Şub 15, 2022
491 Görüntüleme

Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı 456

Yazan
banner

Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki hak sahibinin, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılmasına belirli bir süre sessiz kalmış olması gereklidir. Ancak ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğü giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir.
21. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/456 E. , 2021/776 K.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin ticaret siciline 08.01.1987 tarihinde tescil edildiği, davalı şirketin ise ticaret siciline 22.03.2007 tarihinde tescil edildiği, her iki şirketin de ticaret unvanının asıl unsurunun “Modatimkar” ibaresi olduğu, “modatimkar” ibaresinin marka olarak davacı şirket adına 2002/02484 sayı ile tescilli edildiği, davacı şirketin “modatimkar” ibaresi üzerinde üstün hakkının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalı şirketin hâkim ortağı ve yönetici olan Yılmaz Karamolla, aynı zamanda davacı şirketin kurucu ortağı olup belli bir süre şirketin yöneticiliğini yapmış, 2003 yılında ise şirketten ayrılmıştır. Her iki şirket aynı binada ve aynı sektörde faaliyet göstermekte olup; davalı şirket ticaret siciline 22.03.2007 tarihinde tescil edilmiş, davacı tarafından ticaret unvanının kullanılmamasına ilişkin ihtarname 31.03.2008 tarihinde gönderilmiş ve işbu dava 07.05.2008 tarihinde açılmıştır.
Her iki şirketin faaliyet gösterdiği binanın mülkiyetinin davalı şirketin hâkim ortağı olan Yılmaz Karamolla’ya ait olduğu, bu kişi ile davacı şirket arasında 01.01.2000 tarihli kira sözleşmesi bulunduğu, kiralanan taşınmazın fiili durumunun “fabrika binası ve yönetim-ofis” olarak belirtildiği, davalı şirketin kurulmasından itibaren binanın üst katını kullanmaya başladığı dosya kapsamı ile sabittir. Davalı şirketin kurulmasından itibaren davacı şirket ile davalı şirketin hakim ortağı arasında kira sözleşmesinden kaynaklanan çeşitli uyuşmazlıklar çıktığı, nihayetinde tarafların anlaşmaya çalıştıkları ancak uzlaşma zemini sağlayamadıkları anlaşılmaktadır.
Davalı şirket tarafından davacı şirketin “Modatimkar” markasının hakim ortağı olan Yılmaz Karamolla tarafından oğlu Timur Karamolla’nın adı ve soyadından hareketle oluşturulduğu savunulmuş ise de, davacı şirketin malvarlığı hâline gelen anılan ibarenin yıllar sonra davalı şirketin unvanı olarak tescil ettirilmesi ve davacı şirketin kiracı olarak yer aldığı binada faaliyet göstermeye başlaması, davacı şirketin o güne kadar elde ettiği itibar ve kazanımlardan haksız yararlanma amacı taşımaktadır. Bu itibarla davalı şirketin “Modatimkar” ibaresini ticaret unvanı olarak tescil ettirmesinin iyi niyetli olmadığı kabul edilmelidir.
26. Bununla birlikte dosya kapsamında bulunan “taahhütname” başlıklı işçi devrine ilişkin belgede; kurum içerisinde bir başka şirketin kurulduğu, işçinin bu yeni şirkette 08.06.2007 tarihinden itibaren çalışmaya devam edeceği, yapılan işin ve işyeri adresinin değişmeyeceği, şirket unvanının ve SGK işyeri numarasının değişmesinin işçinin kazanılmış haklarını ihlal etmeyeceği belirtilmiş, anılan belge her iki şirketin unvanı altında imzalanmıştır. Davacı vekili belgedeki davacı şirket unvanı altındaki imzanın şirketi temsil eden yetkiliye ait olmadığını, belgenin muhasebe bölümünden verildiğini beyan etmiş; davalı vekili ise imzanın davacı şirketi temsil etmeye yetkili şahsa ait olduğunu iddia etmemiştir. Davacı şirketin muhasebe bölümünden verilen bu belge, ticaret unvanını kullanmaya izin amacıyla düzenlenen bir belge olmayıp belgede “muvafakat eden” olarak imzası bulunan işçinin davalı şirkette sosyal güvenlik haklarının devamı için işçinin nakli sırasında düzenlenen bir belge niteliğindedir. Belgede yer alan “kurum içinde bir başka şirket” ibaresinden ise taraflar arasında organik bağ bulunduğu anlamının çıkarılamayacağı açıktır.
27. Hâl böyle olunca davalı şirketin “Modatimkar” ibaresini ticaret unvanı olarak tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğu, dolayısıyla sessiz kalma nedeniyle hak kaybından bahsedilemeyeceği, ayrıca “taahhütname” başlıklı işçi devrine ve işçinin haklarının korunmasına ilişkin belgenin ticaret unvanının kullanılmasına yazılı muvafakat verildiği anlamına gelmeyeceği, davalı şirketin kurulmasından itibaren bir yıl içinde unvanın kullanılmamasına yönelik ihtarname gönderildiği, dava hazırlık süreci ve taraflar arasındaki nizalar gözetildiğinde ihtarnamenin ve davanın makul süre içerisinde açıldığı ve sessiz kalmanın söz konusu olmadığı kabul edilmelidir.
28. Bu itibarla, mahkemece, sessiz kalma nedeniyle hak kaybının söz konusu olmadığı dikkate alınarak davacının ticaret unvanının terkin talebi ile 6762 sayılı TTK’nın 54. maddesi kapsamında tazminat taleplerinin yerinde olup olmadığının tartışılması ve neticesine göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; her ne kadar “taahhütname” başlıklı belge davacı tarafından “modatimkar” ibaresinin kullanılmasına yazılı muvafakat verildiği anlamına gelmeyecek ise de; aynı binada ve aynı sektörde faaliyet gösteren ve davalı şirketi kendi bünyesi içindeki bir başka şirket olarak gören davacı şirketin, davalının “modatimkar” ibaresini ticaret unvanında kullanmasını olumlu davranışları ile onayladığı, bu itibarla taraflar arasındaki ilişki ve yaşanılan süreç gözetildiğinde davalı şirketin “modatimkar” ibaresini kötü niyetli olarak tescil ettirdiğinden bahsedilemeyeceği, davacının önceki davranışlarıyla “modatimkar” ibaresinin ticaret unvanında kullanılmasını onayladığı ve bu surette davalıda unvanın kullanılmasına ilişkin güven oluşturduğu, işbu dava ile ticaret unvanının terkinini talep etmesinin ise önceki eylemiyle çelişkili davranma yasağı (venire contra factum proprium) kapsamında TMK’nin 2. maddesi gereğince dava hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve hukuk düzeninin bunu korumayacağı, bu nedenle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca; karar düzeltme isteminin kabulü ile, Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2020 tarihli ve 2020/11-532 E., 2020/1011 K. sayılı direnme kararının onanmasına ilişkin kararının kaldırılarak; direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerekmektedir.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Comments to Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı 456