Haz 8, 2021
372 Görüntüleme

Nafaka Borcunun Ödeme Gücünün Üzerinde Olması 9940

Yazan
banner

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz eder.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.

Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gerekebilir.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2016/9940 K. 2017/669 T. 26.1.2017

Davacı; tarafların İstanbul Anadolu 13. Aile Mahkemesi’nin 2012/795 esas sayılı dosyasında çekişmeli boşanma davasının yargılama aşamasında haricen anlaştıklarını ve anlaşma protokolü kapsamında boşandıklarını, anlaşma protokolü kapsamında müşterek çocuğun velayetinin davalıya verilmesine, çocuk için aylık 1.500,00 TL iştirak nafakasına, 500,00 TL eğitim masrafının davacı tarafından karşılanmasına, davacıya ait aracın bedelsiz olarak davalıya devrine, çocuğun özel sağlık sigortasının davacı tarafından ödenmesine, davalının taşınma masrafı olarak 1.000 TL nin davacı tarafından ödenmesine karar verildiğini, kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiğini, davadan sonra müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiğini, protokol imzalandığında davacının 9.000 TL brüt maaşla çalıştığı işten iradesi dışında çıkarıldığını, 7 aydır işsiz olduğunu, oturduğu dairenin aylık kirasının 400 TL olduğunu, davacının bu süreçte yükümlülüklerini yerine getirmeye çalıştığını, davacının söz konusu yükümlülükleri kabul ederken aldığı maaşın yeterli olduğunu ancak mevcut durumda edimlerini yerine getiremeyecek duruma düştüğünü ileri sürerek, iştirak nafakası ve eğitim giderinin dava tarihi itibariyle kaldırılmasına, talebin kabul edilmemesi halinde iştirak nafakası ve eğitim giderinin 150’şer TL ye indirilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı; boşanma ilamının 11/12/2013 tarihinde kesinleştiğini ancak davacının beyanında işten 08/12/2013 tarihinde işten çıkarıldığını beyan ettiğini, davacının buna karşın bu hususu temyiz konusu yapmadığını, davacının dava devam ederken mevcut olan ekonomik durumunun kötü olduğunu bu davada ileri süremeyeceğini, davacının geçici olarak bir kaç ay işsiz kalmasının nafakanın kaldırılması ve indirilmesi için geçerli bir neden olmadığını, davacının iyi niyetli olmadığını, alacaklar yönünden icra takibi başlattıklarını, davacının adresine tebligat yapamadıklarını, halen arkadaşının yanında kaldığını beyan ettiğini ve kira ödemesinin mümkün olmadığını, şahsi borcunun nafakanın kaldırılması ile irtibatlı olmadığını, ekonomik koşullar ve çocuğun ihtiyaçları dikkate alındığında nafakanın artırılması gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, iştirak nafakasının kaldırılması talebinin reddine, iştirak nafakasının dava tarihinden itibaren aylık 750 TL’ye indirilmesine, eğitim giderinin kaldırılması ve indirilmesi talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, taraflar arasındaki anlaşmalı boşanma davası sonucunda, müşterek çocuk lehine hükmedilen iştirak nafakası ve eğitim giderinin kaldırılması, mümkün olmaması halinde indirilmesi talebine ilişkindir.

Somut olayda, tarafların İstanbul Anadolu 13. Aile Mahkemesi’nin 11.12.2013 tarihinde kesinleşen ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, müşterek çocuğun velayetinin davalıya bırakıldığı, çocuk için aylık 1.500 TL iştirak nafakasına hükmedildiği, nafakanın 01.09.2015 tarihinden geçerli olmak üzere Üfe oranında artırılmasına karar verildiği görülmüştür. Eldeki dava ise 01.07.2014 tarihinde açılmıştır.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davalının ev hanımı olduğu, tanık beyanına göre özel ders verdiği, aylık 6.000 TL geliri olduğu, çocuğu ile birlikte 1.400 TL karşılığında kirada oturduğu, davacının satış pazarlama işinde çalıştığı, 1.500 TL geliri olduğu, 900 TL (beyanına göre arkadaşı ile ikamet ettiği yerin kirasının 450 TL’sini ödediği) karşılığında kirada olduğu, bankalara 57.500 TL borcu olduğu anlaşılmaktadır.

Davacının daha önce çalıştığı işyerinden alınan yazı cevabına göre, davacı 12.09.2012-08.12.2013 tarihinde satış müdürü olarak çalışmış, 08.12.2013 tarihinde organizasyonel değişiklik sebebiyle işten çıkartıldığı, 2013/Aralık ayında 12.713, 04 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.

SGK’dan gelen yazı cevabına göre de, davacının 2014/4. ayında girdiği işten 04.08.2015 tarihinde çıkartıldığı anlaşılmaktadır.

TMK.’nın 182/2.maddesinde; Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları göz önünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev sebebiyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.

TMK’nın 327/1maddesinde; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne ve baba tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun’un 328/1.maddesi hükmü gereğince ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.

TMK’nın 330. maddesindeki düzenleme; nafaka miktarının çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçlerine göre belirlenir şeklindedir.

TMK’nın 331.maddesi uyarınca da; durumun değişmesi halinde hakim nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırabilir.

Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz eder.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.

Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gerekebilir.

Hal böyle iken, somut olaya dönüldüğünde; her ne kadar davacı dava tarihinde daha önce çalıştığı işten elde ettiği gelirden daha düşük gelir elde ediyorsa da, davacının boşanma kararı kesinleşmeden evvel söz konusu işten çıkartıldığı, davacının bu hususu temyiz konusu yapmadığı, bu duruma karşın davacının sırf boşanmayı sağlayabilmek için imzaladığı protokol gereğince iştirak nafakası ödemeyi kabul etmesi ve boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında, eldeki dava tarihi arasında geçen kısa sürede müşterek çocuk lehine olan iştirak nafakasının kaldırılması-indirilmesi talebinin, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun ihtiyaçları karşısında, iyi niyet, sözleşmeye bağlılık ve sözleşmenin devamlılığı ilkeleri ile bağdaşmayacağı açık olup, davacının önceki işindeki konumu ve mesleği itibariyle iş bulma imkanı da değerlendirildiğinde, mahkemece nafakanın indirilmesi talebinin de reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.


nafaka nafaka boşanma nafaka boşanma nafakaboşanma nafaka davası boşanma nafaka davası  boşanma ankara avukat boşanma ankara avukat  boşanma ankara dava boşanma ankara dava  boşanma nafakanın indirilmesi boşanma nafakanın indirilmesi  nafakanın indirilmesi nafakanın indirilmesi  haksız nafaka haksız nafaka nafaka uyarlama nafaka uyarlama  nafaka işsiz nafaka işsiz


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz