Haz 14, 2021
1189 Görüntüleme

İtirazın İptali Davasından Sonra Açılan Menfi Tespit Davasında Hukuki Yarar Yokluğu 13-773

Yazan
banner

Yapılan bir icra takibine itiraz üzerine, alacaklı tarafından “itirazın iptali” davası açılması durumunda, menfi tespit davasında ileri sürülebilecek iddialar, itirazın iptali davasında savunma sebebi olarak ileri sürülebileceğinden, bu durumda borçlunun ayrı bir menfi tespit davası açmakta hukuki yararı yoksa da, henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmamış olduğu durumda ise böyle bir imkan söz konusu olmadığından borçlunun, itirazın iptali davasının açılmasını beklemeden menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir. Nitekim ayni ilkeler HGK 2010/19 E. – 123 E. – 154 K., 2011/13 -576 E. – 747 K., 2011/19-622 E. – 2012/9 K. sayılı kararlarında da benimsenilmiştir.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/13-773 K. 2021/102 T. 18.2.2021

İtirazın iptali davası; İİK’nın 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre bu davanın açılabilmesi için;

i- ) İlamsız takip yapılmış olması,

ii ) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,

iii ) Alacaklının, itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmaması,

iiiv ) İtirazın alacaklıya ( davacıya ) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gereklidir.

Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını bu davada cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir ve yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.

Bu bilgiler göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam etmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Takip dayanağı alacağın genel hükümler dairesinde tartışılarak mevcudiyeti sonucuna varan mahkeme itirazın iptali talebini kabul ettiğinde aynı dava konusu ile ilgili olarak borçlu menfi tespit isteyemeyeceği gibi, davanın reddi halinde de alacaklı aynı alacak için aynı dava sebebine dayanarak yeni bir alacak davası açamayacaktır.

. Gelinen aşamada, yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu icra takibi ve itirazın iptali davası süreci incelenmelidir.

Davacı borçlu … hakkında davalı alacaklı … tarafından Ankara 29. İcra Dairesinin 2008/7415 Sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlatılmış, ödeme emrinde asıl alacak ve işlemiş faiz toplamı 6.921,15TL’nin asıl alacağa işleyecek yıllık %40 faizi ile birlikte tahsili talep edilmiştir. Borçlu süresinde verdiği ödeme emrine itiraz dilekçesinde “..hem borca hem de rucuen borçluluk sıfatım bulunmadığından takibe itiraz ediyorum” demek suretiyle takibin durmasını sağlamıştır. Duran takibin devamı için Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/374 E., 2010/249 K. sayılı dosyası üzerinden görülen itirazın iptali davasında mahkemece 09.06.2010 tarihli karar ile “davanın kısmen kabulüne, borçlunun takip dosyasına yaptığı itirazın 5.530,81TL asıl, 16,59TL işlemiş faiz yönünden iptaline, bu miktar üzerinden takibin devamına…” karar verilmiş, hüküm borçlu tarafından temyiz edilmemiş, alacaklının temyiz dilekçesi de miktar yönünden kesinlik sınırı altında kaldığından reddedilmiş ve karar bu suretle kesinleşmiştir.

Ödeme emrine itiraz dilekçesinde borca itiraz edildiğine yönelik açıklama, ödeme emriyle istenilen asıl alacak, işlemiş ve işleyecek faiz gibi tüm borç kalemlerini kapsadığından, duran takibe ilişkin olarak itirazın iptali davasında verilen “takibin devamı” kararının işleyecek faizi de içerdiğinin kabulü gerekir. Anılan kararda işleyecek faiz oranı yönünden takiptekinden farklı herhangi bir kabule yer verilmemiş olması nedeniyle takip %40 işleyecek faiz oranı üzerinden devam edecektir. Söz konusu karara karşı borçlu tarafından temyiz isteminde de bulunulmamış, karar bu haliyle kesinleşmiştir. Aynı takibe ilişkin olarak alacaklının ikame ettiği itirazın iptali davasında verilen hüküm ile buna dayanak takipte istenilip itirazın iptali davasının müddeabihinin içinde yer alan işleyecek faiz miktarına ilişkin menfi tespit istemli eldeki davanın dayanağı olan olay ve olgular aynıdır. İşleyecek faiz oranı itirazın iptali davasında verilen karar ile kesinleştiğinden bu miktarın başka bir mahkemede menfi tespit istemiyle yeniden tartışılması kesin hüküm nedeniyle mümkün bulunmamaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, aynı takibe ilişkin olsa dahi itirazın iptali davasında kurulan hüküm ile menfi tespit davasında istenen talep sonuçlarının birbirinden farklı olması nedeniyle HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hükümden bahsedilemeyeceği ancak menfi tespit davasında takipte işleyecek faize ilişkin talebin, itirazın iptali davasıyla kesinleşmesi nedeniyle artık kesinleşmiş bir hususta dava açılmasında hukuki yararın bulunmamasından dolayı davanın hukuki yarara ilişkin dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiği ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasının yerinde olacağı görüşü ile; ödeme emrinde açıkça işleyecek faize itiraz edilmemiş olması nedeniyle itirazın iptali davasını gören mahkemece bu hususa girilerek hüküm tesisinin mümkün olmadığı, somut olayda da mahkemenin bu sebeple takibin devamına karar verirken haklı olarak uyuşmazlık noktasına ilişkin herhangi bir tespitte bulunmadığı, işleyecek faizin bu yönde ödeme emrine süresinde yapılmış bir itiraz olmadığından takip hukuku anlamında kesinleştiği ancak bu durumun maddi anlamda kesin hüküm kavramı içerisinde değerlendirilemeyeceği, borçlunun takipte kesinleşen faizle ilgili menfi tespit davası açmasında hukuki yararının bulunduğu, zira hakkında usulüne uygun şekilde yargılama ve değerlendirme yapılmamış, açıkça hiçbir hüküm tesis edilmemiş bir konuyla ilgili olarak kesin hükmün varlığından bahsedilemeyeceğinden borçsuzluğunun tespitini isteyen kişinin davasının dinlenilebilir olduğu, yerel mahkemece bu yöne ilişkin kurulan direnme hükmünün haklı ve yerinde olması nedeniyle kararın sair yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde ileri sürülen görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

. Sonuç itibariyle Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken yazılı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.02.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinde borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine itirazı icra takibini kendiliğinden durdurur. İtiraz üzerine duran icra takibine itiraz hükümden düşürülmedikçe devam edilemez, borçluya karşı hiçbir icra takip işlemi yapılamaz.

Borçlu borcun bir kısmına itiraz etmiş ise ( İİK m. 62/4 ) borçlunun kabul ettiği miktar için takip durmaz. Alacaklı borçlunun kabul ettiği miktar yönünden takibe devam edilmesini, borçlunun mallarının haciz edilmesini talep edebilir.

Borçlu takip talebinde asıl alacağa işlemiş ve işleyecek faize ve faiz oranına itiraz edebilir. Sadece işlemiş faize itiraz etmiş ise asıl alacağa takip tarihinden itibaren talep edilen faiz oranı üzerinden takibe devam edilir. Borçlu işleyecek faiz oranının takip talebinden itibaren istenen faiz oranı değil de yasal faiz oranı olması gerekçesi ile işleyecek faiz oranına itiraz etmiş ise, bu orana itiraz icra mahkemesince kaldırılmadıkça veya genel mahkemede itiraz iptal edilmedikçe takip talebinden itibaren asıl alacağa borçlunun benimsediği yasal faiz oranından faiz yürütülür. İşleyecek faize itiraz ile faiz oranına itiraz birbirinden farklı itirazlar olup işleyecek faize itirazın içinde faiz oranına da itiraz olduğu ( çoğun içinde azın da bulunduğu ilkesinden yola çıkılarak ) sonucuna varılamaz.

Borçlunun icrada itirazı ile duran icra takibine devam edebilmesi için alacaklı itirazın iptali ( İİK m. 67 ) veya itirazın kaldırılması ( İİK m.68, 70 ) yollarından birine başvurması gerekir.

İİK m. 67 de düzenlenen itirazın iptali davası ( müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan ) normal bir eda davasıdır ( Kuru, Baki; İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013 s. 248 ).

Hukuk Genel Kurulun da itirazın iptal davasının eda davası olduğu görüşündedir. HGK 3.5.2006; 19/260-251 ( YKD 2007/4 s. 626-631 ).

İtirazın iptali davasının tahsil davası olup olmadığı öğretide tartışmalıdır. Ancak mahkemece itirazın iptali davası sonucunda itirazın iptaline karar vermiş ise ve ayrıca “.. TL” alacağın davalıdan tahsiline karar vermese dahi alacaklı bu ilamın kesinleşmesini beklemeden itirazla durmuş olan ilamsız takip dosyasına koyarak takibe devam edilmesini isteyebilir. Asıl alacağa itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ve takip tarihinden sonra istenen işleyecek faiz oranı hakkında bir karar verilmemesi halinde takipte istenen asıl alacağa takip tarihinden itibaren takip talebinde istenen ve kesinleşen faiz oranı işletilmesi ve bu şekilde takip alacağının hesaplanması sonucunu doğurur.

Yukarıda yapılan açılmalardan da anlaşılacağı üzere itirazın iptali davası aynı zamanda takip hukuku alanında sonuçları olan bir eda ve maddi hukuk davasıdır.

Somut olayda davacı borçlu aleyhinde davalı alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinde 6.861TL asıl alacaklı, 60TL işlenen faiz ile birlikte takip tarihinden itibaren asıl alacağa %40 oranında işleyecek faiz ile birlikte tahsili talebinde bulunulmuştur.

Borçlunun icra dairesinde süresinde yaptığı itirazında borcun muris olan babasına ait olduğunu, mirası red ettiklerini bu konuda Ankara 1. Sulh Hukuk Mahkemesinden kararı dilekçe ekinde sunduklarını borca ve takibe itiraz ettiklerini belirtmiştir.

Borçlunun icra dairesine yaptığı itirazında takip tarihinden itibaren asıl alacağı %40 oranında işleyecek faiz alacağı talebine itirazı bulunmamaktadır.

Takip alacaklısının itirazı üzerine Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde itirazın iptal ve %40 icra inkar tazminatı talebinde bulunduğu, mahkemece itirazın kısmen kabul kısmen reddine, davalının takip dosyasındaki 5.530TL asıl, 16,59TL işlenmiş faiz yönünde itirazının iptaline, bu miktar üzerinden takibin devamına hüküm altına alınan 5.530TL asıl alacak miktarının %40 üzerinden 2.212TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

İtirazın iptali davasının konusu icra takip konusu yapılmış olup da borçlunun itiraz ettiği alacaktır. İtirazın iptali davasının konusu olan alacak artık aynı dava sebebinden dolayı ve aynı taraflar arasında yeni bir dava konusu yapılamaz. Buna göre itirazın iptali davasını kaybeden borçlu, menfi tespit davası, istirdat davası veya sebepsiz zenginleşme davası açamaz. İtirazın iptal kararı kesin hüküm teşkil eder.

Ancak itirazın iptali kararı, karara konu olan alacak kısmı için kesin hüküm oluşturur. Borçlu takip talebinde sadece istenilen asıl alacağa itiraz etmiş ise itirazın iptal davasında asıl alacağının bulunduğunu alacaklı ispatlar ise mahkemece itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilir. Takip tarihinden sonra işleyecek faiz oranına itiraz edilmemiş olduğundan itirazın iptali konusu da olmaz ve mahkemece yargılama konusu yapılmaz. Mahkemenin itirazın iptali ile takibin devamı kararı icrada itiraz edilmeyerek takip hukuku anlamında kesinleşen faiz oranı üzerinden faizin işletileceği anlamına gelir. Bu halde takip sonrası işleyecek faiz oranı konusunda mahkemece bir hüküm tesis edilmemiş olup, mahkemenin takip talebini de belirten işleyecek faiz oranı üzerinden faiz işletilmesine zımnen karar verildiği sonucu da çıkarılamaz.

İcra dairesi, işleyecek faiz oranı itirazsız kesinleştiği için bu oran üzerinden faiz yürüterek dosya hesabı yapmak durumundadır. Takibin işleyecek faiz bölümü asıl alacaklıdan ayrı bir nitelik taşıdığı için itirazın iptali kararında işleyecek faiz konusunda bir karar verilmemiş olması göz önüne alındığında takipteki işleyecek faiz oranı konusunda kesin hüküm verildiğinden söz edilemez. İtirazın iptali davasına konu olmayan işleyecek faiz oranı borçlu tarafından menfi tespit davasına konu yapılabilir.

Somut olayda takip borçlusu olan davacı takip konusu borca yasal faiz işletilmesi yerine %40 oran üzerinden faiz işletilmesi sureti ile dosya borçlunun hesapladığı fazla hesaplara 5.000TL borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.

Yukarıda belirtildiği üzere itirazın iptali kararında takip tarihinden itibaren talep edilen faiz oranı yönünde bir tespit yapılmayan işleyecek faiz oranı konusunda kesin hükümden bahsedilemeyeceği için borçlunun menfi tespit davası açması usul ve yasaya uygundur.

Bu nedenlerle genel kurulun değerli çoğunluğunun kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile hükmün bozulması görüşüne katılamıyorum. Dosyanın direnmeye uygun esasının incelenmek üzere özel daireye gönderilmesi görüşündeyim.

KARŞI OY

1. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki itirazın iptali davasında takip tarihinden itibaren işletilmesi talep edilen faiz oranı hakkında herhangi bir hüküm içermeksizin verilerek kesinleşmiş kararın, takipte işleyecek faizin yasal faiz olması gerektiğinden bahisle açılan eldeki menfi tespit davası yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

2. Yerel mahkeme “itirazın iptali davasında verilen kararda takip tarihinden itibaren talep edilen faiz miktarı yönünden herhangi bir tespit yapılmadığı, bu sebeple işleyecek faiz oranı anlamında kesin hükümden bahsedilemeyeceği” gerekçesi ile hesaplanan faiz yönünden borçlu olmadığı tespitine karar verirken, Özel Daire “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ( HMK ) 303. maddesi gereğince kesin hükmün varlığı için tarafların, dava sebebinin ve müddeabihin aynı olması gerektiği, davacı tarafça itirazın iptali davasında kesinleşen faiz oranının fahişliği nedeniyle açılan menfi tespit davasında, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiği” gerekçesi ile kararı bozmuştur.

3. Yerel mahkemenin direnme kararı çoğunluk görüşü ile benimsenmiş ve itirazın iptali davasında faizin karara bağlandığı ve kesin hüküm olduğu gerekçesi ile bozulmuştur.

4. Sonuç itibari ile ret kararı isabetli olmakla birlikte çoğunluğun ve Özel Dairenin itirazın iptali davasının menfi tespit davası için kesin hüküm olduğu görüşüne ve gerekçesine aşağıdaki gerekçelerle katılınmamıştır.

5. Zira;

5.1. İtirazın iptali davası ve menfi tespit davasının temelini oluşturan vakıa aynı hukukî ilişkidir. Menfi tespit davasında borçlu hukukî ilişkinin olmadığını ileri sürmekte, itirazın iptali davasında da alacaklı hukukî ilişkinin varlığını iddia etmektedir. Her iki davada da davanın türüne bağlı olarak talep sonucunda farklılık karşımıza çıkmaktadır, talep sonucunda her iki davada tazminat talep edilmesi ve buna bağlı olarak tazminat talebini haklı gösteren vakıaların ( örneğin alacaklının takibinin haksız ve kötü niyetli olduğu ) ileri sürülmesi gerekir. Ancak talep sonucunda yine temel vakıa taraflar arasında hukukî ilişkinin olup olmadığıdır.

5.2. Menfî tespit davası ile itirazın iptali davasından hangisinin önce sonuçlandığına göre, kesin hükmün kesin delil niteliği ile dava şartı niteliğini ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Kesin hükmün kesin delil niteliği ile olumsuz dava şartı olması birbirinden farklı kavramlardır.

5.3. Yapılan bir icra takibine itiraz üzerine, alacaklı tarafından “itirazın iptali” davası açılması durumunda, menfi tespit davasında ileri sürülebilecek iddialar, itirazın iptali davasında savunma sebebi olarak ileri sürülebileceğinden, bu durumda borçlunun ayrı bir menfi tespit davası açmakta hukuki yararı yoksa da, henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmamış olduğu durumda ise böyle bir imkan söz konusu olmadığından borçlunun, itirazın iptali davasının açılmasını beklemeden menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir. Nitekim söz konusu bu halde, yapılan itiraz üzerine takip durmuşsa da, “takibe itiraz” sadece takip hukuku ile ilgili bir sonuç olup, kesin hükmün sonuçlarını doğurmaz. Bu itibarla borçlu, “itirazın iptali” davası için alacaklıya tanınan bir yıl gibi uzun bir süreyi beklemeden maddi hukuk anlamında, borcun bir an önce ve kesin olarak ortadan kaldırılmasını istemek hakkına sahip olup, böyle bir durumda dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir. Yapılmış bir icra takibi olmadan da borç tehdidi altında olan kişinin menfi tespit davası açabileceği, İcra iflas Kanununun 72/1. ve2. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Nitekim ayni ilkeler HGK 2010/19 E. – 123 E. – 154 K., 2011/13 -576 E. – 747 K., 2011/19-622 E. – 2012/9 K. sayılı kararlarında da benimsenilmiştir.

6. Görüldüğü gibi itirazın iptali davasında davacı alacaklı, menfi tespit davasında ise davacı borçlu olup talep sonuçları farklıdır. Talep sonucunun farklılığı dava konusunu da farklı kılar. Dolayısı ile derdestlik olmayacağı gibi kesin hükümden de söz edilemez. Ancak itirazın iptali davası sonuçlanmış ise hakkın varlığı ve alacağa bağlı ferilerde saptandığından, bu husus kesin delil niteliğini almıştır. Dolayısı ile artık borçlunun menfi tespit davası açmasında hukuki yararı kalmamıştır. Burada kesin hüküm değil, kesin delil veya unsur etkisi nedeni ile hukuki yararın bulunmadığından söz etmek gerekir. Yerel mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun kesin hüküm gerekçesine katılınmamıştır.

KARŞI OY

Davacı vekili, davalı tarafça Ankara 29. İcra Dairesinin 2008/7415 Sayılı dosyası üzerinden müvekkili aleyhine takip başlatıldığını, ödeme emrine itiraz üzerine yapılan yargılama sonunda Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/374 E., 2010/249 K. sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, söz konusu takipte takipten itibaren %40 faiz istendiğini, oysa ancak yasal faiz talep edilebileceğini, müvekkilinin takip borcunu ödemeye çalışsa da bu durum nedeniyle mağdur edildiğini ve borcun kapatılamadığını ileri sürerek takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi yönündeki taleplerinin kabulüyle yapılacak hesaplama sonunda fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00TL yönünden borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davanın esastan reddi gerektiğini, bunun yanı sıra itirazın iptali davasında verilen kararın eldeki dosya yönünden kesin hüküm içermesi nedeni ile de talebin dinlenemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece itirazın iptali davasında verilen kararda takip tarihinden itibaren talep edilen faiz miktarı yönünden herhangi bir tespit yapılmadığı, bu sebeple işleyecek faiz oranı anlamında kesin hükümden bahsedilemeyeceği, davalının davacının kefaletine yönelik sözleşme ve diğer belgeleri ibraz etmediği, dosyaya sunulan delillere göre yapılan hesaplamada icra emrinin düzenlendiği ve icra dairesinin hesap çıkardığı tarih itibari ile bakiye 2.877,66TL alacak kaldığının belli olduğu, bu tarih itibari ile bakiye borcun fazla hesaplandığı, 3.554,56TL borçlu olunmadığı; bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; 21.02.2013 tarihi itibari ile yasal faiz oranına göre 2.877,66TL borç olduğu tespit edildiğinden; bu tarih itibari ile bakiye 3.554,56TL yönünden borçlu olunmadığının tespitine; 21.02.2013 tarihinden sonra yapılan ödemelerin icra dosyasında dikkate alınarak işlem yapılmasına karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Daire 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ( HMK ) 303. maddesi gereğince kesin hükmün varlığı için tarafların, dava sebebinin ve müddeabihin aynı olması gerektiği, davacı tarafça itirazın iptali davasında kesinleşen faiz oranının fahişliği nedeniyle açılan menfi tespit davasında, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur. Bozma kararına karşı Yerel Mahkeme ilk karar gerekçelerini tekrar etmek suretiyle direnme kararı vermiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki itirazın iptali davasında takip tarihinden itibaren işletilmesi talep edilen faiz oranı hakkında herhangi bir hüküm içermeksizin verilerek kesinleşmiş kararın, takipte işleyecek faizin yasal faiz olması gerektiğinden bahisle açılan eldeki menfi tespit davası yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

Davalı tarafından bu dosya davacısı aleyhine genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinde bulunduğu, bu dava davacısı borçlu tarafından borca ve rücuan borçluluk sıfatı bulunmadığından takibe itiraz edildiği, alacaklının itirazın iptali davası açtığı, mahkemece itirazın iptali ile takibin devamına karar verdiği ve kararın kesinleştiği hususunda anlaşmazlık bulunmamaktadır.

Bu dava konusu takip talebinde ayrıca itiraz edilmeyen işleyecek olan %40 faiz oranının kesinleşen itirazın iptali davası ile bu dava açısından kesin hüküm teşkil edip etmeyeceğidir.

Borçlu borcun bir kısmına itiraz etmiş ise ( İİK m. 62/4 ) borçlunun kabul ettiği miktar için takip durmaz. Alacaklı borçlunun kabul ettiği miktar yönünden takibe devam edilmesini, borçlunun mallarının haciz edilmesini talep edebilir.

Borçlu takip talebinde asıl alacağa işlemiş ve işleyecek faize ve faiz oranına itiraz edebilir. Sadece işlemiş faize itiraz etmiş ise asıl alacağa takip tarihinden itibaren talep edilen faiz oranı üzerinden takibe devam edilir. Borçlu işleyecek faiz oranının takip talebinden itibaren istenen faiz oranı değil de yasal faiz oranı olması gerekçesi ile işleyecek faiz oranına itiraz etmiş ise, bu orana itiraz icra mahkemesince kaldırılmadıkça veya genel mahkemede itiraz iptal edilmedikçe takip talebinden itibaren asıl alacağa borçlunun benimsediği yasal faiz oranından faiz yürütülür. İşleyecek faize itiraz ile faiz oranına itiraz birbirinden farklı itirazlar olup işleyecek faize itirazın içinde faiz oranına da itiraz olduğun söz edilemez.

İtirazın iptali davası eda ve maddi hukuk davasıdır. Takibin devamına denilmesi ile icra takibine devam edilecektir.

Eldeki dava konusu açısından borçlunun takibe ve rucuan alacak sıfatına itiraz ettiği faiz oranına ayrıca bir itirazı bulunmamaktadır.

Mahkeme de işlemiş faiz yönünden bir gerekçe yazmadığı gibi hükümde de belirtmemiştir. Sadece işlemiş faizi hesaplamış olup, kefilin kefile rücusunda yasal faiz işleyeceği husunda doğru olarak bir belirleme yapmıştır.

Kefilin kefilden rücuda bulunması halinde talep edilecek alacağa yasal faiz işletilecektir.

Olayımızda borçlunun icra dairesinde ödeme emrine itirazında faiz oranına itirazı olmadığı için faiz oranı itirazı iptal davasının konusu değildir. Zaten itirazın iptali kararında faiz oranına ilişkin bir hüküm de kurulmamıştır. Öyle olunca icra takibine konu alacağa işletilecek %40 faiz oranının itirazın iptali ile kesinleşerek bu dava açısından kesin hüküm teşkil ettiğinden söz edilemez. Bu nedenle mahkeme karının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma görüşüne katılamıyorum.


menfi tespit davası hukuki yarar menfi tespit davası hukuki yarar menfi tespit davası menfi tespit davası  menfi tespit ankara menfi tespit ankara  itirazın iptali davasından sonra menfi tespit itirazın iptali davasından sonra menfi tespit menfi tespit avukat ankara menfi tespit avukat


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz