğince marka başvurusunun reddi gerektiğini, “cardin” ibaresinin müvekkilinin soyadı olduğunu, 556 sayılı KHK 8/5 uyarınca da marka başvurusunun tescil edilemeyeceğini, başvurunun kötüniyetle yapıldığını ileri sürerek, 2016-M-12595 sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı TPMK vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili, İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 23.01.2017 tarihli kararıyla TMSF’nin kayyım olarak atandığı müvekkili şirketin, Türkiye’nin tekstil sektöründe lider firmalardan biri olduğunu, çok sayıda mağazasının ve uzun süredir kullandığı tescilli 98/019477 (pierre cardin), 2006/31587 (pierre cardin signature), 2007/48579 (pierre cardin), 2007/39496 (pierre cardin), 2007/36227 (pierre cardin), 2008/550095 (pierre cardin), 2008/54129 (pierre cardin weekend), 2013/39013 (pierre cardin custom design), 2007/06254 (prr crdn), 2015/57357 (cardin), 2006/23102 (cardin), 2011/742932 (cardin kids), 2011/42958 (baby cardin) markalarının bulunduğunu, bu markalar sebebiyle müktesep hakkının olduğunu, dava konusu marka başvurusunun da seri marka niteliği taşıdığını, davacı markaları ile iltibasa neden olmayacak farklılık arz ettiğini, “Cardin” ibaresinin davalı şirket ile özdeşleştiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; dava konusu 2015/57357 sayılı ‘’Cardin’’ ibareli marka başvurusunun, başvuru kapsamındaki bir kısım mal ve hizmetler yönünden davacı şirket markaları ile 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davacı markasının tanınmış marka olduğu ve dava konusu başvuru açısından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının gerçekleştiği, YİDK kararının iptali koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’in 2016-M-12595 sayılı kararının iptaline, 2015/57357 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesinde; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, taraf markaları arasında 22.01.2018 tarihli bilirkişi raporunda sayılan mal ve hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, müktesep hak koşullarının somut olayda bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi anlamında bir tescil engelinin olmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin tüm istinaf istemlerinin reddine, davacı vekilinin sair istinaf istemlerinin reddine karar verilmiş, ancak davacı vekilinin marka başvurusunun aynı zamanda kötü niyetli tescil şartlarının taşıdığı yönündeki istinaf isteminin incelenmesinde ise; davacının itirazına mesnet markaları oldukça tanınan markalar olup, davacı tarafça, taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu, davacı adına verilen yetki üzerine davalı adına marka tescillerinin yapıldığı ileri sürülmüş, buna ilişkin sözleşme sureti dosyaya sunulmuş, davalı şirketçe de bu hususlara ve özellikle de taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu yönündeki iddialara karşı çıkılmamış olup, ayrıca tüm dosya kapsamından da taraflar arasında ticari ilişkinin bulunduğu anlaşılmakta olup, davacı yanca işbu dava aşamasında dayanılan delillere, marka başvurusuna itiraz aşamasında da dayanıldığı anlaşılmış olup, bu durumda, davalı şirketin,
aralarında ticari ilişki bulunması nedeniyle davacıya ait olduğunu bildiği yüksek düzeyli tanınmış
markanın benzerinin tescili için yaptığı dava konusu başvurunun, iyiniyetli bir girişim olmadığı, tescil yetkisi ve hakkının davacının tescilli markasının sahip olduğu imajın transferi amaçlı bulunduğu, dolayısıyla davalının bu eylemiyle marka tescil ettirme hakkını, haksız rekabetinin bir aracı olarak kullandığı, sonuçta ise davalının eyleminin Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu kanaatine varılmış, bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın kabulüne, YİDK’in 2016-M-12595 sayılı kararının iptaline, 2015/57357 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, tarafların dayanmış oldukları delillere ve bölge adliye mahkemesince dayanılan sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm, davalıların ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, önceki tarihte tescilli markalara istinaden, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b, 8/4 ve MK 2 maddeleri uyarınca davalının marka başvurusunun kısmen kabulüne dair TPMK YİDK kararının iptali ile markanın bütün sınıflar yönünden hükümsüz kılınması istemlerine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yerine geçilerek verilen kararda, davalının “CARDİN” unsurlu markası ile, davacı adına tescilli “PİERRE CARDİN” unsurlu markası arasında bazı sınıflar yönünden 556 sayılı Marka KHK’sının 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, davacı markalarının tanınmış olması nedeniyle bazı sınıflar yönünden davalı markasının tescilinin KHK’nın 8/4.maddesine aykırı olduğu ve davalının marka tescilinde kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın tamamen kabulü ile itirazın kısmen reddine dair YİDK kararının iptaline ve markanın bütünüyle hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında “Pierre Cardin” markasıyla ilgili çok öncesinden başlayan ticari ilişki bulunmakla birlikte, 12.07.2005 ve 03.07.2007 tarihli sözleşmelerle davacı tarafın 18, 20, 24, 25 ve 27.sınıf mallar yönünden, Türkiye’de tescilli 97/20769, 2007/39496, 2007/48579 vs. anılan sınıflardaki tüm markaların tam devir sözleşmesiyle davalı tarafın markayı devir aldığı şahsa devredildiği ve tescilin bu kişi adına sağlandığı, devir alınan marka hakkına dayalı olarak davalı taraf, “pierre cardin” ibareli başka birçok marka dışında, kendisi adına “CARDİN” unsurlu çok sayıda markanın da tescilli olduğunu ileri sürmektedir. Bu durumda mahkemece, davalının dayandığı tüm marka tescil belgeleri ile gerektiğinde marka devir belgeleri de getirtilip, tescil kapsamındaki 18, 20, 24, 25 ve 27. sınıf mallar yönünden yapılan devirlerle ”Pierre Cardin” markasının Türkiye hudutlarında davalıya geçip geçmediği değerlendirilmeden, gerek “Pierre Cardin”, gerekse “Cardin” unsurlu markaların tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden, davacı tarafın önceye dayalı üstün ve müktesep haklarının bulunup bulunmadığı belirlenmeden, davacı adına tescilli “pierre cardin” unsurlu markalar nedeniyle markalar arasında KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun kabulü doğru olmamıştır.
3- Bölge Adliye Mahkemesince, 556 sayılı KHK’nın 8/4.maddesi uyarınca, “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir” hükmü uyarınca, başvuru konusu markanın tescilinin kısmen reddi gerektiği sonucuna ulaşılmış, benimsenen bilirkişi raporunda, davacının “pierre cardin” markasının tanınmış marka olduğundan söz edilmiş ise de, hangi mal ve hizmetler yönünden tanınmış olduğuna işaret edilmemiştir. Mahkemece, şayet markanın giyim ürünleri yönünden tanınmışlığı sonucuna ulaşılması halinde, giyim ürünleri yönünden davacıya ait markanın devir yoluyla davalı şirkete geçtiği, dolayısıyla markanın tanınmışlığından yararlanma hakkının da davalı şirkete geçip geçmediği, hangi tarafa ait markanın Türkiye’deki ilgili sektörde tanınmış olduğu tespit edilmeksizin soyut gerekçelerle davacı markasının tanınmış olduğu gerekçesiyle değerlendirme yapılarak sonuca ulaşılması doğru olmadığı gibi, KHK’nın 8/4.maddesinde sayılan tanınmış markaya yönelik hangi risklerin ne şekilde doğacağı değerlendirilmeksizin sonuca gidilmesi de doğru olmamış ve hükmün bu nedenle davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
4- Olaya uygulanacak mülga 556 sayılı KHK’da açıkça düzenlenmese de, Dairemiz uygulamalarında KHK’nın 35/1, 42/1-a maddeleri ile TMK’nın 2.maddesi birlikte yorumlanarak, kötü niyet bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmektedir. Marka başvurusunun hangi hallerde kötü niyetle yapıldığı her bir somut olayda ayrı ayrı değerlendirilecek olmakla birlikte, Daire uygulamalarında daha ziyade markanın ticaret yapmak için değil, başkalarına şantaj yapmak ve para koparmak, başkalarının ticaretine engel olmak veya kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak markayı kendi adına tescil ettirmek, sözleşme hükmüne aykırı olarak markayı adına tescil ettirmek gibi hususlar genel kötü niyet sebepleri olarak görülmektedir. Bu anlamda tanınmış markanın aynısını veya benzerini tescil ettirmek tek başına kötü niyetli marka tescili olarak yorumlanamaz. Zira kanun koyucu, tanınmış markanın aynısı veya benzerini tescil ettirmeye KHK’nın 8/4 (6769 s. SMK’nın 6/5 m) maddesinde ayrı bir sonuç bağlamıştır. Böyle bir durumda, hangi mal ve hizmetler yönünden markanın tescili tanınmış markaya zarar verecek ise sadece o markalar yönünden başvuru reddedilecektir. Oysa kötü niyetli marka tescilinde, başvuru konusu tüm mal ve hizmetler yönünden marka başvurusunun reddi gerekmektedir.
Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince davalının marka başvurusunun kötü niyetli olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, tek başına tanınmış markanın aynısı veya benzerinin tescilinin kötü niyetli marka başvurusu olarak yorumlanması doğru olmadığı gibi, hangi tarafın markasının hangi emtia yönünden tanınmış olduğu hususunda bir değerlendirme ve tespit yapılmaksızın soyut ifadelerle tanınmış markanın benzerinin davalı yanca başvuru konusu yapılmasının kötü niyetle marka başvurusu olarak değerlendirilerek hüküm kurulması da doğru olmamış ve hükmün bu nedenle de davalı taraf adına bozulması gerekmiştir.

Tanınmış Markalarda İltibas 2315

Tanınmış Marka; Haksız Avantaj Sağlama, İtibara Zarar Verme, Ayırt Edici Karakterin Zedelenmesi

 


 marka dava marka dava marka ankara dava marka ankara dava marka ankara avukat marka ankara avukat marka hükümsüzlük avukat marka hükümsüzlük avukat marka hükümsüzlüğü marka hükümsüzlüğü marka hükümsüzlüğü ankara avukat marka hükümsüzlüğü ankara avukat marka hükümsüzlüğü davası marka hükümsüzlüğü davası tanınmış marka tanınmış marka tanınmış marka avukat tanınmış marka avukat kötü niyet marka kötü niyet marka kötü niyetli marka başvurusu kötü niyetli marka başvurusuTerimi kaldır: markanın devri markanın devri markanın devri dava markanın devri dava  marka tecavüzü davası marka tecavüzü davası mark tecavüzü avukat mark tecavüzü avukat marka tecavüzü ankara avukat marka tecavüzü ankara avukat marka tecavüzü tazminat marka tecavüzü tazminat marka tazminat marka tazminat alan adı marka kötü niyet alan adı marka kötü niyet türk patent dava türk patent dava yidk kararı iptali avukat yidk kararı iptali avukat yidk avukat yidk avukat patent avukat patent avukatTerimi kaldır: marka tescili marka tescili marka davası marka davası

 


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz