I. Giriş: Türk Medeni Usulünde Islahın Rolü
Bu bölüm, Islah kurumunun temel kavramlarını, tanımını, amacını ve iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına getirdiği istisnai niteliği ele almaktadır.
Tanım ve Amaç (HMK m. 176 vd.)
Islah, Arapça kökenli bir kelime olup “iyileştirme, iyi bir duruma getirme, düzeltme” anlamlarına gelmektedir. Türk medeni usul hukukunda, görülmekte olan bir davada taraflardan birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan temel bir kurumdur. Islah, tek taraflı bir irade beyanı niteliğindedir ve bu hakkın kullanılması için karşı tarafın veya mahkemenin rızası gerekmemektedir.
Islahın temel amacı, tarafların dava açtıktan veya kendilerine karşı dava açıldıktan sonra öğrendikleri olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmelerine, eksikliklerini tamamlamalarına ve bu çerçevede yeni deliller sunabilmelerine imkân sağlamaktır. Bu mekanizma, yargılama sürecindeki usuli hatalar veya eksiklikler nedeniyle ortaya çıkabilecek hak kayıplarını önlemek ve tarafların adil yargılanma hakkını güvence altına almak açısından kritik bir rol oynamaktadır. Islah, genel olarak davacının tekrar dava açmak zorunda kalmasını engelleyerek usul ekonomisine de hizmet etmektedir.
İddia ve Savunmanın Genişletilmesi Yasağına İstisna Olarak Islah (HMK m. 141)
Türk medeni usul hukukunda, yargılamanın belirli bir aşamasından sonra tarafların iddia ve savunmalarını genişletmeleri veya değiştirmeleri yasaktır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 141. maddesi uyarınca, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile iddia veya savunmalarını serbestçe genişletebilir veya değiştirebilirler. Ancak, bu dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesinden sonra iddia veya savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi kural olarak mümkün değildir.
İşte bu noktada ıslah, söz konusu yasağa önemli bir istisna getirmektedir. HMK’nın 141/2. maddesi, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümlerinin saklı olduğunu belirtmektedir. Bu istisna, taraflara, yargılamanın ilerleyen aşamalarında ortaya çıkan yeni durumlar veya başlangıçtaki eksiklikler nedeniyle davalarını veya savunmalarını düzeltme olanağı tanımaktadır.
Türk hukuk sisteminde, usul ekonomisi (yargılamanın hızlı ve etkin bir şekilde sonuçlandırılması) ile adil yargılanma hakkı (tarafların iddia ve savunmalarını tam olarak sunabilme imkânı) arasında süregelen bir denge arayışı bulunmaktadır. Islah kurumu, bu dengeyi sağlamak üzere tasarlanmış bir mekanizma olarak işlev görmektedir. Genel yasak, yargılamanın uzamasını ve belirsizliğini engellemeyi hedeflerken, ıslah, tarafların iyi niyetli hatalarını veya sonradan ortaya çıkan gerçekleri düzeltmelerine izin vererek, şekilciliğin adalete engel olmasının önüne geçmektedir. Bu durum, yasal düzenlemelerin, dürüstlük kuralı çerçevesinde, yargılama sürecinin dinamiklerine uyum sağlama çabasını yansıtmaktadır.
II. Hukuki Çerçeve: Islahı Düzenleyen Temel HMK Hükümleri
Bu bölüm, ıslahın hukuki niteliğini, zaman sınırlamalarını, etkilerini ve türlerini HMK hükümleri çerçevesinde detaylandırmaktadır.
Islahın Kapsamı ve Niteliği (Tek Taraflı, Bir Kez Kullanılabilen Hak)
Islah, tarafların tek taraflı irade beyanıyla kullanılan bir usul işlemidir. Bu işlem, mahkemenin veya karşı tarafın rızasına bağlı olmaksızın sonuç doğurmaktadır. Ancak, usuli adalet gereği, ıslah talebinin karşı tarafa bildirilmesi zorunludur.
Islah hakkının en temel sınırlamalarından biri, her tarafın aynı davada bu hakkı yalnızca bir kez kullanabilmesidir (HMK m. 176/2). Bu “bir kez” kuralı, ıslahın stratejik kullanımını son derece önemli kılmaktadır. Eğer ıslah hakkı kullanılmış ancak yasal süresi içinde gerekli usul işlemi (örneğin, ıslah edilmiş dilekçenin sunulması veya giderlerin ödenmesi) tamamlanmamışsa, ıslah yapılmamış sayılsa bile, bu hak tüketilmiş kabul edilir ve ilgili taraf bir daha ıslah yoluna başvuramaz. Bu durum, ıslahın kullanımında gösterilmesi gereken özeni ve planlamayı artırmaktadır.
Islah, geniş bir alanı kapsamakla birlikte, bazı işlemler ıslah yoluyla yapılamaz. Örneğin, açık yazı veya hesap hatalarının düzeltilmesi için ıslaha gerek yoktur, zira bunlar doğrudan mahkemeye verilecek bir dilekçeyle düzeltilebilir. Ayrıca, dava tarafının değiştirilmesi, ilk itirazların süresinden sonra ileri sürülmesi, karşı dava açılması, manevi tazminat miktarının artırılması veya seçilmiş bir seçimlik hakkın değiştirilmesi ıslah yoluyla mümkün değildir. Islah, ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi raporları ve keşif tutanakları gibi yargılamada zaten oluşmuş veya mahkemece tespit edilmiş usul işlemlerini geçersiz kılamaz.
Islahın Zamanı: Tahkikat Aşaması Sınırı (HMK m. 177)
Islah, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının başladığı andan itibaren, ilk derece mahkemesindeki tahkikat (araştırma) aşamasının sonuna kadar yapılabilir (HMK m. 177/1). Tahkikat aşaması sona erdikten veya hüküm verildikten sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu zaman sınırlaması, yargılamanın belirli bir düzen içinde ilerlemesini ve uzamasını engellemeyi amaçlamaktadır. Yargıtay’ın bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususu ise önemli bir tartışma konusudur ve bu raporun ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak ele alınacaktır.
Islahın Etkileri: Yapılmamış Sayılan İşlemler (HMK m. 179)
Islah yapıldığında, ıslah eden tarafın ıslah beyanından önceki tüm usul işlemleri, kural olarak, yapılmamış sayılır (HMK m. 179/1). Bu hüküm, ıslah eden tarafın usuli durumunu, ıslahın yapıldığı andan itibaren geriye doğru etkili bir şekilde “sıfırlamasına” olanak tanır. Böylece, taraf, önceki hatalarından arınmış bir şekilde davaya devam edebilir.
