May 7, 2021
479 Görüntüleme

İsim Değişikliği, Özel Hayata Saygı 34343

Yazan
banner

Somut başvurunun koşullarında derece mahkemelerince başvurucunun isim değişikliği neticesinde elde edeceği menfaat ile buna ilişkin talebin reddedilmesi durumunda kamunun sağlayacağı yarar arasında adil bir denge kurulduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Zira kişinin varlığının ve kimliğinin ayrılmaz bir parçası özel hayatı, ailesi ve çevresi ile olan ilişkilerinde önemli bir araç olan adın değiştirilmesi talebi hakkında konuyu düzenleyen normların Anayasa’ya uygun biçimde yorumlanarak uygulanmadığı ve başvurucunun koşullarına özgü ikna edici gerekçelerin ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.


TURGAY KARACA BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2018/34343) Karar Tarihi: 27/1/2021

Özel hayata saygı hakkı, Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51). Pozitif yükümlülükler hak ve özgürlüklere ilişkin gerçekleştirme yükümlülüğünü de içerir. Buna göre etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak, bu suretle yargısal ve idari makamların bireylerin idare ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermelerini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 36).

Kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlarından olan ismin vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kişinin mevcut statüsünü etkilemesi muhakkak olduğundan kişinin isminin korunması ve kamu düzenini bozmadığı müddetçe değiştirilmesine imkân tanınması yönünde devletin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu değerlendirilmektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak idari ve yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu yöndeki makul taleplerinin karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmasını gerektirir (Hacı Ahmet Eskikanbur, B. No: 2015/2944, 9/1/2019, § 32).

Bireyin varlığına veya kimliğine ilişkin önemli haklar ya da hukuksal çıkarlar söz konusu olduğunda takdir yetkisi daha dar olup bu alanlara yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığı şarttır. Takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahiptir. Güvence altına alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı olarak bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir (M.K., B. No: 2015/13077, 12/6/2018, §§ 59, 60; Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 50, 51).

Anayasa’nın 20. maddesi koruma alanının kişilerin isimleri üzerinde tasarrufta bulunmasının gerekli olduğu durumlarda geniş yorumlanmalıdır. Bu yorum, isim hakkı konusunda mevzuat oluşturulurken ve uyuşmazlıklar çözümlenirken konu ile ilgili olan ve taraf olunan uluslararası sözleşmelerde yer alan koruyucu hükümlerin asgari düzeyde hayata geçirilmesini de kapsamalıdır (Aslan Faruk Toprak,§ 43; Hacı Ahmet Eskikanbur, § 30).

Bu bağlamda devletin Anayasa’nın 20. maddesinden kaynaklanan pozitif yükümlülükleri isim değişikliğine imkân sağlayan yasal düzenleme yapılmasını da içermektedir. İsim üzerinde belirli koşullar altında değişiklikler yapılabilmesinin bireylerin özel hayatlarının bir unsuru olan kimliğin belirlenmesi açısından bir gereklilik olduğu hususu gözardı edilmemelidir (bazı farklarla birlikte bkz. Aslan Faruk Toprak, § 44; Hacı Ahmet Eskikanbur, § 30). Bu çerçevede isim değişikliği taleplerinin hangi koşullar altında olumlu karşılanacağı, bu tür taleplerin hangi usul ve esaslar çerçevesinde yerine getirileceği hususunda idari ve yargısal makamlara belli ölçüde takdir yetkisi tanınabileceği kabul edilmelidir. Ancak bu takdir yetkisinin isim değişikliği taleplerinin değerlendirilmesi yolunu tamamen kapatacak ve sonuç alınmasını imkânsız kılacak şekilde kullanılmaması gerektiği önemle vurgulanmalıdır (bazı farklarla birlikte bkz. Aslan Faruk Toprak, §§ 39, 40; Hacı Ahmet Eskikanbur, § 34).

Kamunun üstün yararının söz konusu olduğu istisnai durumlarda isim değişikliğine ilişkin taleplerin kabul edilmemesi makul karşılanabilir. Ancak bu gibi hâllerde kamu makamları buna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe sunmalıdır. İdari ve yargısal otoriteler her durumda bireyin ismini değiştirebilmesindeki kişisel yararı ile kamu menfaatleri arasında adil bir denge kurmalıdır.

Somut olayda başvurucu, kendisini ait hissettiğini ve yaşamını bu çerçevede şekillendirdiğini ileri sürdüğü cinsiyete uygun bir isim değişikliği talebiyle dava açmıştır. Başvurucu gerek dava dilekçesinde gerekse yargılama sürecinde uzun bir süredir Sanem Özel ismini kullandığını, sosyal çevresinde isminin Sanem Özel olarak bilindiğini, resmî kayıtlardaki ismiyle farklılık olması nedeniyle güçlüklerle karşılaştığını ifade etmiştir.

İlk derece mahkemesi 4271 sayılı Kanun’un 40. maddesine dayanarak isim değişikliği için açılmış bir cinsiyet değişikliği davasının bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. İstinaf Mahkemesi ise konunun kamu düzenini ilgilendirdiğini ve erkek olan başvurucunun kadın ismi almak istemesinin kabulünün hukuken mümkün olmadığını vurgulamıştır. Ayrıca başvurucunun bir kadın ismini almak istemesine rağmen henüz cinsiyet değişikliği ameliyatı olmadığını, erkek olan başvurucunun kadın cinsiyetini benimsemiş olmasının haklı bir sebep olarak kabul edilemeyeceğini değerlendirmiştir.

4721 sayılı Kanun’un 27. maddesinde haklı sebeplere dayanılarak isim değişikliği davasının açılabileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla isim değiştirmeye ilişkin yasal altyapı oluşturulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun yasal altyapı yetersiz olduğuyla ilgili bir iddiası da mevcut değildir. Bu aşamada Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele derece mahkemelerinin yorumlarının Anayasa’nın 20. maddesi ile uyumlu olup olmadığıdır.

Başvurucu, isim değişikliği talebinde bulunmasının sebebini çevresinde Sanem Özel şeklinde bilinmesi olarak açıklamıştır. İlk derece mahkemesinin buna yönelik bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. Mahkeme, başvurucunun isim değişikliği talebinde bulunabilmesi için cinsiyet değişikliği davası açmasının zorunlu olduğunu kabul etmiştir.

4271 sayılı Kanun’un 27. maddesinin cinsiyet değişikliği davasının açılmış olmasını bir şart olarak koşmadığının altı çizilmelidir. Nitekim Yargıtay kararlarında da haklı nedenin ön plana çıkarıldığı ve cinsiyet değişikliği yapılması gerektiğine ilişkin ek bir koşulun aranmadığı görülmektedir (bkz. §§ 15-16). Bununla birlikte uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarını yorumlamak esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bu sebeple derece mahkemelerinin yorumunun isim değişikliği hakkına etkisi irdelenecek ve kamu yararıyla özel yarar arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı değerlendirilecektir.

Hak ve özgürlüklerin asıl, sınırlamanın istisna olduğuna ilişkin yorum ilkesi bir hak ve özgürlük için getirilmiş düzenlemelerin yorum sınırlarını zorlayarak diğer hak ve özgürlük alanlarını da etkileyecek şekilde uygulanmamasını gerektirir.

Derece mahkemelerince dayanılan 4271 sayılı Kanun’un 40. maddesi cinsiyet değişikliği talebinin kabulüne ilişkin şartları düzenlemektedir. İsim değişikliği ile ilgisi bulunmayan bu kuralın özel hayata saygı hakkının farklı boyutlarını da daraltacak şekilde yorumlandığı gözlemlenmektedir. Derece mahkemeleri, tercih edilen ismin adeta cinsiyeti de belirleyeceği şeklinde oldukça dar bir yorumu benimsemiştir.

Ayrıca ilgili mevzuatın nüfus kaydındaki cinsiyet bilgisinin değiştirilebilmesi için cinsiyet değiştirme ameliyatı olunmasını gerektirdiği anlaşılmaktadır. Bu gereklilik dikkate alındığında kişinin kendisini psiko-sosyal durumu itibarıyla daha iyi hissedeceği bir ismi alabilmesi için vücut bütünlüğüne yönelik bir müdahaleye rıza göstermek zorunda bırakılması kişiye aşırı bir külfet yükler. Öte yandan nüfus kaydında erkek olan bir kimsenin kadın ismi almasının kamu düzeni açısından sorunlar yaratabileceği de gözardı edilemez. Bu sebeple derece mahkemelerinin kamu yararı ile bireysel menfaatler arasında denge kurarken bu hususu gözetmeleri makul karşılanabilir. Ancak başvurucuya yüklenen cinsiyet değiştirme ameliyatı olma külfetinin ağırlığı karşısında kamunun bundan elde edeceği yararın önem derecesi oldukça düşük kalmaktadır.

Diğer taraftan İstinaf Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin gerekçesine ek olarak nüfus kaydındaki cinsiyeti erkek olan başvurucunun kadın ismi kullanmasının kamu düzeni bağlamında karışıklığa neden olabileceği şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Hâlbuki yaygın toplumsal kabullerle erkek ismi veya kadın ismi olduğu değerlendirilen isimlerin farklı cinsiyetler tarafından kullanılabildiği hatta bazı isimlerin kadın veya erkek cinsiyetine atfedilemeyecek nitelik arz ederek her iki cins tarafından da kullanılabildiği gözlemlenebilmektedir. Mahkemenin bu kapsamda yaptığı yorum isim değişikliğinin kabul edilmesinin yolunu başvurucu açısından tamamen kapatmakta ve bu hakkın tanınmasını anlamsız hâle getirmektedir. Dolayısıyla kamu düzeni bağlamında karışıklık çıkma endişesi başvurucunun isim değişikliği talebinin reddedilmesi bakımından ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemez.

Ayrıca isim değişikliği hakkının tanınmış olması başvurucuya birtakım yükümlülükler yüklenemeyeceği anlamına gelmez. Bu bağlamda başvurucunun haklı nedenini ortaya koyma ve buna ilişkin delillerini mahkemeye sunma yükümlülüğünün bulunduğu kabul edilmelidir. Bu aşamadan sonra haklı nedenin bulunup bulunmadığını anayasal güvenceleri de gözeterek değerlendirmek derece mahkemelerinin görevidir.

Somut olayda başvurucu, çevresinde Sanem Özel olarak bilindiğini ileri sürmüş; ilk derece mahkemesi tarafından kolluk marifetiyle yapılan araştırma sonucunda bu durum tespit edilmiştir. Mahkemenin başvurucunun haklı nedenini ortaya koymak bakımından üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğine dair bir tespiti bulunmamaktadır. Ayrıca Mahkemenin kolluk görevlilerince yapılan tespitin yeterli olup olmadığıyla ilgili bir değerlendirmesi de yoktur. Kuşkusuz kolluk tarafından yapılan tespitin yeterli görülüp görülmeyeceğini takdir etmek derece mahkemelerinin yetkisindedir. Ancak derece mahkemesinden, bunu yeterli görmemesi hâlinde gerekçelerini açıklaması beklenir. İlk derece mahkemesi, başvurucunun iddialarının tutarlı olup olmadığını anlamak için uzman raporu alınması gibi daha derin bir araştırma yapılması gerektiğinden de bahsetmemiştir. Bu koşullarda derece mahkemelerinin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı görülmektedir.

Somut başvurunun koşullarında derece mahkemelerince başvurucunun isim değişikliği neticesinde elde edeceği menfaat ile buna ilişkin talebin reddedilmesi durumunda kamunun sağlayacağı yarar arasında adil bir denge kurulduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Zira kişinin varlığının ve kimliğinin ayrılmaz bir parçası özel hayatı, ailesi ve çevresi ile olan ilişkilerinde önemli bir araç olan adın değiştirilmesi talebi hakkında konuyu düzenleyen normların Anayasa’ya uygun biçimde yorumlanarak uygulanmadığı ve başvurucunun koşullarına özgü ikna edici gerekçelerin ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.

Neticede isim değişikliği konusunda çatışan menfaatlerin dengelenmesine yönelik somut başvuru özelinde değerlendirme yapılmaması ve ret kararının anayasal güvenceleri gözeten ilgili ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.


özel hayatın gizliliği özel hayatın gizliliği  isim değiştirme isim değiştirme isim değiştirme hakkı isim değiştirme hakkı  değiştirme ankara dava isim değiştirme ankara dava isim değiştirme ankara avukat isim değiştirme ankara avukat

 

 


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz