May 24, 2021
904 Görüntüleme

İdari Para Cezası Ölçülülük 14585

Yazan
banner

Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).


POSTAŞ LOJİSTİK A.Ş. BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2018/14585) Karar Tarihi: 27/1/2021

Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz.Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108;Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).

  1. Bununla birlikte orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven,B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
  2. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin sağlanabilmesi için öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması gerekmektedir (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz.Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95;Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı güvencenin yargılama sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

  1. Başvurucuya idari para cezası verilmesininotoyol işletim sisteminin devamlılığını sağlamaya yönelik olduğu dikkate alındığında müdahalenin söz konusu kamu yararı amacını gerçekleştirmeyeelverişli olduğunda şüphe bulunmamaktadır. İkinci olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığı irdelenmelidir. Buna göre mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde kamu makamlarının sahip olduğu geniş takdir yetkisi de gözönünde bulundurulmalıdır. Bu kapsamda başvurucunun fiilinin kabahat olarak düzenlenerek yalnızca idari para cezası uygulandığı dikkate alındığında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemez.
  2. Orantılılıkyönünden ise öncelikle başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu; idari para cezasına karşı cezanın iptal edilmesi talebiyle Hâkimliğe başvuruda bulunmuş, talebin reddine ilişkin karara karşı da itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
  3. Başvurucu özellikle ücret ödenmeden geçiş yapıldığına ilişkin ilk ihlalin tespit edildiği 2016 yılı Ocak ayını takiben 2016 yılı içinde cezanın kendisine bildirilmiş olması hâlinde cezaya neden olan hatanın düzeltilebilecek olması karşısında idarenin 19/6/2017 tarihinde bildirimde bulunması sonucu 2016 yılı içinde ihlalin müteaddit defa tekrarlanmasına sebep olunduğunu belirterek kamu makamlarının üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğinden yakınmıştır. Başvurucunun iddia ve itirazlarını inceleyen Hâkimlik, idari para cezasının aracın gişelerden etiketsiz geçiş yapması ve 15 günlük yasal süre içinde HGS etiketi açtırılmamasından kaynaklandığını belirtmiştir. Ayrıca Hâkimlik, plakaya ait HGS hesabının 7/7/2017 tarihinde açıldığına ve farklı bir plakada kullanılan HGS hesabının ise 17/7/2017 tarihinde söz konusu plakaya taşındığına vurgu yapmıştır. Bu kapsamda Hâkimlik tarafından idari para cezasına konu eylemin sübuta erdiği ve işlemin hukuka uygun olduğu değerlendirilmiştir. Başvurucu ise idari para cezasına konu araca takılı olan HGS etiketinin mülkiyetinde bulunan başka bir araca ait plakaya tanımlı olduğunu, bu plakaya ilişkin HGS hesabında ise yeterli bakiyenin bulundurulduğunu, buna rağmen etiketin sehven ceza konu araca takılması sonucu yaptırıma maruz kaldığını ileri sürmektedir.
  4. Müdahalenin orantılılığı yönünden başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının ise keyfî veya öngörülemez nitelikte olmadıkları not edilmelidir. Öte yandan lojistik alanında faaliyet gösteren başvurucu Şirketin mülkiyetinde bulunan araçlara hatalı etiket takmak suretiyle ceza konusu ücretsiz geçişlerin meydana gelmesine kendi kusurlu davranışının neden olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır.
  5. Bununla birlikte somut olayda başvurucuya 4/1/2016 tarihinden 31/12/2016 tarihine kadar geçen zaman zarfında meydana gelen her bir geçiş için geçiş ücreti ile birlikte ücretin on katı tutarında olmak üzere toplam 76.727,75 TL idari para cezası verilmiştir. Olayda ihlale sebep olan cezalı geçişlerinin 2016 yılı içinde meydana gelmesine rağmen buna ilişkin bildirimin 2017 yılının Haziran ayı içinde yapılması başvurucunun cezalı geçişe sebep olan hatadan geç haberdar olmasına ve buna bağlı olarak ceza miktarının yükselmesine neden olmuştur. Her ne kadar araca hatalı etiket takılmış olması başvurucunun kusurlu davranışından kaynaklanmakta ise de idarenin ilk ihlalli geçişe ilişkin bildirimi söz konusu geçişin meydana geldiği tarihten yaklaşık 1,5 yıl sonra başvurucuya tebliğ ettiği dikkate alındığında ihlalli geçişlerin müteaddit defa tekrarlanması noktasında idarenin geç bildirimde bulunmasının da etkili olduğu gözardı edilemez.
  6. İdarenin bu davranışı kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin bozulması sonucunu doğurmuştur. Buna göre verilen idari para cezası -somut olayın koşulları altında- yaptırımın koruduğu amaç birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden şahsi olarak aşırı bir külfete yol açmaktadır.
  7. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).

