May 18, 2021
680 Görüntüleme

Atanmış Mirasçı Tenfiz Davası 5335

Yazan
banner

MK. m.600 uyarınca; muayyen mal vasiyetinde, vasiyet alacaklısı kişisel bir istem hakkı kazanır ve bu hak dava yoluyla talep edilebilir. Uygulamada bu dava vasiyetin tenfizi davası olarak anılmaktadır. Medeni Kanunun 600. maddesi, muayyen mal vasiyetini kapsayıp mirasçı atanmasını kapsamaz (Nitekim değişiklik öncesi medeni kanun 541 metninde “kendisine muayyen bir şey vasiyet edilen kimse” ifadesi kullanılmaktadır). Atanmış mirasçılarda ise miras, mirasbırakanın ölümü ile kazanılır (TMK. md.599/3).

Mirasçı atanan kişi, mirasbırakanın ölümü ile tereke üzerinde doğrudan ve kendiliğinden bir ayni hak kazanır. Bu durumda, miras bırakandan intikal eden ayni hakların, atanmış mirasçı adına tescili için vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasına, dolayısıyla mahkeme hükmüne ihtiyaç yoktur.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2019/5335 K. 2020/3236 T. 22.6.2020

Mahkemece; davacıya 5718 Sayılı Kanun’un 53. maddesinde belirtilen belgeleri sunması için kesin süre verilmesine rağmen, sunulan belgelerin mahkeme kararının aslı ve çevirisi olduğu, ancak diğer aranan belgelerin sunulmadığı, ayrıca davacının vasiyetnamenin tenfizini istediği ve çevirisi sunulan vasiyetname açılma kararında murisin davacının tek mirasçısı olduğuna dair vasiyet bıraktığı, dava konusu taşınmazı davacıya bıraktığına dair herhangi bir açık beyanda bulunmadığı, murisin iradesinin tam olarak anlaşılamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş,hüküm Dairemizin 12.03.2018 tarih, 2016/11327 E. 2018/2270 K. sayılı kararıyla; “Davanın usulden reddinin, işin esasının incelenmesine engel teşkil edeceği, somut olayda mahkemece,davacıya kesin süre verilmesine rağmen sunmuş olduğu belgelerin mahkeme kararının aslı ve çevirisi olduğu, ancak aranan diğer belgelerin sunulmadığı; ayrıca davacının vasiyetnamenin tenfizini istediği ve çevirisi sunulan vasiyetname açılma kararında murisin davacının tek mirasçısı olduğuna dair vasiyet bıraktığı, dava konusu taşınmazı davacıya bıraktığına dair herhangi bir açık beyanda bulunmadığı, murisin iradesinin tam olarak anlaşılamadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verildiği, bu haliyle, davanın hem usulden hem de esastan reddine karar verilmiş olup, bu durumun usul ve yasaya uygun olmadığı” gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacı murisi …’nün Leverkusen Asliye Hukuk Mahkemesince açılıp okunan 17.09.2011 tarihli vasiyetnamesinde davacının tek mirasçısı olduğunu belirttiği, dava konusu taşınmaz ile ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmadığının sabit olup, mevcut durumda murisin dava konusu taşınmazı davacıya bırakmayı vasiyet ettiğine dair açık bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-)Dava vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespitine ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması ile vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) istemine ilişkindir.

Somut olayda davacının açtığı dava ile; murisin 17.09.2011 tarihinde düzenlediği; “Ben …, oğlum gibi olan ve benim için oğlum olan 04/05/1963 doğumlu …’ın tek mirasçım olduğunu, benim defnim ile ilgili ve diğer işleri ve işlemleri yürütmekle ilgilenmesini vasiyet ederim.” içeriğindeki el yazılı vasiyetnamenin Leverkusen Asliye Hukuk Mahkemesince açılıp okunduğundan bahisle, öncelikle söz konusu vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespitine ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınmasını ve ikinci olarak da söz konusu vasiyetnamenin tenfizini (yerine getirilmesi) talep ettiği anlaşılmaktadır. Davacının terditli talebi karşısında mahkemece öncelikle vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespitine ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması talebi yönünden yargılama yapılarak bir karar verilmesi gerekmektedir. Davacının ikinci talebi olan vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) talebi ancak vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespitine ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması hali için söz konusu olabilecektir.

MK. m.600 uyarınca; muayyen mal vasiyetinde, vasiyet alacaklısı kişisel bir istem hakkı kazanır ve bu hak dava yoluyla talep edilebilir. Uygulamada bu dava vasiyetin tenfizi davası olarak anılmaktadır. Medeni Kanunun 600. maddesi, muayyen mal vasiyetini kapsayıp mirasçı atanmasını kapsamaz (Nitekim değişiklik öncesi medeni kanun 541 metninde “kendisine muayyen bir şey vasiyet edilen kimse” ifadesi kullanılmaktadır). Atanmış mirasçılarda ise miras, mirasbırakanın ölümü ile kazanılır (TMK. md.599/3).

Mirasçı atanan kişi, mirasbırakanın ölümü ile tereke üzerinde doğrudan ve kendiliğinden bir ayni hak kazanır. Bu durumda, miras bırakandan intikal eden ayni hakların, atanmış mirasçı adına tescili için vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasına, dolayısıyla mahkeme hükmüne ihtiyaç yoktur.

Atanmış mirasçıya, buna ilişkin mirasçılık belgesi verilmesi (TMK. md.598/2) yeterli olup, bu nitelikteki belge ile ayni hakların bu kişi adına tapuda (resmi senet düzenlenmeksizin ) tescili mümkündür (Tapu Sicili Tüzüğü md.21/a).Bu durumda davacı; TMK madde 598/2 uyarınca, Sulh Hukuk Mahkemesinden veraset ilamı alarak aynı sonuca ulaşabilecektir. Söz konusu yasal düzenlemeler dikkate alındığında; davacının ikinci talebi olan vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) talebinin dava konusu vasiyetnamenin içeriği itibariyle muayyen mal vasiyeti niteliğinde olmayıp mirasçı atanmasına ilişkin olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekecektir.

Bu itibarla, mahkemece yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurulmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerekmiştir.


atanmış mirasçı atanmış mirasçı tenfiz davası tenfiz davası tenfiz davası atanmış mirasçı tenfiz davası atanmış mirasçı tenfiz dava atanmış tenfiz dava atanmış miras avukat ankara miras avukat ankara miras avukat miras avukat miras avukatı ankara miras avukatı ankara tenfiz avukat ankara tenfiz avukat ankara  vasiyetname ankara avukat vasiyetname ankara avukat  vasiyetname ankara dava vasiyetname ankara dava


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz