Tem 13, 2021
524 Görüntüleme

Gerekçeli Karar Hakkı, Hüküm ve Gerekçenin Uygun Olması 24538

Yazan
banner

Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda başvurucu şirketin, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.


TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ AYDIN GÖRKEM KIRTASİYE TEM. İNŞ. ELK. TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/24538)

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu şirketin iddialarının özü, dava dilekçesinde ihalenin feshi sebebi olarak ileri sürdüğü gerekçelerin Mahkeme kararında karşılanmamış olmasına yönelik olması sebebiyle başvuru, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa’nın 36. maddesine “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan makamın yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

Başvuruya konu somut olayda başvurucu şirket tarafından ihalenin feshi talebiyle dava açılmıştır. Dava dilekçesinde icra emri ve kıymet takdiri raporunun usulsüz tebliğ edildiği, ipotek akit tablosu sunulmadan takip başlatıldığı, satış ilanının usulüne uygun yapılmadığı ve alıcının taşınmazın özelliklerinden tam olarak bilgilendirilmediği ileri sürülmüştür. Mahkeme 10/9/2015 tarihli kararıyla satış ilanının başvurucuya usulüne uygun tebliğ edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne ve ihalenin feshine karar vermişse de anılan karar Daire tarafından 18/2/2016 tarihinde başvurucunun satış ilanının kendisine usulüne uygun tebliğ dilmediğine ilişkin bir şikâyetinin bulunmadığı belirtilerek bozulmuştur. Bozma kararı üzerine yapılan yeniden yargılama sonunda Mahkemenin 2/2/2017 tarihli kararında başvurucunun dava dilekçesinde yer alan şikâyetleri belirtilmiş ve olaya ilişkin süreç özetlenmiştir.

Söz konusu kararda icra emri ve kıymet takdiri raporunun 5/5/2014 tarihinde, satış ilanının ise 1/9/2914 tarihinde başvurucu şirkete tebliğ edildiği belirtilmiştir. Başvurucu şirketin satış ilanının kendisine usulsüz tebliğ edildiğine yönelik bir şikâyetinin olmaması sebebiyle bu tarihte icra takibinden ve kıymet takdiri raporundan haberdar olduğu, satışa hazırlık işlemleri olarak değerlendirilen bu itirazların süresi içerisinde yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Mahkeme karar gerekçesinde başvurucu şirketin ipotek akit tablosunun takip dosyasında bulunmadığına yönelik iddiası bakımından ise ipotek akit tablosunun icra dosyası kapsamında bulunduğunu belirtmiş, anılan hususun ihalenin feshi sebebi olmadığının da altı çizilmiştir.

Yargıtay içtihatlarında ihalenin feshi sebeplerinin 2004 sayılı Kanun’da sınırlı bir şekilde sayılmadığı fakat içtihat ve doktrinde fesih sebeplerine ilişkin çerçevenin belirlendiği ifade edilmiştir. İhalenin feshine yönelik açılan davalarda mahkemelerin de bu anılan çerçevede değerlendirme yapacağı kuşkusuzdur. Mahkemenin davanın reddine ilişkin karar gerekçesinde başvurucu şirketin esasa etki edebilecek iddiaları karşılandıktan sonra başvurucu şirketin dayandığı fiilî ve maddi olguların varlığının objektif, kesin, belirli deliller ile kanıtlanamadığı ve takip dosyası içeriğine göre ihaleyi hazırlık ve ihale işleminde usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir.

Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda başvurucu şirketin, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.


gerekçeli karar hakkı aym gerekçeli karar hakkı aym aym dava aym dava aym avukat aym avukat anayasa mahkemesi bireysel başvuru anayasa mahkemesi bireysel başvuru  bireysel başvuru avukat bireysel başvuru avukat anayasa mahkemesi bireysel başvuru ankara anayasa mahkemesi bireysel başvuru ankara ankara aym dava ankara aym dava ankara aym avukat ankara aym avukat ankara bireysel başvuru avukat ankara bireysel başvuru avukat  anayasa gerekçeli karar hakkı anayasa gerekçeli karar hakkı


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz