Haz 10, 2021
1393 Görüntüleme

Hile, Hata, Aldatma ve Vekilin Özen Yükümlülüğü 8937

Yazan
banner

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zarar verici davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir ( TBK m. 504/1 ). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2016/8937 K. 2019/5390 T. 22.10.2019

Davacılar, davalı kardeşlerinin kendilerini kandırıp bir kısmından vekaletname alıp vekalet görevini kötüye kullanmak, bir kısmını da tapuda bizzat hazır bulundurmak suretiyle yaptırdığı işlemle mirasbırakan babalarından kalan 72 numaralı parseli adına tescil ettirdiğini ileri sürerek tapu iptali-tescile, olmazsa tenkise, aksi takdirde alacağa karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, satış işleminin davacıların iradesine uygun olarak yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.

Getirtilen kayıt ve belgelerden, davaya konu 72 numaralı parselde mirasbırakan …’in 84/216 payı mevcut iken; davacılardan …,… ve …’in dava dışı …’a verdikleri 08.02.1995 tarihli vekaletname ile ..tarafından temsil edilerek, diğer davacılar ve davalı da bizzat katılarak düzenlenen 27.02.1995 tarihli resmi akitte mirasbırakan …’in payını adlarına intikal ettirdikleri; aynı akitte H. dışındaki mirasçılardan …,…ve …in vekaleten, diğerlerinin de bizzat olmak üzere paylarını davalı …’e satış suretiyle temlik ettikleri; böylece davalı …’in 17.02.1995 tarihinde dava dışı başka paydaştan satın aldığı 72/216 pay ile birlikte taşınmazda toplam 156/216 payının olduğu; daha sonra anılan 156/216 payını 15.12.2006 tarihinde dava dışı …’ya sattığı, 04.10.2007 tarihinde de geri aldığı görülmektedir.

Mahkemece, tapudaki işleme vekaletname vererek katılan davacılar yönünden vekalet verilen kişinin davada yer almaması nedeniyle pasif husumet yokluğundan davanın reddine; diğer davacılar yönünden ise, tapudaki işleme bizzat katılmış olmaları nedeniyle esastan davanın reddine karar verilmiştir.

Ne var ki, yapılan değerlendirmenin isabetli olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.

Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, somut olayda, tapudaki işleme vekaleten katılan davacılar yönünden “vekaletnamenin hile ile alınıp kötüye kullanıldığı” iddiasına; bizzat katılan davacılar yönünden de “hile” iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ( TBK ) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde ( 818 Sayılı Borçlar Kanununun 390. maddesi ) aynen; “Vekil, vekalet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zarar verici  davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir ( TBK m. 504/1 ). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK ) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden ( re’sen ) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Diğer taraftan, hile ( aldatma ), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ( TBK ) 36/1. ( 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun ( BK ) 28/1. ) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma ( hata ) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler ve olgular çerçevesinde araştırma ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.


hata hile aldatma hata hile aldatma hata vekilin özen hata vekilin özen adi ortaklık marka ortakların kullanım hakkı adi ortaklık marka ortakların kullanım hakkı hata tapu avukat hata tapu avukat  hile tapu avukat hile tapu avukat  ankara gayrimenkul avukat ankara gayrimenkul avukat ankara taşınmaz avukat ankara taşınmaz avukat  ankara tapu avukat ankara tapu avukat  ankara hile tapu dava ankara hile tapu dava  ankara aldatma tapu avukat ankara aldatma tapu avukat


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz