May 11, 2021
558 Görüntüleme

Avukatın Duruşmadan Zorla Çıkartılması ve Kötü Muamele Yasağı 3081

Yazan
banner

Elbette kötü muamele iddialarının ileri sürüldüğü hâllerde sağlık raporu maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en önemli delillerden biri olsa da yaralanmanın sağlık raporuyla tespit edilemeyecek düzeyde kalması veya uzun süre sonra rapor alınması gibi durumlarda sağlık raporlarının tek başına gerçeği ortaya çıkarmakta yetersiz kalacağı şüphesizdir (bazı değişiklerle birlikte bkz. Cihan Alpyürük, B. No: 2017/37528, 29/9/2020, § 50). Dolayısıyla yaralanma (izi) iddiası bulunmayan ve olaydan bir hafta sonra şikâyetçi olan başvurucu hakkında soruşturma makamınca resen sağlık raporu alınmamasının somut olayın koşulları bakımından makul olduğu anlaşılmaktadır.


SUAT EREN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/3081) Karar Tarihi: 11/2/2021

Başvurucu, avukat olarak katılmak istediği ceza davası duruşmasının düzenini bozduğu gerekçesiyle duruşma salonundan Mahkeme heyetinin kararıyla çıkarılmıştır. Mahkeme kararını kendiliğinden uygulamak istemeyen başvurucu, kolluk ve güvenlik görevlilerince elleri ve ayaklarından tutularak taşınmak suretiyle iradesine aykırı olarak salondan çıkarılarak adliye koridoruna bırakılmıştır.

Olaya ilişkin görüntüler, bilirkişi raporu ve başvurucu ile şüphelilerin beyanlarının yanı sıra savcılıkça da başvurucuya güç kullanıldığının kabul edildiği görülmektedir. Aksine bir bulgunun mevcut olmadığı nazara alındığında başvurucuya güç kullanıldığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Soruşturmaya yansıyan görüntülerde başvurucunun adliye koridoruna çıkarılma esnasında yaşananların kaydedilmiş olduğu, dolayısıyla duruşma salonunun içinde yaşananlar ile ilgili görüntü bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Duruşma tutanağına yansıdığı kadarıyla başvurucunun duruşma disiplinini bozduğunu değerlendiren mahkeme heyetinin başvurucuyu birkaç kez uyardığı, akabinde başvurucunun uyarıları dikkate almadığı kanaatine ulaşarak başvurucunun duruşmadan çıkarılmasına karar verdiği gözlemlenmiştir. Bu aşamada başvurucu da uyarıldığını kabul etmekte, sadece uyarıların ve sonrasında verilen kararın hukuka uygun olmadığını dile getirmektedir. Anayasa Mahkemesince yapılacak değerlendirme, mahkeme heyetinin kararının iddia edildiği gibi hukuka aykırı olup olmadığından başvurucunun duruşma düzenini bozup bozmadığından bağımsız olarak anılan kararın yerine getiriliş biçimi bakımından kamu görevlilerince kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediğiyle sınırlıdır.

Bu bağlamda mahkeme heyetince verilen karara başvurucunun rızasıyla uyduğuna ilişkin emare bulunmamaktadır. Aksine duruşma tutanağının yanı sıra şüpheli görevlilerinin savunmaları başvurucunun kararı uygulamadığını göstermektedir. Kaldı ki başvurucu da duruşma salonundan çıkmayacağını beyan etmesi üzerine görevlilerce zor kullanıldığını dile getirmiştir. Bu durumda mahkeme heyetinin talimatını uygulayan güvenlik ve kolluk görevlilerinin güç kullanmasının kaçınılmaz hale geldiğinin kabulü gerekir.

Bu aşamadan sonra kötü muamele yasağının ihlal edilmemesi bakımından kullanılan gücün orantılı olması şartı aranmaktadır. Duruşma salonundan çıkmamakta direnen başvurucunun elleri ve ayaklarından tutulmak suretiyle koridora taşınması suretiyle kullanılan gücün orantısız olduğunu değerlendirmek mümkün görünmemektedir.

Her ne kadar başvurucu darp edilerek salondan çıkarıldığını, yerde sürüklendiğini iddia etmiş ise de bu iddiaları doğrulayan makul delilleri soruşturma ve bireysel başvuru dosyasına sunmamıştır. Öte yandan başvurucu zor kullanma neticesinde yaralandığını hiçbir aşamada ileri sürmemiş, buna ilişkin sağlık raporu düzenlenmesini de talep etmemiştir.

Elbette kötü muamele iddialarının ileri sürüldüğü hâllerde sağlık raporu maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en önemli delillerden biri olsa da yaralanmanın sağlık raporuyla tespit edilemeyecek düzeyde kalması veya uzun süre sonra rapor alınması gibi durumlarda sağlık raporlarının tek başına gerçeği ortaya çıkarmakta yetersiz kalacağı şüphesizdir (bazı değişiklerle birlikte bkz. Cihan Alpyürük, B. No: 2017/37528, 29/9/2020, § 50). Dolayısıyla yaralanma (izi) iddiası bulunmayan ve olaydan bir hafta sonra şikâyetçi olan başvurucu hakkında soruşturma makamınca resen sağlık raporu alınmamasının somut olayın koşulları bakımından makul olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan Savcılıkça olay ile ilgili tüm deliller toplanmış, bu bağlamda görüntüler bilirkişi vasıtasıyla incelenmiş, Duruşma tutanağı temin edilmiş, şüphelilerin kimlikleri tespit edilerek savunmaları bizzat alınmıştır. Başvurucunun ayrıntılı iddialarını ve delillerini içeren şikâyet dilekçesiyle birlikte toplanan deliller değerlendirilerek Savcılıkça ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmayı gerektiren bir olgu tespit edilememiştir.

Başvurucu her ne kadar etkili soruşturma yapılmadığını ileri sürmekteyse de toplanması gerektiği hâlde Savcılıkça toplanmayan belirli somut bir delilden bahsetmemiştir. Sadece şikâyetinin sözlü sorulmadığını ve sorumluların cezalandırılmadığını belirtmiş; buna karşın sözlü olarak şikayetini iletebilseydi şikayet dilekçesinde bulunmayan hangi olgunun dikkate alınacağına ilişkin açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla soruşturmanın her aşamasında iddia ve itirazlarını ileri sürebilme imkânına sahip olan başvurucunun soruşturma makamına sözlü ifade vermeyişinin soruşturmaya etkin katılımını tek başına zedelemeyeceği değerlendirilmiştir.

Bir diğer husus toplanan delillerin soruşturma ve yargı makamlarınca değerlendirilmesi ve soruşturmanın tamamlanma süresidir. Savcılık, güvenlik ve kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiş; sulh ceza hâkimliğince anılan kararda sorun görülmemiştir.

Etkili soruşturma yükümlülüğü, soruşturma makamlarınca ulaşılan sonucun delillerin nesnel analizine dayanmasını gerektirmekle birlikte soruşturma makamlarına mutlaka üçüncü kişilerin yargılanmaları veya cezalandırmaları ödevini yüklememektedir. Bu bağlamda yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda Savcılıkça elde edilen delillerin hukuki olarak yorumlanmasında Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirmenin yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca yedi ay süren soruşturmanın makul sürede tamamlanmış olduğu değerlendirilmiştir.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.


kötü muamele yasağı kötü muamele yasağı avukatın darpı avukatın darpı  avukatın zorla mahkeme salonundan çıkartılması avukatın zorla mahkeme salonundan çıkartılması  aym avukat aym avukat  anayasa mahkemesi avukat anayasa mahkemesi avukat  anayasa mahkemesi bireysel başvuru anayasa mahkemesi bireysel başvuru  anayasa mahkemesi dava anayasa mahkemesi dava aym dava aym dava aym tazminat aym tazminat aym ankara avukat aym ankara avukat  anayasa mahkemesi ankara avukat anayasa mahkemesi ankara avukat


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz