Haz 28, 2024
96 Görüntüleme

FSEK M. 1 Kanunun Amacı

Yazan
banner

6769 FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU(FSEK) MADDE 1

Amaç (2)
Madde 1 – (Değişik: 21/2/2001 -4630/1 md.)
Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan
icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve
radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.


1. Kanunun Amacı:

Bu maddenin amacı, yaratıcı ve sanatsal faaliyetlerde bulunan çeşitli kişilerin ve kuruluşların eserleri üzerindeki haklarını düzenlemek ve korumaktır.

Bu, aşağıdaki grupları içerir:

  • Eser Sahipleri: Fikir ve sanat eserlerini meydana getiren kişiler.
  • İcracı Sanatçılar: Bu eserleri icra eden veya yorumlayan sanatçılar.
  • Fonogram Yapımcıları: Seslerin ilk tespitini yapan yapımcılar.
  • Film Yapımcıları: Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcılar.
  • Radyo-Televizyon Kuruluşları: Yayın kuruluşları.

2. Manevi ve Mali Haklar:

Kanun, eser sahipleri ve diğer ilgili kişilerin hem manevi hem de mali haklarını koruma altına almayı amaçlar.

  • Manevi Haklar: Eser sahiplerinin eser üzerindeki kişisel haklarını ifade eder. Bu haklar, eserin tanınması, eserin tahrif edilmemesi ve eserin itibarı gibi konuları kapsar. Eser sahibi, eserinin kendi adıyla tanıtılmasını ve kullanılmasını talep edebilir ve eserin, itibarına zarar vermemesi için değiştirilmemesini isteyebilir.
  • Mali Haklar: Eserin ekonomik kullanımıyla ilgili haklardır. Eser sahibi, eserinin çoğaltılması, yayılması, sergilenmesi ve dijital ortamlarda kullanılması gibi konularda ekonomik fayda elde etme hakkına sahiptir. Bu haklar, eser sahibinin eserden maddi kazanç sağlamasını garanti altına alır.

3. Yararlanma Şartları ve Düzenlemeler:

Kanun, eserlerden nasıl yararlanılacağını ve bu yararlanmanın hangi şartlar altında gerçekleşeceğini düzenler. Bu, eserlerin nasıl kullanılabileceği, kopyalanabileceği, dağıtılabileceği ve halka sunulabileceği gibi konuları içerir. Böylece eser sahipleri ve kullanıcılar arasındaki ilişkilerde adil bir denge sağlanmış olur.

4. Esas ve Usullere Aykırı Yararlanma ve Yaptırımlar:

Kanun, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma durumunda uygulanacak yaptırımları belirler. Bu, eser sahiplerinin haklarının ihlal edilmesi durumunda hukuki koruma sağlar. Yasaya aykırı olarak eserlerin kullanılması, kopyalanması veya dağıtılması durumunda uygulanacak cezai ve hukuki yaptırımlar kanunda açıkça belirtilmiştir.

Yorum

Bu madde, Türkiye’deki fikri mülkiyet haklarının korunması ve düzenlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yaratıcı çalışmaların ve sanat eserlerinin ekonomik değerinin korunması, yaratıcı kişilerin ve kuruluşların motive edilmesi için kritik bir rol oynar. Kanun, eser sahiplerinin haklarını güvence altına alarak, onların emeklerinin karşılığını almalarını ve eserlerinin izinsiz kullanımının önlenmesini sağlar. Bu da yaratıcı sektörlerin gelişimine katkıda bulunur ve genel olarak kültürel zenginliğin artmasına yardımcı olur.

Eser sahiplerinin manevi ve mali haklarını koruma altına almak, aynı zamanda bu eserlerin daha geniş kitleler tarafından adil bir şekilde kullanılmasını da sağlar. Bu denge, yaratıcı çalışmaların hem yaratıcılarına hem de topluma fayda sağlaması açısından hayati bir öneme sahiptir.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E. 2022/11-624 K. 2023/849 T. 20.9.2023

1. Fikir ve sanat eserleri hukukunun en önemli kavramı eserdir. Bir fikrî çalışmanın, fikir ürününün korunabilmesi için, onun teknik anlamda eser niteliğini taşıması gerekir. Hangi fikir ürünlerinin eser olarak kabul edileceği 5846 Sayılı Kanun’a göre belirlenir. 5846 Sayılı Kanun’un 1. maddesinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan ve aşağıdaki hükümler uyarınca ilim ve edebiyat, musikî, güzel sanatlar veya sinema eserleri sayılan her nevî fikir ve sanat mahsulüdür” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, bir fikir ürününün eser olarak vasıflandırılabilmesi için, iki unsurun bulunması gerekir. Bunlar, fikrî çalışmasının sahibinin özelliğini taşıması ve Kanun’da sayılan eser türlerinden olmasıdır.

2. Hemen belirtilmesi gerekir ki, fikrî bir çalışma, ancak dış dünyaya aksettirildiği ve üçüncü kişilerin duyularına hitap edecek niteliğe büründüğü takdirde eser niteliğini kazanabilir. Başka bir deyişle insanın düşünceleri değil, bunların dış âleme yansıdığı biçim eser olarak koruma altındadır. Ayrıca eser bir bütün olarak himaye görür; yoksa eserde yer alan veya eserde ifadesini bulan her türlü münferit fikir veya düşünce ayrı ayrı korumaya konu olamayacağı gibi, kural olarak bütünlük arz etmeyen fikir ürünleri de eser olarak nitelendirilemezler.

3. Mimari projeler bir yandan 5846 Sayılı Kanun’un 2. maddesinde ilim ve edebiyat eserlerinin alt grupları arasında, diğer yandan aynı Kanun’un 4. maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. 5846 Sayılı Kanun’un 2/1-3 maddesine göre “Bediî vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmî mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, plânlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimarî maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri” ilim ve edebiyat eseri olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi, yalnız mimariyle ilgili olan değil, sahibinin özelliğini taşımak kaydıyla her nevi plan, proje, kroki, tasarım, maket ve benzerleri eser olarak Kanun tarafından himaye edilmektedir. Bunların himaye edilmesi için, öncelikle sahibinin özelliğini taşıyor olmaları gerekir. Ayrıca sayılan eser türlerinin estetik ( bediî ) nitelikte olması gerekmez.

4. Estetik nitelik taşıyan proje ve benzerleri ilim ve edebiyat eseri olarak değil, 5846 Sayılı Kanun’un 4. maddesi gereğince güzel sanat eseri olarak korunurlar. Özellikle mimarlık eserleri 5846 Sayılı Kanun’un 4. maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. Öyleyse bir mimari proje, Kanun’da koruma altına alınan pek çok eser türünden farklı olarak, estetik özellik taşısa da taşımasa da himaye görmektedir. Zira bir mimari proje, estetik özellik taşısın veya taşımasın, eser olması sıfatıyla koruma altındadır.

5. 5846 Sayılı Kanun’un 2/1-3 maddesinde mimarlık projesi kavramına yer verilmiş; ancak mimarlık projesinin tanımı yapılmamıştır. Yine 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda ve 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanunda da mimarlık projesinin tanımı yer almamaktadır. Bununla birlikte mimarlık projesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulunun 28.12.2011 tarihli ve 42/31 Sayılı kararıyla kabul edilen Mimarlık Hizmetleri Şartnamesi ve En Az Bedel Tarifesinde mimarlık tasarım ve proje türleri, hazırlık ve ön etüt çalışması, avan ( ön ) proje, kesin proje ve uygulama projesi olarak tasnif edilmiş ve tanımlanmıştır.

6. Özellikle avan ( ön ) proje; gerçekleştirilecek bir yapı konusundaki ilk düşüncelerin plan, kesit ve görünüşlerle belirtildiği öneri projesidir. Avan ( ön ) proje aynı konunun ayrı birkaç çözümünü göstermek üzere birden çok proje hâlinde düzenlenebilir. Örneğin mimari yarışma projeleri genellikle avan ( ön ) proje niteliğindedir. Avan ( ön ) projede plan kesit ve cephelerde insan, ağaç taşıt gibi öğeler gösterilebilir ve renklendirme kullanılabilir. Ayrıca boyut olarak genellikle yapı kütlelerinin dış ölçüleri yazılır ( … Hasol, Mimarlık Sözlüğü, İstanbul 2016, s. 30 ). Bu itibarla avan ( ön ) proje, 5846 Sayılı Kanun’un 2/1-3 maddesinde zikredilen mimarlık projesi kapsamında bir fikrî üründür ve sahibinin hususiyetini taşıması kaydıyla 5846 Sayılı Kanun anlamında eser niteliğindedir.

7. 5846 Sayılı Kanun anlamında eser sayılan fikir ürünleri üzerindeki hak, telif hakkı olarak anılmaktadır. Telif hakkına, kural olarak, eseri kim meydana getirmişse o sahip olur. Bu bakımdan eseri meydana getiren kişinin yaşının küçüklüğü, aklî melekelerindeki yetersizlik ve benzer sebeplerin önemi bulunmamaktadır. Örneğin mimarî projeyi çizen, onu meydana getiren kişi, sadece mimarî eseri vücuda getirmekle eser sahibi olur ve eser sahibi olması dolayısıyla telif hakkının ve telif hakkından … yetkilerin sahibi olur. Başka bir deyişle telif hakkına sahip olabilmek için, sadece eserin meydana getirilmesi yeterlidir. Yoksa eserin herhangi bir sicile tesciline veya herhangi bir makama tevdiine gerek yoktur. Bununla birlikte mimarî projenin uygulanabilmesi için, mimarlar odasının ve belediyenin onayı gerektiği akla gelebilir. Gerçekten bu işlemler yapılmadığı sürece mimari projenin tatbik edilmesi mümkün değildir. Fakat bu işlemler eser vasfının kazanılmasıyla ilgili olmayan, birtakım idari işlemler niteliğinde olup bu işlemler yapılmadan da fikri çalışma eser olarak korunmaktadır.

8. Telif hukuku kapsamında mimari projelerin sahibinin hususiyetini taşıyıp taşımadığı hususunun tespiti teknik bir konu olduğundan öncelikle bu durumun teknik bilirkişilerce yapılması gerekmektedir. Teknik bilirkişilerce tespit edilen durumlar mimari projenin özelliğine göre yukarıda bahsedilen hususlar da gözetilerek hâkim tarafından yorumlanacaktır. Bu itibarla mimari proje, sahibinin hususiyetini taşıması kaydıyla 5846 Sayılı Kanun anlamında eser niteliğindedir.

9. 6100 Sayılı Kanun’un “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266/1 maddesi; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” düzenlemesini içermektedir. Aynı Kanun’un “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/2 maddesinde ise; “Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir” hükmüne yer verilmiş ve 282. madde ile de hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir.

10. Öte yandan 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 Sayılı Kanun’un 3/3 maddesiyle “Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” şeklinde 6100 Sayılı Kanun’un 266/1 maddesine benzer bir düzenleme getirilmiştir.

11. Görüldüğü üzere hem 6100 Sayılı Kanun hem de 6754 Sayılı Kanun gereğince çözümü için hukuki bilginin yeterli olduğu uyuşmazlık konularında bilirkişiye başvurulamayacaktır. Zira hukuki konular, anlaşılabilmesi için hâkimin bilemeyeceği özel ve teknik bilgiye ihtiyaç duyulan konular değildir. Bilirkişi, davadaki hukuki meselede değil, maddi meselede görüşüne başvurulan kişidir.

12. Bununla birlikte çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabilecektir. Ancak, mahkemenin bilirkişi raporunu noksan ve müphem bulmadığı ( tam ve açık bulduğu ), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanması mümkün olduğu hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü C. III, İstanbul 2001, s. 2761 ).

13. Bu itibarla çözümü için hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilginin yeterli olduğu uyuşmazlık konularında bilirkişiye başvurulamayacaktır. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiden anlaşılması gereken ise sadece kanunlarda hangi bilgilerin düzenlendiği bilgisi değil, gerektiğinde içtihatta bulunarak hâkimin hukuk yaratma fonksiyonunu icra etmeye yeterli teorik ve pratik hukuk bilgisini ve karar verebilme becerisini ifade etmektedir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuk bilgisi objektif olarak değerlendirilmeli, teknik bir hususta mahkeme hâkiminin şahsen uzman olması, bu konunun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgi olarak kabul edilmemelidir.

14. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirket ile dava dışı … … Yapı İnş. ve Doğ. San. Ltd. Şti. arasında Rize ilinde inşa edilecek binanın başta mimari avan projesi olmak üzere, uygulama, statik, elektrik, makine, peyzaj projeleri ile zemin etüdlerinin yapılarak teslimi konusunda sözleşme yapıldığı, davacı şirket tarafından hazırlanan ön projenin Rize Belediyesi İmar Müdürlüğüne sunulduğu, bilahare anılan Belediye tarafından istenilen eksiklikler de tamamlanarak ön proje onayının alındığı, sonrasında uygulama projelerinin hazırlanarak yapı denetim şirketi aracılığıyla Belediyeye sunulduğu, ancak mal sahibinin talebi üzerine ön onay mimari avan projenin 27.10.2016 tarihinde iade edildiği, 27.12.2016 tarihinde yapı denetim şirketi tarafından proje müellifi değişikliği nedeniyle mevcut müellifin ( … … … ) sistemden düşürüldüğü, 13.03.2017 tarihinde ise müellifi davalı … gözüken mimari proje için ruhsat alındığı anlaşılmıştır.

15. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temeli, daha önce davacı şirkette çalışan davalı … tarafından Belediyeye sunulan mimari projenin, davacı şirket ( … … … ) tarafından hazırlanarak Belediyeye sunulan mimari proje ile aynı olup olmadığı ve bu projeden intihal suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı hususuna ilişkindir.

16. Mimari projelerde hususiyet daha çok binanın görünen yüzünü ve genel şeklini ortaya koyan avan ( ön ) projelerin şekil ve muhtevasında ortaya çıkar. Bir mimari projenin sahibinin hususiyetini taşıması bir başkası tarafından meydana getirilseydi bu projenin aynı şekilde yapılıp yapılmayacağında gizlidir. Başka bir deyişle aynı alan için birden fazla mimarın hepsinin aynı projeyi çizecek olması hâlinde ortada sahibinin hususiyetini yansıtan bir eserden ve 5846 Sayılı Kanun anlamında bir eser korumasından söz edilemeyecek, şartları varsa iş ürünlerinin taklidi manasında haksız rekabet koruması gündeme gelebilecektir. Şayet her bir mimarın aynı alana farklı farklı proje çizmeleri söz konusu ise bu defa hususiyetten, yani herkes tarafından vücuda getirilemeyen yaratıcı düşünceden ve 5846 Sayılı Kanun anlamında eser korumasından söz etmek gerekecektir. Önceki eserden bağımsız bir mimari projeden bahsedebilmek için, sonraki müellifin kendi fikri emek ve çabasıyla öncekinden bağımsızlaşacak ölçüde yeni yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarması gerekir. Nitekim önceki eser temel alınarak kapı, pencere yükseklikleri, daire, oda ve balkon ölçü ve sayılarındaki oynamalar, tek başına sonraki eseri bağımsız ve farklı bir eser hâline getirmez.

17. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda; gerek bina sınırları, kat planlarındaki tasarım şekli, mekanların konumları, büyüklükleri, aks aralıkları, gerekse çizim tekniği ve kalem kalınlıkları, proje aks ve ölçü tekniği, tefrişlerin biçimi, pencere büyüklükleri birlikte değerlendirilerek her iki mimari projenin birbirinden farklı projeler olduğu, birebir benzerlik bulunmadığı kanaati bildirilmiştir. Bilirkişi raporunda; binanın kapladığı toplam alanlar ile binada bulunan sığınak, makine dairesi, mescit ( bay-bayan ), mesken büyüklükleri ile mesken sayısı ve yerleri itibariyle birebir benzerlik olduğu belirtilmesine rağmen her iki mimari proje arasında yukarıdaki kıstaslar doğrultusunda bir değerlendirme yapılmamıştır. İlk derece mahkemesince davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazları değerlendirilmeden bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

18. Bölge Adliye Mahkemesi ise heyette yer alan başkan ve üyeler tarafından dava konusu her iki projenin açılıp yan yana getirilmek suretiyle benzer ve ortak unsurlarının tek tek değerlendirme yapıldığı, nihayetinde bilirkişi raporunda belirtilen hususlara itibar edilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi ile aynı sonuca ulaşmıştır.

19. Yukarıda belirtildiği üzere, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuk bilgisi objektif olarak değerlendirilmeli, teknik bir hususta mahkeme hâkiminin şahsen uzman olsa dahi bu konunun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgi olarak kabul edilmemelidir.

Zira hâkimlerin şahsen uzman olsalar dahi ulaştıkları sonuçlarda, yukarıda bahsedilen hususlar açık bir şekilde tartışılmadığından Yargıtay denetimine de açık ve eksiksiz bir değerlendirme söz konusu değildir.

Bu durumda, somut uyuşmazlığın mahkeme ihtisas mahkemesi olsa dahi, hâkimin hukuki bilgisi ile çözümünün mümkün olmadığı, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği gözetilerek teknik bilirkişi görüşü alınmak suretiyle öncelikle davacı tarafa ait projenin eser niteliğinde olup olmadığı, eser niteliğine sahip olması hâlinde sonraki projenin elektronik ortamda çizim programlarında önceki proje üzerinde kolaylıkla yapılabilecek şekilde değişikler olup olmadığı, sonraki eserin bağımsız eser sayılabilecek ölçüde özgünlüğe ulaşıp ulaşmadığı hususlarının tespiti ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.

20. O hâlde bölge adliye mahkemesince davacı tarafın mali hak sahibi olduğu projelerin hangi noktalarda özgün olduğu kendilerinden sorularak, bir mimar, bir iç mimar ve bir fikri mülkiyet ( eser ) alanında uzmandan oluşan bilirkişi heyetinden yukarıdaki kıstaslar doğrultusunda davacı tarafın önceki rapora itirazlarının da karşılandığı hükme ve denetime uygun yeni bir bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

21. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Kanun’un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA


Sinema Eserlerinde Hak Sahipliği 11-350


İletişim Kurun


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Comments to FSEK M. 1 Kanunun Amacı