Ancak, bu genel kuralın önemli istisnaları bulunmaktadır. HMK 179/2. maddesi uyarınca, ikrar (kabul), tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap (sorgu) tutanakları ile yeminin teklifi, reddi veya iadesi gibi işlemler ıslah ile geçersiz sayılamaz. Bu ayrım, usul hukukundaki belirli işlemlerin, özellikle mahkemenin doğrudan katılımıyla veya tarafların kesin beyanlarıyla oluşanların, yargılamanın temelini oluşturması ve kolayca geri alınamaması prensibine dayanmaktadır. Bu durum, ıslahın esas olarak tarafın kendi iddia ve savunma beyanlarındaki değişikliklere odaklandığını, yargılamanın genel seyrinde elde edilen somut delil ve tespitleri etkilemediğini göstermektedir.
Islahın Türleri: Tamamen Islah ve Kısmen Islah (HMK m. 180-181)
Islah, niteliği itibarıyla iki ana türe ayrılmaktadır:
- Tamamen Islah (HMK m. 180): Bu ıslah türü, davacının davasını baştan itibaren tamamen değiştirmesine olanak tanır. Davacı, yeni bir dava dilekçesi vererek dava sebebini, konusunu ve talep sonucunu değiştirebilir. Tamamen ıslah hakkı sadece davacıya tanınmıştır; davalı bu hakkı kullanamaz. Tamamen ıslahı bildiren tarafın, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni dava dilekçesini mahkemeye sunması zorunludur. Aksi takdirde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ancak ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.
- Kısmen Islah (HMK m. 181): Kısmen ıslah, taraflardan birinin belirli bir usul işlemini düzeltmesine veya tamamlamasına imkân verirken, davanın özünü tamamen değiştirmeyen bir ıslah türüdür. Özellikle eksik veya hatalı dilekçelerin düzeltilmesi, belirli vakıaların eklenmesi, delil listelerinin tamamlanması veya talep sonucunun artırılması (kısmi veya belirsiz alacak davalarında) gibi durumlarda sıkça başvurulur. Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık kesin süre verilir. Bu süre içinde işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış sayılır ve dava kaldığı yerden devam eder, ancak ıslah hakkı tüketilmiş kabul edilir.
Usuli Hususlar: Bildirim, Giderler ve Kötü Niyetli Islah
- Bildirim: Islah tek taraflı bir işlem olsa da, usuli adalet gereği ıslah talebinin karşı tarafa bildirilmesi zorunludur. Islah sözlü olarak duruşmada yapılabileceği gibi yazılı olarak da yapılabilir. Eğer ıslah talebi duruşmada hazır bulunmayan karşı tarafa yönelikse veya duruşma dışında yapılıyorsa, yazılı talep veya tutanak örneği karşı tarafa tebliğ edilmelidir.
- Giderler (HMK m. 178): Islah yapan taraf, ıslah nedeniyle ortaya çıkan yargılama giderlerini ve karşı tarafın uğradığı zararları ödemekle yükümlüdür. Hâkim, bu bedelin ödenmesi için ıslah yapan tarafa bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde belirlenen tutar mahkeme veznesine yatırılmazsa, ıslah yapılmamış sayılır ve ıslah hakkı tüketilmiş kabul edilir. Islahın kendisi harca tabi olmasa da, ıslah yoluyla talep sonucunun artırılması gibi durumlarda, artırılan miktar üzerinden nispi harç ödenmesi gerekmektedir.
- Kötü Niyetli Islah (HMK m. 182): Islah kurumunun kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla HMK 182. madde düzenlenmiştir. Eğer ıslahın yargılamayı uzatma veya karşı tarafı rahatsız etme gibi kötü niyetli bir amaçla yapıldığı tespit edilirse, mahkeme ıslahı dikkate almaz. Ayrıca, hâkim, kötü niyetle ıslaha başvuran tarafı, karşı tarafın bu yüzden uğradığı tüm zararları ödemeye mahkûm eder ve beş yüz Türk Lirasından beş bin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası verebilir.
Islah kurumunu çevreleyen bu sıkı usuli gereklilikler – özellikle “bir kez” kullanılabilme kuralı, ıslah sonrası işlemler için tanınan kesin süreler, finansal yükümlülükler ve kötü niyetli kullanıma yönelik yaptırımlar – ıslahın rastgele veya kolayca geri alınabilir bir araç olmadığını açıkça göstermektedir. Bu çerçeve, hukuk uygulayıcılarını, ıslah hakkını kullanmadan önce son derece dikkatli bir stratejik planlama yapmaya ve titiz bir hazırlık sürecinden geçmeye zorlamaktadır. Usulde yapılacak bir hata, bu kritik hakkın hedeflenen sonuca ulaşılamadan tüketilmesine yol açabilir ve ilgili taraf için önemli bir hak kaybı anlamına gelebilir. Bu durum, yasa koyucunun, yargılamanın disiplinini ve etkinliğini sağlamak amacıyla esnekliği belirli sınırlar içinde tutma niyetini yansıtmaktadır.
HMK 179’daki ıslah ile geçersiz sayılamayan işlemlerin (ikrar, bilirkişi raporları, tanık ifadeleri vb.) listesi, usul hukukunda belirli işlemlerin, özellikle mahkemenin doğrudan katılımıyla veya tarafların kesin beyanlarıyla oluşanların, yargılamanın temelini oluşturması ve kolayca geri alınamaması prensibine dayanmaktadır. Bu durum, ıslahın esas olarak tarafın kendi iddia ve savunma beyanlarındaki değişikliklere odaklandığını, yargılamanın genel seyrinde elde edilen somut delil ve tespitleri etkilemediğini göstermektedir. Bu seçici geçersiz kılma, yargılamanın belirli aşamalarında elde edilen ve önemli yargısal çaba gerektiren bulguların korunarak, usul ekonomisine katkı sağlama amacını taşımaktadır.
III. Islah ve Delil Sunumu: Yargıtay’ın Gelişen Tutumu
Bu bölüm, ıslahın delil sunumuyla ilişkisini, Yargıtay’ın bu konudaki genel ilkesini, önceden bildirilmiş deliller ile tamamen yeni deliller arasındaki kritik ayrımı ve HMK 145 ile olan etkileşimini detaylandırmaktadır.
Genel İlke: Islah Tamamen Yeni Delil Sunma Aracı Değildir
Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre, ıslah kurumu temel olarak tarafların dava veya savunmalarını tamamen ya da kısmen değiştirmelerine imkân tanımakla birlikte, dosyaya daha önce hiç bildirilmemiş, tamamen yeni delillerin eklenmesi için bir araç olarak kabul edilmemektedir. Bu ilke, yargılama sürecinin düzenini korumak, davaların gereksiz yere uzamasını engellemek ve tarafların delil sunma sürelerine riayet etmesini sağlamak amacını taşımaktadır. Islah, delil bildirim sürelerini genişleten genel bir mekanizma olarak yorumlanmamaktadır; daha ziyade dilekçelerdeki değişikliklere ve bunlarla ilişkili delillere izin vermektedir.
Kritik Ayrım: Önceden Bildirilen Fakat Sunulmayan Deliller ile Tamamen Yeni Deliller
Yargıtay, ıslah yoluyla delil sunumu konusunda önemli bir ayrım yapmaktadır:
- Önceden Bildirilen Fakat Sunulmayan Delillerin İbrazı: Dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde belirtilmiş, dayanılmış ancak fiziken dosyaya sunulmamış delillerin ıslah edilen dilekçe ekinde mahkemeye sunulması Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Bu durum, yeni bir delil getirme olarak değil, zaten bildirimi yapılmış bir delilin dosyaya ibraz edilmesi (sunulması) olarak değerlendirilmektedir.
- Örnek Karar: Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2015/33459 E., 2017/22592 K. sayılı (11.10.2017 tarihli) kararında, davacı tarafın dava dilekçesinde dayandığı ancak dosyaya sunmadığı bordroları ıslah dilekçesi ekinde ibraz etmesi kabul edilmiştir. Yargıtay, bu durumu “önceden bildirilmiş delilin dosyaya kazandırılması” olarak nitelendirmiştir.
- Tamamen Yeni Delillerin Sunulması: Yargıtay, ıslah yoluyla “dosyaya hiç bildirilmemiş yeni delillerin” eklenemeyeceğini istikrarlı biçimde vurgulamaktadır. Bu, yargılama sürecinde delil toplama ve sunma aşamalarının belirli kurallara tabi olduğu ve ıslahın bu kuralları tamamen aşan bir yol olmadığı anlamına gelmektedir.
- Örnek Karar: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/19288 E., 2020/11674 K. sayılı (15.12.2020 tarihli) kararında, mahkemenin davalı tarafın ıslah yoluyla yeni delil sunmasına izin vermesi bozma nedeni sayılmıştır. Yargıtay, “ıslah yoluyla daha önce hiç bildirilmemiş deliller dosyaya getirilemez, yalnızca dilekçede dayanılsa da ibraz edilmemiş deliller eklenebilir” tespitinde bulunmuştur.
HMK Madde 145 ile Etkileşim: “Sonradan Delil Gösterme”
HMK Madde 145, “Sonradan delil gösterme” başlığı altında, tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceği kuralını düzenlemektedir. Ancak bu kurala iki önemli istisna getirilmiştir: Eğer bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.
Bu madde, ıslah kurumundan ayrı bir mekanizma olup, delil sunumunda ortaya çıkabilecek istisnai durumlar için bir esneklik sağlamaktadır. Yargıtay, HMK 145’in uygulanmasında mahkemenin takdir yetkisinin bulunduğunu ve delilin yargılamayı geciktirme amacı taşıyıp taşımadığı veya süresinde ileri sürülememesinin tarafın kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığının somut olayın özelliklerine göre tespit edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin, bir bilirkişi raporunun incelenmesi için gerekli olduğu belirtilen belgelerin geç sunulması durumunda, bu belgelerin “yeni delil” niteliğinde olmadığı ve HMK 145 çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği yönünde kararlar bulunmaktadır.
Türk medeni usul hukukunda delil sunumu için çok katmanlı bir güvence sistemi bulunmaktadır. Islah, esasen daha önce bildirilmiş ancak sunulmamış delillerin dosyaya kazandırılmasına veya ıslah yoluyla davaya dahil edilen yeni vakıalarla ilgili delillerin sunulmasına hizmet ederken, HMK 145, daha genel ve istisnai durumlarda, kusursuz gecikmeler veya yargılamayı uzatma amacı taşımayan hallerde, daha önce bildirilmemiş delillerin dahi mahkemenin takdiriyle kabul edilmesine olanak tanır. Bu ayrım, tarafların başlangıçtaki dilekçelerinde delillerini titizlikle belirtmelerini teşvik ederken, öngörülemeyen veya kusurdan kaynaklanmayan durumlar için de sınırlı bir esneklik penceresi sunmaktadır. Sistemin bu yapısı, katı şekilciliğin adalete engel olmasını önlemeye çalışırken, aynı zamanda yargılamanın düzenini ve hızını koruma amacını da taşımaktadır.
Mahkemelerin HMK 145 kapsamındaki takdir yetkisi, usul kurallarının katı bir şekilde uygulanmasının adaletsiz sonuçlara yol açmasını engellemek için önemli bir dengeleyici unsur olarak işlev görmektedir. Bu yetki, yargıçlara, her somut olayın kendine özgü koşullarını değerlendirme ve usulü kazanılmış hakları korurken aynı zamanda hakkaniyet gereği gecikmiş delilleri de dikkate alma esnekliği sağlamaktadır. Bu durum, yasal düzenlemeler ile yargısal yorum arasındaki dinamik etkileşimi ortaya koyarak, adil yargılama ilkesinin usul kuralları içinde nasıl hayata geçirilmeye çalışıldığını göstermektedir.
Aşağıdaki tablo, Yargıtay’ın ıslah ve delil sunumu konusundaki temel ayrımlarını somut kararlar üzerinden özetlemektedir:
Tablo 1: Islah ve Delil Sunumu Konusunda Temel Yargıtay Kararları
Karar Kimliği (Esas/Karar No, Tarih)
İlgili Yargıtay Dairesi
Kararın Özeti/Bağlamı
Yargıtay’ın Kararı
İlke
Sonuç
2017/19288 E., 2020/11674 K. (15.12.2020)
9. Hukuk Dairesi
Davalı tarafın ıslah yoluyla yeni delil sunmasına izin verilmesi.
Mahkeme kararını bozmuştur.
Islah yoluyla daha önce hiç bildirilmemiş deliller dosyaya getirilemez.
Islah talebi reddedilmiştir.
2015/33459 E., 2017/22592 K. (11.10.2017)
22. Hukuk Dairesi
Davacı tarafın, dava dilekçesinde dayandığı ancak dosyaya sunmadığı bordroları ıslah dilekçesi ekinde ibraz etmesi.
Kabul edilmiştir.
Önceden bildirilmiş delilin dosyaya ibrazı yeni delil sunma değildir.
Islah talebi kabul edilmiştir.
2014/17016 E., 2015/12314 K. (05.10.2015)
11. Hukuk Dairesi
Islah yoluyla yeni delil getirilip getirilemeyeceği.
Islah yoluyla yeni delil getirilemez, ancak HMK m.145’teki istisnalar çerçevesinde mümkün olabilir.
Islah, HMK m.145’teki istisnalar dışında yeni delil aracı değildir.
Genel ilkenin teyidi.
IV. Islahın Belirli Delil Türlerine Uygulanması
Bu bölüm, ıslahın yazılı belgeler, tanık beyanları, bilirkişi raporları ve diğer delil türlerine nasıl uygulandığını, özellikle tanık listeleri konusundaki çelişkili Yargıtay içtihatlarını incelemektedir.
Yazılı Belgeler: Sunum ve Islah
Yazılı belgeler, ıslah yoluyla sunulabilecek deliller arasında önemli bir yer tutmaktadır. Genel prensip olarak, dava veya cevap dilekçesinde açıkça belirtilmiş veya dayanılmış ancak fiziken dosyaya sunulmamış yazılı belgeler, ıslah dilekçesi ekinde mahkemeye sunulabilir. Bu durum, belgenin içeriğinin veya varlığının daha önce yargılamaya bildirilmiş olması nedeniyle “yeni delil” olarak kabul edilmemektedir.
Ancak, bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli bir usuli adım bulunmaktadır. HMK’nın 140/5. maddesi, tarafların dilekçelerinde dayandıkları belgeleri sunmamaları halinde, mahkemenin bu belgelerin sunulması için iki haftalık kesin süre vereceğini düzenlemektedir. Bu kesin süre içinde belgelerin sunulmaması durumunda, ilgili tarafın o belgeye dayanma hakkından vazgeçmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. Bu durum, ıslahın, önceden bildirilmiş belgelerin sunulması için birincil değil, daha çok ikincil bir fırsat olduğunu göstermektedir. Tarafların, HMK 140/5’teki kesin süreyi kaçırmaları halinde, ıslah yoluyla bu belgeleri sunabilmeleri, ancak ıslahın genel kapsamı ve “bir kez” kullanılabilme kuralı çerçevesinde mümkün olabilecektir. Bu, tarafların başlangıçtaki dilekçelerinde dahi delillerini titizlikle belirtmelerinin ve mümkünse hemen sunmalarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Tanık Beyanları: “İkinci Tanık Listesi” Tartışması (HMK m. 240/2)
Tanık delili, ıslah kurumu ile ilişkisi bakımından Yargıtay içtihatlarında önemli bir çelişkiye ve tartışmaya neden olan bir alandır. HMK’nın 240/2. maddesi, kural olarak, ikinci bir tanık listesi verilmesini yasaklamaktadır. Bu yasak, kamu düzeniyle ilgili kabul edilmekte ve yargılamanın uzamasını engellemeyi amaçlamaktadır.
Ancak, ıslah yoluyla yeni vakıaların (olguların) davaya dahil edilmesi durumunda, bu yeni vakıaları ispatlamak amacıyla yeni tanıkların bildirilip bildirilemeyeceği hususunda Yargıtay daireleri arasında farklı yorumlar bulunmaktadır:
- Görüş 1 (Yeni Vakıalar İçin Yeni Tanık Listesine İzin Veren Yaklaşım): Yargıtay’ın bazı daireleri, özellikle 2. Hukuk Dairesi, ıslah yoluyla davaya yeni vakıaların dahil edilmesi halinde, bu yeni vakıaların ispatı için yeni tanıkların bildirilmesinin ve dinlenmesinin mümkün olduğunu kabul etmektedir. Bu yaklaşım, ıslahla vakıa değişikliğine izin verilip de bu vakıaların ispatına izin verilmemesinin mantıksız olacağı argümanına dayanmaktadır.
- Destekleyici Kararlar: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/21030 E., 2015/6532 K. sayılı (03.04.2015 tarihli) ve 2022/5112 E., 2022/7116 K. sayılı (19.09.2022 tarihli) kararları bu görüşü desteklemektedir. Bu kararlarda, davacının ıslah yoluyla yeni vakıalar ileri sürmesi ve bu vakıalara ilişkin tanık listesi vermesi halinde, HMK 240/2’deki “ikinci tanık listesi verilemez” yasağına dayanılarak tanıkların dinlenmesinden kaçınılamayacağı belirtilmiştir.
- Görüş 2 (İkinci Tanık Listesini Kısıtlayan Yaklaşım): Yargıtay’ın diğer daireleri ve bazı hukuk doktrini temsilcileri ise, HMK 240/2’nin katı bir şekilde uygulanması gerektiğini savunarak, ıslah yoluyla dahi ikinci bir tanık listesi verilmesine sıcak bakmamaktadır. Bu görüşe göre, ıslah, delil bildirim sürelerini aşma veya mevcut vakıalar için yeni tanık sunma aracı değildir.
- Destekleyici Görüşler: Muhammet ÖZEKES gibi bazı akademisyenler, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/11858 E., 2016/9302 K. sayılı (05.12.2016 tarihli) kararını bu yönde yorumlamakta ve ıslahla yeni vakıalar dahi ileri sürülse, delil listesinin ıslahla verilemeyeceğini savunmaktadır.
Bu alandaki yargısal yorum farklılığı, Türk hukuk sisteminde usul ekonomisi ilkesi (yargılamanın uzamasını engelleme) ile tarafların ispat hakkı (yeni vakıaları ispatlama ihtiyacı) arasındaki temel bir gerilimi yansıtmaktadır. Bir yandan, HMK 240/2’nin amacı yargılamayı hızlandırmak ve belirsizliği azaltmaktır. Diğer yandan, ıslahla davaya dahil edilen yeni vakıaların ispatlanamaması, adil yargılanma hakkını zedeleyebilir. Bu durum, hukuk uygulayıcıları için önemli bir belirsizlik yaratmakta ve hangi yorumun uygulanacağının somut olaya ve ilgili Yargıtay dairesinin güncel içtihadına göre değişebileceği riskini barındırmaktadır.
Aşağıdaki tablo, Yargıtay’ın tanık listeleri konusundaki farklı yorumlarını karşılaştırmalı olarak sunmaktadır:
Tablo 2: Islah Yoluyla Yeni Tanık Listeleri Konusunda Farklı Yargıtay Yorumları
Yargıtay Dairesi/Kaynak
Tutum
Gerekçe
Uygulamaya Etkileri
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi (Örn. 2014/21030 E., 2015/6532 K.)
Islah ile yeni vakıalar ileri sürülmüşse, bu vakıalara ilişkin yeni tanık listesi sunulabilir.
Islahla vakıa değişikliğine izin verilip de bunun ispatına izin vermemek mantıksızdır; delil vakıaya bağlıdır.
Yeni vakıa iddiası olan davalarda tanık listesi sunumunda daha fazla esneklik; ancak “yeni vakıa” niteliğinin ispatı önem kazanır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (Örn. 2015/11858 E., 2016/9302 K. – ÖZEKES tarafından eleştirilen yorumu) / Bazı Doktrin Görüşleri
Islah yoluyla ikinci tanık listesi verilemez; HMK 240/2 yasağı mutlaktır.
HMK 240/2 kamu düzeniyle ilgilidir; ıslah delil bildirim sürelerini genişletmez.
Tanık delili sunumunda daha katı bir yaklaşım; ilk dilekçelerde tanıkların eksiksiz bildirilmesi zorunluluğu artar.
Bilirkişi Raporları, Keşif ve Diğer Delil Vasıtaları
- Bilirkişi Raporları: Islah, özellikle kısmi veya belirsiz alacak davalarında, bilirkişi raporuyla tespit edilen alacak miktarının artırılması amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır. Bilirkişi raporunun kendisi, bir kez dosyaya sunulduğunda ve değerlendirildiğinde, ıslah yoluyla geçersiz kılınan usul işlemlerinden biri değildir. Bu durum, bilirkişi incelemesinin yargılama sürecinde ulaşılan önemli bir aşama olarak kabul edildiğini ve yeniden yapılmasına gerek duyulmadığını göstermektedir. Hatta, ek bilirkişi raporlarının ıslah dilekçesiyle birlikte sunulması ve karşı tarafa tebliğ edilmesi gerektiği yönünde Yargıtay kararları bulunmaktadır.
- Keşif ve İsticvap Tutanakları: HMK 179/2. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, keşif (yerinde inceleme) ve isticvap (taraf sorgusu) tutanakları da ıslah ile geçersiz sayılamayan işlemler arasındadır. Bu tür işlemler, mahkemenin doğrudan katılımıyla ve somut olay yerinde veya tarafın doğrudan beyanıyla elde edilen deliller olduğu için, yargılamanın temelini oluşturan ve geri alınması usul ekonomisine aykırı düşecek nitelikte kabul edilirler.
- Diğer Delil Türleri: Yazılı deliller dışında, ses kayıtları, görüntü kayıtları, banka dokümanları, baz istasyonu kayıtları, ifade tutanakları, WhatsApp görüntü kayıtları, bono gibi çeşitli deliller de yargılama sürecine sunulabilmektedir. Bu delillerin ıslah yoluyla sunulması, yukarıda belirtilen “önceden bildirilmiş ancak sunulmamış” delil ilkesi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Yani, bu tür delillerin varlığına veya bunlara dayanıldığına dair bir beyan, ilk dilekçelerde yer alıyorsa, fiziken sunulmaları ıslah yoluyla mümkün olabilmektedir.
HMK 179’da yer alan ıslah ile geçersiz sayılamayan usul işlemlerinin (ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi raporları, keşif ve isticvap tutanakları) listesi, usul hukukunda belirli işlemlerin diğerlerine nazaran daha yüksek bir hukuki değere ve istikrara sahip olduğunu göstermektedir. Bu tür işlemler, genellikle mahkemenin doğrudan katılımını, uzmanlık gerektiren incelemeleri veya tarafların kesin beyanlarını içerdiğinden, yargılamanın temelini oluşturan ve yeniden yapılmaları zaman ve kaynak israfına yol açacak niteliktedir. Bu durum, yasa koyucunun, ıslahın esas olarak tarafın kendi iddia ve savunma beyanlarındaki değişikliklere odaklanmasını, ancak yargılamanın genel seyrinde elde edilen somut ve güvenilir delil tespitlerini korumasını hedeflediğini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, yargılamanın etkinliğini ve delillerin nihai niteliğini güvence altına almaktadır.
V. Yargıtay İçtihadında Zorluklar ve Tartışmalar
Bu bölüm, ıslah kurumunun uygulanmasında karşılaşılan en önemli tartışma alanlarından birini, özellikle Yargıtay’ın bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı konusundaki İçtihadı Birleştirme Kararı’nı ve bunun genel yargı sistemine etkilerini analiz etmektedir.
1948 Tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nın Bağlayıcılığı ve Bozmadan Sonra Islah Tartışması
Islah kurumunun uygulanmasında en kritik ve tartışmalı konulardan biri, Yargıtay’ın bozma (hükmün bozulması) kararından sonra ıslah yapılıp yapılamayacağıdır. Bu konudaki temel belirleyici, 04.02.1948 tarihli ve 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’dır (İBK). Bu İBK, ıslahın tahkikat ve yargılama aşamalarının sonuna kadar yapılabileceğini belirtmekle birlikte, Yargıtay’ın bozma kararından sonra bu yola başvurulamayacağına hükmetmiştir. Bu kararın temel gerekçeleri, bozma kararıyla oluşan kazanılmış hakların ihlalini önlemek, davaların süresiz uzamasını engellemek ve usul ekonomisi ile yargılamanın basitlik ve hız ilkelerini korumaktır.
Ancak, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 177/1. maddesinin “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir” hükmü, bu konuda yeni bir tartışma başlatmıştır. Zira, bir bozma kararı genellikle dosyanın ilk derece mahkemesine geri dönmesine ve tahkikat aşamasının yeniden açılmasına neden olmaktadır. Bu durum, Yargıtay daireleri arasında bozmadan sonra ıslahın mümkün olup olmadığı konusunda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
- 1948 İBK’nın Değiştirilmesi Gerektiği Yönündeki Argümanlar (Bozmadan Sonra Islahı Savunanlar):
- HMK 141/2 ile Uyumluluk: HMK 141/2’nin karşı tarafın açık muvafakatiyle iddia ve savunmanın her aşamada değiştirilmesine izin vermesi, ıslah gibi tarafa tanınan bir hakkın bozmadan sonra da mümkün olması gerektiğini desteklemektedir.
- Tahkikat Aşamasının Devamı: Bozma kararı sonrası dosyanın tahkikat aşamasına dönmesi, HMK 177/1’in lafzına göre ıslahın bu aşamada yapılabileceği anlamına gelmektedir.
- HMK’daki Esneklik: Yeni HMK’nın iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına ilişkin olarak getirdiği esneklikler, 1948 İBK’nın güncel yasal çerçeveyle uyumsuz olduğunu düşündürmektedir.
- Anayasal ve AİHS İlkeleri: 1961 ve 1982 Anayasaları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkı ve makul sürede yargılanma ilkesi, bozmadan sonra ıslaha izin verilmesini gerektirmektedir.
- Anayasa Mahkemesi Kararlarının Etkisi: Anayasa Mahkemesi’nin, HUMK 87. maddesinin (ıslahla dava değerini artırmayı engelleyen) son cümlesini iptal etmesi, dava değerinin ıslahla artırılmasına kapı açmış ve bozmadan sonra bu hakkın kullanılamamasının pratik sorunlar yarattığı vurgulanmıştır.
- Ek Dava Açmanın Sakıncaları: Bozmadan sonra ıslaha izin verilmemesi halinde ek dava açma zorunluluğu, usul ekonomisine aykırı, zamanaşımı riski taşıyan ve davacıya ek yük getiren bir durumdur.
- Kullanılmamış Islah Hakkı: Usuli bozma kararlarında, tahkikatın henüz başlamadığı durumlarda dahi ıslah hakkının kullanılamaz hale gelmesi, hakkın doğmadan ortadan kalkması anlamına gelmektedir.
- Kötü Niyetli Islahın Engellenmesi: Islahın davaları uzatacağı argümanı, kötü niyetli ıslahın kanunen cezalandırılmasıyla (HMK 182) zaten engellendiği gerekçesiyle reddedilmiştir.
- 1948 İBK’nın Korunması Gerektiği Yönündeki Argümanlar (Bozmadan Sonra Islahı Yasaklayanlar):
- İBK’ların Bağlayıcılığı: İçtihadı Birleştirme Kararları’nın tüm yargı organları için bağlayıcı olması ve 1948 İBK’nın 6100 sayılı HMK tarafından açıkça kaldırılmamış olması temel argümandır.
- Kanunda Temel Değişiklik Yok: 6100 sayılı HMK’nın ıslah hükümlerinde, 1948 İBK’yı ortadan kaldıracak nitelikte temel bir değişiklik yapılmadığı savunulmuştur.
- “Tahkikatın Devamı” Yorumunun Sınırlılığı: Bozmadan sonra tahkikatın devam ettiği yönündeki yorumun, belirli yetki konularına özgü olduğu ve ıslah için genel bir geçerliliğinin bulunmadığı belirtilmiştir.
- Davalı İçin Usul Ekonomisi: Bozmadan sonra ıslaha izin verilmesinin, özellikle davalının zamanaşımı gibi yeni savunmalar ileri sürmesine yol açarak yargılamayı karmaşıklaştıracağı ve usul ekonomisine aykırı düşeceği ileri sürülmüştür.
- Anayasa Mahkemesi’nin Tutumu: Anayasa Mahkemesi’nin bazı bireysel başvurularda, bozmadan sonra ıslah yasağını adil yargılanma hakkı ihlali olarak görmemesi, ek dava açma imkânının bulunması gerekçesine dayanmıştır.
- HMK’nın Açık Metni: HMK 177/1’in “tahkikatın sona ermesine kadar” ifadesi, bu aşamadan sonra hakkın kaybedildiği anlamına gelmektedir.
- Kazanılmış Hakların İhlali: Bozma kararıyla oluşan kazanılmış hakların korunması ve davanın kesinleşmesinin gecikmemesi, ıslahın bu aşamada yasaklanmasını gerektirmektedir.
- 2016 İçtihadı Birleştirme Kararı (06.05.2016): Tüm bu tartışmalar sonucunda, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 06.05.2016 tarihinde oy çokluğuyla aldığı kararla, “bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ve 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nın değiştirilmesine gerek olmadığına” hükmetmiştir. Bu karar, bağlayıcı nitelikte olup, bozmadan sonra ıslah yasağını kesinleştirmiştir.
Bu karar, Türk hukuk sisteminde emsal kararlara ve usul disiplinine verilen önemi açıkça ortaya koymaktadır. Yargıtay, adil yargılanma ve usul ekonomisi gibi ilkeler etrafında dönen güçlü muhalif görüşlere rağmen, yargılamanın belirli bir aşamada nihaiyet kazanması ve bozma kararıyla oluşan hukuki durumun korunması yönündeki endişeleri daha ağır basan faktörler olarak değerlendirmiştir. Bu durum, hukuk uygulayıcıları için önemli bir sınırlama getirmekte ve davaların ilk derece mahkemesi aşamasında azami özenle takip edilmesini zorunlu kılmaktadır. Zira, bir bozma kararı alındığında, ıslah yoluyla dava veya savunmada esaslı değişiklikler yapma imkânı ortadan kalkmaktadır. Bu, yargı sisteminin belirli noktalarda esneklik yerine kesinliği ve öngörülebilirliği tercih ettiğini göstermektedir.
Yargı Uygulamasında Tutarlılık ve Öngörülebilirliğin Sağlanması
Islah ve delil sunumu konusundaki Yargıtay içtihadında görülen bazı çelişkiler (özellikle tanık listeleri konusunda) ve bozmadan sonra ıslah yasağı gibi tartışmalı konular, yargı uygulamasında tutarlılık ve öngörülebilirlik açısından zorluklar yaratmaktadır. İçtihadı Birleştirme Kararları, bu tutarsızlıkları gidermeyi amaçlasa da, kararların alınış sürecindeki derin tartışmalar, hukuki prensipler arasındaki gerilimi ve yorum farklılıklarının devam edebileceğini gözler önüne sermektedir. Bu durum, hukuk uygulayıcılarının, güncel içtihatları yakından takip etmelerini ve olası riskleri müvekkillerine doğru bir şekilde aktarmalarını gerektirmektedir.
Usul Kuralları ile Anayasal Adil Yargılanma Hakkı Arasındaki Denge
Türk Anayasası’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı , medeni usul hukukunun temelini oluşturmaktadır. Islah kurumu, taraflara hatalarını düzeltme ve iddia/savunmalarını tamamlama imkânı sunarak bu hakkın gerçekleştirilmesine hizmet etmektedir. HMK 145’in getirdiği esneklikler de, kusursuz gecikmelerde delil sunumuna izin vererek adil yargılanma ilkesini desteklemektedir.
Ancak, ıslahın “bir kez” kullanılabilmesi, tahkikat aşamasıyla sınırlı olması ve özellikle bozmadan sonra ıslah yasağı gibi katı kurallar, bazı durumlarda tarafların adil yargılanma hakkını kısıtladığı yönünde eleştirilere yol açmaktadır. Bu eleştiriler, usul kurallarının katı bir şekilde uygulanmasının, somut olay adaleti ve hakkaniyet ilkeleriyle çelişebileceği endişesini taşımaktadır. Yargı sisteminin bu konuda sürekli bir denge arayışında olduğu görülmektedir; bir yandan yargılamanın düzenini ve hızını sağlamaya çalışırken, diğer yandan tarafların hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını koruma çabası devam etmektedir.
VI. Hukuk Uygulayıcıları İçin Stratejik Hususlar
Bu bölüm, ıslah ve delil sunumu konusundaki karmaşık hukuki çerçeveyi göz önünde bulundurarak, hukuk uygulayıcıları için pratik stratejiler ve dikkat edilmesi gereken noktalar sunmaktadır.
Dava Stratejisinde Islah Kullanımını Optimize Etme
- Hata Düzeltme ve Vakıa Tamamlama: Islah, dava veya cevap dilekçesindeki eksiklikleri, yanlışlıkları gidermek veya sonradan ortaya çıkan yeni vakıaları davaya dahil etmek için vazgeçilmez bir araçtır. Dava sebebinin, konusunun veya talep sonucunun değiştirilmesi gibi esaslı değişiklikler için ıslah kullanılmalıdır.
- Talep Sonucunu Artırma: Özellikle kısmi veya belirsiz alacak davalarında, bilirkişi raporu sonucunda belirlenen gerçek alacak miktarının talep sonucuna yansıtılması için ıslah kritik bir rol oynamaktadır. Bu, yeni bir dava açma zorunluluğunu ortadan kaldırarak usul ekonomisi sağlar.
- Zamanlama Hayati Önemdedir: Islah, ilk derece mahkemesindeki tahkikat aşaması sona ermeden kullanılmalıdır. Bu sürenin kaçırılması, ıslah hakkının tamamen kaybedilmesi anlamına gelir. Bu nedenle, davanın her aşamasında olası ıslah ihtiyaçları için dikkatli bir takip ve değerlendirme yapılmalıdır.
- Yeni Dava Açma Zorunluluğundan Kaçınma: Islah, mevcut bir davayı düzelterek, aynı konuda yeni bir dava açma külfetini, ek masrafları ve zamanaşımı risklerini ortadan kaldıran önemli bir hukuki çaredir.
Tuzaklardan Kaçınma: “Bir Kez Kullanılabilen Hak” ve Kötü Niyet Yaptırımları
- “Bir Kez Kullanılabilen Hak” Kuralı: Islah hakkının her taraf için aynı davada yalnızca bir kez kullanılabilmesi (HMK 176/2) , bu hakkın kullanımında azami özen ve stratejik düşünceyi gerektirir. Erken veya eksik bir ıslah, hakkın hedeflenen sonuca ulaşılamadan tüketilmesine yol açabilir ve başka bir düzeltme imkânı bırakmaz.
- Kesin Sürelere Uyum: Islah beyanından sonra (özellikle kısmen ıslah için) ıslah edilen usul işleminin bir hafta içinde tamamlanması veya (tamamen ıslah için) yeni dava dilekçesinin bir hafta içinde sunulması zorunludur. Bu sürelerin kaçırılması, ıslahın geçersiz sayılmasına yol açar, ancak ıslah hakkı yine de tüketilmiş kabul edilir. Benzer şekilde, ıslah nedeniyle belirlenen yargılama giderlerinin bir hafta içinde mahkeme veznesine yatırılması da zorunludur; aksi takdirde ıslah yapılmamış sayılır.
- Kötü Niyetli Islahın Sonuçları: Avukatlar, ıslahın yargılamayı uzatma veya karşı tarafı rahatsız etme gibi kötü niyetli amaçlarla kullanılmasından kaçınmalıdır. Aksi takdirde, ıslah dikkate alınmayacak, disiplin para cezası verilebilecek ve karşı tarafın zararları ödenmek zorunda kalınacaktır.
- Bozmadan Sonra Islah Yasağı: 2016 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nın bağlayıcılığı nedeniyle, Yargıtay’ın bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı unutulmamalıdır. Bu durum, davanın ilk derece mahkemesi aşamasında tüm olası iddia, savunma ve delillerin eksiksiz bir şekilde ortaya konulmasının hayati önem taşıdığını göstermektedir.
- Tanık Listesi Karmaşası: Tanık listeleri konusunda Yargıtay’daki çelişkili içtihatlar nedeniyle, avukatlar bu konuda dikkatli olmalıdır. Islah yoluyla yeni vakıalar ileri sürülse dahi, yeni tanık bildirme konusunda riskler bulunmaktadır. Bu nedenle, ilk dilekçelerde tanıkların mümkün olduğunca eksiksiz ve ilgili vakıaları belirterek bildirilmesi önem arz etmektedir.
Kapsamlı Başlangıç Delil Bildiriminin Önemi
Yargıtay’ın “önceden bildirilmiş ancak sunulmamış” delillerin ıslah yoluyla ibrazına izin vermesi, ancak “tamamen yeni” delillere izin vermemesi, dava ve cevap dilekçelerinde delillerin kapsamlı bir şekilde bildirilmesinin ne kadar kritik olduğunu vurgulamaktadır. Fiziken henüz elde edilememiş olsa bile, dayanılacak tüm delillerin dilekçelerde açıkça belirtilmesi, ileride ıslah veya HMK 140/5 aracılığıyla bu delillerin dosyaya sunulabilmesi için bir zemin oluşturur. Aksi takdirde, delil bildirim hakkı kaybedilebilir.
Islah kurumunu çevreleyen sınırlamalar (bir kez kullanılabilirlik, tahkikat aşamasıyla sınırlılık, bozmadan sonra yasak ve delil sunumundaki nüanslar), hukuk uygulayıcılarını yargılama stratejilerini “ön yüklemeye” zorlamaktadır. Avukatlar, ıslahı genel bir “her şeyi düzelten” araç olarak değil, ancak istisnai ve dikkatle kullanılması gereken bir son çare olarak görmelidir. Bu durum, davanın başlangıç aşamasında kapsamlı bir olgu araştırması, hukuki analiz ve delil toplama çabasının önemini artırmaktadır. Başarılı bir dava yönetimi, potansiyel tüm iddia, savunma ve delillerin en baştan titizlikle belirlenmesini ve usulüne uygun olarak bildirilmesini gerektirmektedir. Bu yaklaşım, yargılamanın ilerleyen aşamalarında ortaya çıkabilecek riskleri minimize etmek ve müvekkilin haklarını en etkin şekilde korumak için elzemdir.
VII. Sonuç ve Tavsiyeler
Bu rapor, Türk Medeni Usul Hukukunda ıslah kurumunun delil sunumuyla olan karmaşık ilişkisini, Yargıtay içtihatları ve HMK hükümleri ışığında derinlemesine incelemiştir.
Temel Bulguların Özeti ve Mevcut Durum
Islah, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına getirilen tek seferlik ve önemli bir istisna olarak, tarafların usuli hatalarını düzeltmelerine ve yeni vakıaları davaya dahil etmelerine olanak tanımaktadır. Yargıtay, ıslah yoluyla önceden bildirilmiş ancak sunulmamış delillerin ibrazını kabul ederken, daha önce hiç bildirilmemiş tamamen yeni delillerin sunulmasına genellikle izin vermemektedir. HMK 145, kusurdan kaynaklanmayan veya yargılamayı geciktirmeyen geç delil sunumları için ayrı bir esneklik sağlamaktadır. Ancak, tanık listeleri gibi belirli delil türlerinde, özellikle yeni vakıaların ispatı amacıyla yeni tanık bildirilip bildirilemeyeceği hususunda Yargıtay daireleri arasında farklı yorumlar devam etmektedir. En kritik bulgulardan biri ise, 2016 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı ile bozmadan sonra ıslah yasağının kesinleşmiş olmasıdır. Bu durum, usul ekonomisi ve yargılamanın kesinliği lehine bir tercih olarak yorumlanabilirken, adil yargılanma hakkı açısından bazı tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Genel olarak, sistem, adil yargılanma hakkını korurken, usul disiplini ve yargılamanın hızını dengelemeye çalışmaktadır.
Uygulayıcılar İçin Tavsiyeler
- Titiz Başlangıç Dilekçeleri: Dava veya cevap dilekçeleri hazırlanırken, tüm olası iddia, savunma ve delillerin eksiksiz bir şekilde belirtilmesi büyük önem taşımaktadır. Fiziken mevcut olmayan belgeler dahi, ileride sunulabilmesi için dilekçelerde açıkça dayanılmalıdır.
- Islahın Stratejik ve Tek Seferlik Kullanımı: Islah hakkı, davanın seyrini değiştirebilecek güçlü bir araçtır, ancak yalnızca bir kez kullanılabilir. Bu nedenle, tüm gerekli değişikliklerin ve delil bildirimlerinin tek bir ıslah dilekçesinde toplanması ve zamanlamanın tahkikat aşamasının sonuna kadar dikkatle planlanması gerekmektedir.
- Kesin Sürelere Mutlak Uyum: Islah beyanından sonra ortaya çıkan bir haftalık kesin sürelere (yeni dilekçe sunumu, gider ödemesi vb.) harfiyen uyulması zorunludur. Bu sürelerin kaçırılması, ıslahın geçersiz sayılmasına ve hakkın kaybedilmesine yol açacaktır.
- Delil Türleri Arasındaki Farkların Anlaşılması: Özellikle tanık listeleri konusundaki çelişkili içtihatlar göz önünde bulundurularak, delil türlerinin ıslah ile ilişkisi dikkatle analiz edilmelidir. Gerektiğinde HMK 145’in koşulları değerlendirilerek delil sunumu için alternatif yollar aranmalıdır.
- Bozmadan Sonra Islah Yasağının Akılda Tutulması: Yargıtay’ın bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı kuralı, davanın ilk derece mahkemesi aşamasında azami özenin gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu kural, davanın sonraki aşamalarında ortaya çıkabilecek düzeltme ihtiyaçları için önemli bir kısıtlayıcıdır.
- Uzman Danışmanlığı: Özellikle karmaşık hukuki uyuşmazlıklarda veya önemli usuli değişiklikler söz konusu olduğunda, medeni usul hukuku alanında uzman bir avukattan danışmanlık almak, olası hak kayıplarının önüne geçmek ve en uygun stratejiyi belirlemek açısından kritik öneme sahiptir.
Mevzuatın Netleştirilebileceği Alanlar
- Tanık Listesi Konusundaki Çelişkinin Giderilmesi: HMK 240/2 ile ıslah yoluyla yeni vakıalar için tanık bildirilmesi arasındaki mevcut içtihat çelişkisi, yargılamada belirsizlik yaratmaktadır. Bu konuda yasa koyucu tarafından yapılacak açık bir düzenleme, uygulamada yeknesaklığı sağlayacak ve hukuk güvenliğini artıracaktır.
- Bozmadan Sonra Islah İmkanının Değerlendirilmesi: 2016 İBK ile kesinleşen bozmadan sonra ıslah yasağı, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı bağlamında tartışılmaya devam etmektedir. Yasa koyucu, bu yasağın istisnalarını veya belirli koşullar altında bozmadan sonra ıslah imkanını yeniden düzenleyerek, yargılamanın daha esnek ve hakkaniyete uygun ilerlemesini sağlayabilir. Bu tür bir düzenleme, yargılamanın uzamasını engelleme endişeleri ile tarafların hak arama özgürlüğü arasındaki dengeyi yeniden kurmaya yardımcı olabilir.