Bununla birlikte orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin sağlanabilmesi için öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması gerekmektedir (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı güvencenin yargılama sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).

Başvurucuya idari para cezası verilmesinin otoyol işletim sisteminin devamlılığını sağlamaya yönelik olduğu dikkate alındığında müdahalenin söz konusu kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğunda şüphe bulunmamaktadır. İkinci olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığı irdelenmelidir. Buna göre mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde kamu makamlarının sahip olduğu geniş takdir yetkisi de gözönünde bulundurulmalıdır. Bu kapsamda başvurucunun fiilinin kabahat olarak düzenlenerek yalnızca idari para cezası uygulandığı dikkate alındığında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemez.

Orantılılık yönünden ise öncelikle başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu; idari para cezasına karşı cezanın iptal edilmesi talebiyle Hâkimliğe başvuruda bulunmuş, talebin reddine ilişkin karara karşı da itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.

Başvurucu özellikle ücret ödenmeden geçiş yapıldığına ilişkin ilk ihlalin tespit edildiği 2016 yılı Ocak ayını takiben 2016 yılı içinde cezanın kendisine bildirilmiş olması hâlinde cezaya neden olan hatanın düzeltilebilecek olması karşısında idarenin 19/6/2017 tarihinde bildirimde bulunması sonucu 2016 yılı içinde ihlalin müteaddit defa tekrarlanmasına sebep olunduğunu belirterek kamu makamlarının üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğinden yakınmıştır. Başvurucunun iddia ve itirazlarını inceleyen Hâkimlik, idari para cezasının aracın gişelerden etiketsiz geçiş yapması ve 15 günlük yasal süre içinde HGS etiketi açtırılmamasından kaynaklandığını belirtmiştir. Ayrıca Hâkimlik, plakaya ait HGS hesabının 7/7/2017 tarihinde açıldığına ve farklı bir plakada kullanılan HGS hesabının ise 17/7/2017 tarihinde söz konusu plakaya taşındığına vurgu yapmıştır. Bu kapsamda Hâkimlik tarafından idari para cezasına konu eylemin sübuta erdiği ve işlemin hukuka uygun olduğu değerlendirilmiştir. Başvurucu ise idari para cezasına konu araca takılı olan HGS etiketinin mülkiyetinde bulunan başka bir araca ait plakaya tanımlı olduğunu, bu plakaya ilişkin HGS hesabında ise yeterli bakiyenin bulundurulduğunu, buna rağmen etiketin sehven ceza konu araca takılması sonucu yaptırıma maruz kaldığını ileri sürmektedir.

Müdahalenin orantılılığı yönünden başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının ise keyfî veya öngörülemez nitelikte olmadıkları not edilmelidir. Öte yandan lojistik alanında faaliyet gösteren başvurucu Şirketin mülkiyetinde bulunan araçlara hatalı etiket takmak suretiyle ceza konusu ücretsiz geçişlerin meydana gelmesine kendi kusurlu davranışının neden olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır.

Bununla birlikte somut olayda başvurucuya 4/1/2016 tarihinden 31/12/2016 tarihine kadar geçen zaman zarfında meydana gelen her bir geçiş için geçiş ücreti ile birlikte ücretin on katı tutarında olmak üzere toplam 76.727,75 TL idari para cezası verilmiştir. Olayda ihlale sebep olan cezalı geçişlerinin 2016 yılı içinde meydana gelmesine rağmen buna ilişkin bildirimin 2017 yılının Haziran ayı içinde yapılması başvurucunun cezalı geçişe sebep olan hatadan geç haberdar olmasına ve buna bağlı olarak ceza miktarının yükselmesine neden olmuştur. Her ne kadar araca hatalı etiket takılmış olması başvurucunun kusurlu davranışından kaynaklanmakta ise de idarenin ilk ihlalli geçişe ilişkin bildirimi söz konusu geçişin meydana geldiği tarihten yaklaşık 1,5 yıl sonra başvurucuya tebliğ ettiği dikkate alındığında ihlalli geçişlerin müteaddit defa tekrarlanması noktasında idarenin geç bildirimde bulunmasının da etkili olduğu gözardı edilemez.

İdarenin bu davranışı kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin bozulması sonucunu doğurmuştur. Buna göre verilen idari para cezası -somut olayın koşulları altında- yaptırımın koruduğu amaç birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden şahsi olarak aşırı bir külfete yol açmaktadır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.


idari para cezası avukat idari para cezası avukat para cezası avukat para cezası avukat  aym avukat aym avukat aym dava aym dava bireysel başvuru avukat bireysel başvuru avukat bireysel başvuru dava aym ankara avukat bireysel başvuru dava aym ankara avukat aym bireysel başvuru avukat aym bireysel başvuru avukat  aym bireysel başvuru dava aym bireysel başvuru dava  mülkiyet hakkı para cezası mülkiyet hakkı para cezası


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz