Haz 16, 2021
6543 Görüntüleme

Evlilik Vaadiyle Kandırma ve Manevi Tazminat 1464

Yazan
banner

Resmi nikâh yapılacağı inancı ile tarafların ailelerinin ve yakınlarının katılımı ile gerçekleştirilen düğün töreninden sonra davacının, davalı ile 3 yıl karı koca hayatı yaşaması, resmî nikâh yapılmaması fırsat bilinerek hiçbir yasal hakkı olmaksızın ailesinin evine gönderilmesi veya terke zorlanması, toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre gözetildiğinde, toplumda boşanmış kadın damgasını taşımasına yol açacağından, ortaya çıkan bu olgu davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur. Böyle bir durumun varlığı, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı zamanda akraba olan taraflardan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek daha hassas davranması beklenmelidir.

Tüm bu olgular birlikte ele alındığında davacının, davalı tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında, fiziksel ve ruhsal olarak zarara uğratıldığı, bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski hâline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.


YARGITAY 4. HUKUK DAÄ°RESÄ° E. 2019/1464 K. 2020/359 T. 4.2.2020

Davacı, aynı zamanda akrabası olan davalı ile 2009 yılı Nisan ayında tanıştığını, 20 Eylül 2010 günü dinî nikâh kıyılarak  davalının yaşadığı yere geldiğini, 3 yıl boyunca resmî nikâh yapılmasını talep ettiğini, ancak davalı ve ailesinin çeşitli bahaneler ile resmî nikâh yapmaktan kaçındığını, sebepsiz yere davalı tarafından evden gönderildiğini, 2013 yılı Temmuz ayından bu yana kendi ailesinin evinde yaşadığını, aradan geçen zaman içinde davalının sözlerini yerine getirmediği gibi başka bir kadınla resmî nikâh yaparak evlendiğini, bu gelişmelerden sonra kandırıldığını öğrendiğini, bu durumun toplum içinde itibarını zedelediğini, ileride sağlıklı bir evlilik yapabilme olanağını yitirdiğini belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davacı ile anne babalarının hala-dayı çocukları olduÄŸunu, karşılıklı rıza ile memleketleri olan …’de bulunan köyde düğün yaparak evlendiklerini, Korkuteli’ne gelecekleri için köyde resmî nikâh kı yılmadığını, Korkuteli’ne gelince evlilik için gerekli hazırlıklara baÅŸladıklarını, ancak davacının davranışlarındaki deÄŸiÅŸiklik nedeniyle anlaÅŸmazlık yaÅŸamaya baÅŸladıklarını, bu nedenle resmi nikah iÅŸlemlerinin yarım kaldığını, davacının da resmî nikâh yapmak istemediÄŸini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiÅŸtir.

Mahkemece, davacının evliliğin gerçekleştiği tarihte reşit ve mümeyyiz olduğu, resmî nikâh yapılmaksızın kendi iradesi ile evlenmeyi kabul ederek davalı ile birlikte olduğu, bu nedenle davalının tazminatla sorumlu tutulmasını gerektiren bir haksız eylem bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacının temyizi üzerine karar Dairemizin 19/11/2018 gün, 2016/11308 esas ve 2018/7147 karar sayılı ile onanmış, davacının karar düzeltme isteği üzerine dosya yeniden incelenmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi gereÄŸince hukuka aykırı olarak kiÅŸilik hakkına saldırılan kiÅŸi hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesiyle de kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille baÅŸkasına zarar verenin, bu zararı gidermekle yükümlü olacağı hüküm altına alınmıştır.

Somut olayda, tarafların akraba oldukları, 2010 yılı Eylül ayında ailelerin bilgisi dâhilinde toplumsal gelenekler yerine getirilerek davacının ailesinin bulunduğu  köyde dinî tören ve düğün yaparak evlendikleri,  davalının ailesi ile birlikte yaşamaya başladıkları, bu durumun 3 yıl sürdüğü, bu süre içerisinde resmi nikahın yapılmadığı ve bunun sonucunda davacının ailesinin yanına geri döndüğü anlaşılmaktadır. Davacı köyde yapılan düğün tarihinde 19 yaşındadır. Tarafların evlenip davalının ailesinin evinde birlikte karı koca hayatı yaşamaya başladıkları hususu, içerisinde bulundukları toplum tarafından bilinmektedir. Davacının resmî nikâh olmadan geleneksel törenle evlenme eylemine rızası olsa bile, nikah kıyma vaadine dayalı olarak bu rızanın temin edildiği açıktır.

Resmi nikâh yapılacağı inancı ile tarafların ailelerinin ve yakınlarının katılımı ile gerçekleştirilen düğün töreninden sonra davacının, davalı ile 3 yıl karı koca hayatı yaşaması, resmî nikâh yapılmaması fırsat bilinerek hiçbir yasal hakkı olmaksızın ailesinin evine gönderilmesi veya terke zorlanması, toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre gözetildiğinde, toplumda boşanmış kadın damgasını taşımasına yol açacağından, ortaya çıkan bu olgu davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur. Böyle bir durumun varlığı, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı zamanda akraba olan taraflardan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek daha hassas davranması beklenmelidir.

Tüm bu olgular birlikte ele alındığında davacının, davalı tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında, fiziksel ve ruhsal olarak zarara uğratıldığı, bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski hâline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.

Yukarıda açıklanan yönler gözetilerek mahkemece, kiÅŸilik hakları zedelenen davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçeyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiÅŸ olması doÄŸru olmamıştır. Bu durum kararın bozulmasını gerektirir ise de karar onanmış bulunduÄŸundan, davacının karar düzeltme istemi HUMK’nun 440-442. maddeleri uyarınca kabul edilmeli, Dairemizin 19/11/2018 gün, 2016/11308 esas ve 2018/7147 karar sayılı onama kararı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenlerle bozulmalıdır.


evlilik vaadi dava evlilik vaadi dava evlilik vaadi tazminat evlilik vaadi tazminat evlilik vaadi ankara avukat evlilik vaadi ankara avukat evlilik vaadi ankara dava evlilik vaadi ankara dava


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz