Nis 3, 2023
319 Görüntüleme

Sinema Eserlerinde Hak Sahipliği 11-350

Yazan
banner

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda(FSEK) eser türlerinden biri de uyuşmazlık konusunun merkezindeki sinema eserleridir.

Sinema eserleri FSEK m. 5’te; “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanımlama ile sinema eserlerinin sahip olduğu unsurlar, geçmişten günümüze ulaşmış teknik ve kültürel gelişimine uyumlu şekilde belirlenmiştir.

Gerçekten de geçmişte ve günümüzde sinema eserleri, yaptıkları katkılar birbirlerinden tamamen farklı usullerde ve değerlerde olan bir çok kimsenin çalışmalarıyla ortaya çıkan ve bu itibarla son derece sofistike bir fikir ve sanat ürünüdürler.

Başka bir anlatımla sinema eserleri, çeşitli çalışmalar ve performansların kaynaştığı karmaşık nitelikte bir tür sanat eseridir.

Ayrıca yapım tekniklerindeki gelişen teknoloji karşısında yapılan değişiklikler ve sinema eserlerinin ortaya çıkarılmalarında izlenen usul ve tekniklerin farklılaşması, sinema eserlerinin niteliklerinin daha karmaşık bir hâle bürünmelerinde etkili olmuştur.

Bu sebeple sinema eserlerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda bu eserlerin karmaşık nitelikteki yapıları göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılması önem arz eder. (Öztan, Fırat: Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara 2008, s. 145, 147; Tekinalp, Ünal: Fikrî Mülkiyet Hukuku, … 2012, s. 126, 127).


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2020/11-350 K. 2022/1638 T. 1.12.2022

Sinema eserlerinde eser sahipleri, FSEK m. 8/III’te ; “Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasındadır.” şeklinde sayılmıştır.

Hükmün düzenlenmesinde, sinema eserlerinin meydana getirilmesi sırasındaki faaliyetlerin ve sinema eserlerinin karmaşık yapıları göz önüne alınarak eser sahipliği belirlenmiş olup sinema eserinin ortaya çıkarılmasındaki katkıları nedeniyle yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, ayrıca canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde animatör de eserin birlikte sahibi olarak tanımlanmışlardır.

Günümüzde sinema eserleri üzerinde birlikte eser sahipliği mevcuttur. Zira FSEK m. 8/III. maddesinde eser sahibi olarak sayılan kişilerin ayrı ayrı ve eser niteliği taşıyabilen fikri çabalarının hususiyetlerinin birleşimi, sinema eserinin hususiyetini ortaya çıkarmaktadır (Yavuz, Levent/Alıca, Türkay/Merdivan, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, Ankara 2014, C. I, s. 200).

Ancak sinema eserlerindeki eser sahipliğine dair bu durum, FSEK’in yürürlüğe girdiği 1952 tarihi itibariyle günümüzdeki mevcut düzenlemeden farklıdır. FSEK m. 8.hükmümün günümüze kadar yapılan değişiklikler öncesindeki ilk halinde “Bir sinema eserinin sahibi onu imâl ettirendir.” şeklindeki düzenleme ile sinema eserini imal ettiren yapımcı, tek başına eser sahibi olarak kabul edilmiş, aynı Kanunun o dönemdeki 29. maddesi gereğince de koruma süresi yirmi yıl olarak belirlenmiş iken 12.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değiştirilen FSEK m.8. ile yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarı eserin birlikte sahibi olarak belirlenmiş, 4110 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile değiştirilen FSEK m. 29. ile de sinema eserleri için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren yetmiş yıla çıkarılmıştır.

4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında yapımcı, ancak eserin sahipleriyle yapacağı sözleşmeye göre malî hakları kullanabilecektir. Bununla birlikte 4110 sayılı Kanun ile FSEK’e eklenen ek madde 2 hükmüne göre yetmiş yıllık koruma süresinin, 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra alenileşen eserlere, yine sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümlerin de bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda 12.06.1995 tarihinden önce yapımına başlanan sinema eserlerinde eseri imal ettiren yapımcı, eser sahibi olarak aleniyet tarihinden itibaren yirmi yıl süre ile koruma altına alınmıştır.

Bu değişikliği müteakip 21.02.2001 tarihli ve 4630 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile yapılan değişiklik sonrasında ise FSEK m. 8.  bugünkü hâlini almış olup mevcut durum itibariyle sinema eserlerinde yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı ile canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde animatör de birlikte eser sahibi olarak kabul edilmektedir.

Dolayısıyla günümüzde, eser üzerindeki manevi ve mali haklar bu kişilere ait olacaktır. Bunun yanında  FSEK m. 18 ile 12.06.1995 tarihinden önce eser sahibi sayılan yapımcının, ancak eser sahibiyle yapacağı sözleşmeye göre eser üzerindeki mali hakları kullanabileceği kabul edilmiştir.

4630 sayılı Kanun’un 35. maddesiyle değiştirilen ve güncel hâlini alan FSEK’in ek madde 2 hükmü gereğince yetmiş yıllık koruma süresi 12.06.1995 tarihinden önce yapımına başlanan sinema eserleri de dâhil olmak üzere gerçek kişilerin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren yetmiş yıl, tüzel kişiler için ise aleniyet tarihinden itibaren yetmiş yıl olarak belirlenmiştir.

Bu bağlamda ayrıca, 4630 sayılı Kanun’un 36-b maddesi ile sinema eserlerinin koruma süresinin aleniyet tarihinden itibaren yetmiş yıl olduğunu belirtilen FSEK m.  29. yürürlükten kaldırılarak mevcut duruma göre sinema eser sahibinin gerçek kişi olması durumunda koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren yetmiş yıl, eser sahibinin tüzel kişi olması durumunda ise aleniyetten itibaren yetmiş yıl olarak belirlenmiştir (FSEK m. 27).

Öte yandan FSEK’in ek 2. maddesinin son fıkrası; “Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12/6/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” hükmünü haiz olup buna göre 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden önce yapımına başlanan sinema eserlerini imal ettiren bir yapımcı, mevcut durumda tek başına eser sahibi olarak kabul edilecek ve eser sahipliği yetmiş yıl süre ile koruma altında olacaktır.

Bu bağlamda FSEK ek madde 2 hükmü ile aynı Kanunun 8/III. maddesinde sinema eserinde eser sahibi olarak sayılan kimselerden yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarı ancak 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerinde eser sahipliğinden kaynaklanan tüm haklara sahip olabileceklerdir (Anayasa Mahkemesinin 29.12.2011 tarihli ve 2010/73 E., 2011/176 K. sayılı kararı).

Başka bir ifadeyle 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilen sinema eserlerinde eseri imal ettiren yapımcı, eser sahibi olarak kalmaya devam edecektir. Önemle belirtilmelidir ki; FSEK’in ek 2. maddesinin son fıkrasında yer alan bu hüküm, sadece sinema eser sahipliğiyle ilgili olarak ihdas edilmiş bir hüküm olup bu sinema eserlerinde rol alan icracı sanatçıların hakları bakımından herhangi bir kısıtlama içermemektedir (Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, s. 2889).

Sinema eseri sahipleri, FSEK kapsamında sahip oldukları mutlak ve inhisarı nitelikteki mali ve manevi hakları tek başına kullanma ve herkese karşı ileri sürebilme yetkisine sahiptirler. Bununla birlikte FSEK hükümleriyle eser sahiplerine tanınan ve korunan haklar yanında eserler ile yakın ilişki içerisinde olup bu haklarla bağlantılı olan ve tek başına Kanun’un tanımladığı şekilde bir eser niteliğinde olmamakla birlikte belirli fikri performansların da koruma altına alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Bilhassa eseri yorumlayıp icra ederek eserin topluma mal olmasını sağlayan “icracı sanatçıların”, eserle ilgili sözlü ya da sözsüz tüm seslerin ilk tespitini yapan “fonogram yapımcısının”, bu eserin yaygın olarak kitlelere ulaşmasını sağlayacak ses ve görüntü tespit ve tekrarına yarayan araç ve gereçleri imal eden “radyo ve televizyon yapımcılarının” ve nihayetinde “film yapımcılarının” da fikri faaliyetlerinin kanunen korunması gerekliliği uluslararası alanda da tartışılarak bir takım anlaşmalara konu olmuştur. Bu gelişmelerde icracı sanatçıların, fonogram ve görüntü kaydı yapımcıları ile radyo-televizyon kuruluşlarının, sinema eserlerine yapmış oldukları eser niteliğini haiz olmayan fikri katkılarının önemi göz önüne alınarak belirli düzenlemeler yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. (Öztan, s. 704; Tekinalp, s. 270)

Gerçekten de FSEK kapsamında koruma atına alınan eserleri topluma ulaştırılarak yaygılaştırılmasına katkıda bulunan, başka bir ifade şekline taşıyarak yansıtan, sanatkârane bir performans ile icranın ortaya konulmasındaki fikri çabası sonucu bireyler ile eser arasında bağlantının kapsamını genişleten ve toplumun kültür ve sanat eserlerine ulaşmadaki ihtiyaçlarını karşılama fonksiyonunu ifa eden kimselerin bu faaliyetlerinin devamı, ancak belirli ölçülerde korunmalarına bağlıdır. (Tekinalp, s. 270; Öztan, s. 706, 707; Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, s. 2474).

Bu gereklilikten hareketle fikri performansları çerçevesinde esere yapmış oldukları katkılar nedeniyle önem arz eden bu çabalar da FSEK’in 80. maddesinde “Eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklar” başlığı altındaki düzenlemeler ile koruma altına alınmıştır. Zira eser üzerinde fikri çaba göstermekle birlikte hususiyet taşıyan yeni bir eser ortaya konulmamasına rağmen eserin topluma ulaşmasında aracı olduklarından dolayı bağlantılı hak sahiplerinin korunması, fikri hukuk sınırları içerisindedir (Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, s. 2474).

Eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklar (bağlantılı haklar), hukukumuzda ilk defa “komşu hak” kavramı adı altında 4110 sayılı Kanun ile değiştirilen FSEK m. 80, 81 ve 82’de düzenlenmiştir. Anılan değişiklikler ile eser sahibi sayılmayan icracı sanatçılar, fonogram yapımcıları ve bunların tespitleri ile radyo ve televizyon kurumları ve onların yayın ve programlarına bir takım haklar tanınmış, hukuki koruma tesis edilmiştir.

Sonrasında ise 4630 sayılı Kanun ve 03.03.2004 tarihli ve 5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun (5101 sayılı Kanun) ile yapılan değişiklikler sonrasında bağlantılı haklar, FSEK’in 80, 81 ve 82. maddelerinin “Eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklar ve tecavüzün önlenmesi” başlığı altında yeniden düzenlenerek güncel hâlini almıştır.

Bağlantılı haklar, FSEK’in 1/B maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi uyarınca “Eser sahibinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla komşu hak sahipleri ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcılarının sahip oldukları hakları”, komşu haklar ise aynı maddenin (k) bendi uyarınca “Eser sahibinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla ve eser sahibinin izniyle bir eseri özgün bir biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçıların, bir icra ürünü olan veya sair sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcıları ile radyo-televizyon kuruluşlarının sahip oldukları hakları” ifade etmektedir.

Bağlantılı haklar, komşu hakları da içeren bir üst kavramdır. FSEK’in 80. maddesinde hüküm altına alınan bağlantılı haklar, iki grup hakkı ifade edecek bir sistematik içerisinde düzenleme altına alınmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 120, 121).

Bu doğrultuda bağlantılı haklar ve hak sahipleri, FSEK’te sınırlı sayıda düzenlenmiş olup yorum yahut örnekseme yoluyla yeni bir bağlantılı hak grubu veya hak sahipliği oluşturulması mümkün değildir.

Bağlantılı haklar başlığı altında düzenlenen ilk grup komşu haklar (FSEK m. 80/I-1), ikinci grup ise filmlerin ilk tespitlerini gerçekleştiren film yapımcılarının haklarından ibarettir (FSEK m. 80/I-2).

Komşu haklar ise madde içerisinde üç ayrı başlık altında incelenmiş olup FSEK’in 80/I-1-A maddesinde icracı sanatçılar ve hakları, 80/I-1-B maddesinde fonogram yapımcıları ve hakları ve 80/I-1-C maddesinde radyo ve televizyon kuruluşları ile bu kuruluşlara ait haklar düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeler sayesinde eser sahibi ile maddede sayılan komşu hak sahipleri arasındaki ilişkiler büyük oranda açıklığa kavuşturulmuştur.

Bu aşamada belirtilmesinde yarar bulunan bir husus da FSEK’in korunan mali haklar üzerindeki sözleşme ve tasarruflarla alakalı olarak düzenlenen hükümlerinin bağlantılı haklara uygulanıp uygulanmayacağıdır. Bu kapsamda eser üzerindeki mali haklarla alakalı sözleşme ve tasarruflara ilişkin hükümler, eser sahipleri ve onların halefleri için öngörülmüş ise de; FSEK’in 48 ilâ 65. madde hükümleri bağlantılı haklar bakımından ancak bu hakların mahiyetine uygun düştüğü ölçüde kıyasen uygulama alanı bulurlar.

Zira FSEK’in 80/I-2. maddesinde “Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcısı, eser sahibinden ve icracı sanatçıdan mali hakları kullanma yetkisini devraldıktan sonra aşağıda belirtilen haklara sahiptir” şeklindeki düzenleme ile aynı fıkranın (1) numaralı bendindeki “Eser sahibinin ve icracı sanatçının izni ile yapılan tespitin, doğrudan veya dolaylı olarak çoğaltılması, dağıtılması, satılması, kiralanması ve kamuya ödünç verilmesi hususlarında izin verme veya yasaklama hakları münhasıran film yapımcısına aittir.” şeklindeki düzenlemeden hareketle FSEK’in 48 ilâ 65. maddelerinde düzenlenen mali haklara dair hükümlerin bağlantılı haklarla ve dolayısıyla komşu haklarla alakalı sözleşme ve tasarruflara, niteliğine uygun düştüğü ölçüde kıyasen uygulanabileceği kabul edilebilir. (Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, s. 2475).

Ayrıca bu hususta 16.11.1997 tarihli ve 23172 sayılı Eser Sahibinin Haklarına Komşu Haklar Yönetmeliği’nin (Komşu Haklar Yönetmeliği) 23. maddesinde de komşu hak sahiplerinin haklarının devir ve intikalinin, FSEK ile genel hükümler çerçevesinde yürütüleceği ifade edilmiştir.

Üzerinde durulması önem arz eden bağlantılı hak grubu, komşu haklardan icracı sanatçılara sağlanan haklardır. İcracı sanatçılar, eser sahibinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla ve eser sahibinin izniyle bir eseri özgün bir biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçıları ifade eder. Komşu Haklar Yönetmeliği’nin 4/1-b maddesinde de icracı sanatçılar; sanat eserleri ile folklor eserlerini düzgün biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden oyucular, ses sanatçıları, müzisyenler, dansçılar vb. diğer kişiler olarak ayrıca tanımlanmıştır.

Kanunda örnekseme yoluyla sayılan icracı sanatçıların fiillerinin hiç birinin eser vasfı bulunmamaktadır. İcracı sanatçıların bu performansları, üzerinde icranın gerçekleştiği bir esere dayanmaktadır. Bu bağlamda ortada FSEK anlamında bir eserin bulunmaması durumunda doğal olarak bir bağlantılı hak ve koruması da söz konusu olmayacaktır. İcracı sanatçının icrası; özgün bir şekilde bir edebiyat eserini okuma, bir musiki eserini seslendirme yahut müzik aleti ile çalma, bir dansı veya tiyatro oyununu oynama, bir sinema eserinde aktör olarak oynama, kukla, işaret ve ışık gibi araçlarla bir eseri oynatma, karakterleri konuşturma, animatör olarak bir eseri tanıtma veya anlatma eylemleri ile eseri bu şekillerde seslendiren, çalan, okuyan, tanıtan, anlatan ve oynayan kişilere sağladıkları sanatkârane katkılarıyla yön ve şekil verme, seslendirme ve bunun gibi fiilleri kapsar ( Tekinalp, s. 273; Yavuz/Alıca/Merdivan, C II, s. 2477).

Gerçekleştirdikleri fikri performanslar ile icracı sanatçılar, kendi yetenek ve teknik becerilerini kullanarak eseri meydana getiren eser sahibinin duygularını ifade edip somutlaştırmakta ve bunu toplumun takdirine sunmakla icra ettikleri esere bir anlamda ruh ve mana yönünden derinlik katmaktadırlar. Eser üzerindeki icraların bu etkisinin en önemli göstergelerinden biri, eserin birbirinden farklı sanatçılar tarafından gerçekleştirilen icralarının toplum nezdinde bıraktıkları etkilerinin de birbirlerinden farklı olmasıdır. (Yavuz/Alıca/Merdivan, C II, s. 2478).

Bu doğrultuda bir sinema eserindeki başrol oyuncusu da, kişisel yeteneği ile sinema eserinde gerçekleştirdiği icranın oluşturduğu etki ile eserin topluma arzındaki emeği neticesinde eser sahibinin topluma iletmek istediği duyguları somutlaştırmakta ve esere kendi icrası ile farklı bir anlam kazandırmaktadır. Bu sebepledir ki; sinema eserinde başrol oyuncusu olarak yer alan bir kimsenin eserin meydana getirilmesi sırasında gerçekleştirdiği fikri performans, FSEK kapsamında koruma altındadır.

İcracı sanatçıların eserin kitlelere iletilmesi amacıyla emek gösterip icra ettikleri bu çabalar, yine eserin hizmetinde kullanılmaktadır. Bu nedenledir ki; niteliği ve sahip olduğu unsurlar itibariyle eserden soyutlanamamakla beraber icralar, eserden bağımsız olarak FSEK kapsamında koruma altındadırlar. Bu bağlamda icracı sanatçıların hakları, eser sahibinin haklarından kaynaklanan haklar olmayıp eser sahibinin haklarından bağımsız haklardır (Tekinalp, s. 277).

Dolayısıyla korunan eser değil bizatihi bu icra faaliyetidir (Öztan, s. 710). Ancak burada önemle ve tekraren belirtilmelidir ki; icracı sanatçılar, performansları ile icra ettikleri esere estetik değer katarak kültürel ve sanatsal ortamında gelişmesine, zenginleşmesine, eserin toplumda yayılıp tanınmasına hizmet etse de esere yapılan bu katkı, sahip olduğu unsurlar itibariyle yeni bir eser meydana getirme değil, temelinde eserin halka iletilmesinden ibarettir (Yavuz/Alıca/Merdivan, C II, s. 2478).

Bağlantılı haklara dair 4110 sayılı Kanun ile ilk düzenlemenin yapıldığı 12.06.1995 tarihinden önceki dönemde icracı sanatçıların icraları sınırlı düzeyde korunmaktaydı. Buna göre bir sinema eserinde başrol olarak yer alan oyuncunun filmi imal ettiren ve eser sahibi olan yapımcıdan ancak film ve reklamlarda isminin zikredilmesini isteyebilme haklarına sahip olup bunun yanında sinema eserlerinin umuma arzı veya radyo yahut buna benzer vasıtalarla yayımı sırasında yapılan reklâm ve ilânlarda da sinema veya radyo işletmelerinden yine isminin zikredilmesini isteme hakkı mevcuttu.

Dolayısıyla 12.06.1995 tarihinden önceki dönemde bir sinema eserinde yer alan başrol oyuncusunun icrası üzerine herhangi bir mali hakkı olmadığından sinema eserinin umuma iletimi, temsili, çoğaltılması ve yayılması üzerinde herhangi yetkisi bulunmamakta, belirtilen 1952-1995 arasındaki dönemde sinema eserinin umuma iletimi, temsili, çoğaltılması ve yayılması üzerinde tek yetkili, eser sahibi olan yapımcı olup bu yetkiler ancak yapımcı tarafından kullanılabilmekteydi.

12.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değiştirilen FSEK’in 80. maddesi ile “Eser sahibinin haklarına komşu haklar” düzenlenmiş ve icracı sanatçılar, ilk defa komşu hak sahibi olarak tanımlanmışlardır. Bu kapsamda icracı sanatçılara, işaret, resim ve ses nakline yarayan vasıtalarda adlarının belirtilmesini isteme gibi manevi haklar ile icranın tespiti, bu tespitin çoğaltılması, kiralanması, telli-telsiz her türlü araçla yayınlanması ve temsili konusunda mali nitelikte bir takım haklar tanınmıştır. İcracı sanatçılara tanınan bu haklar, icranın ilk yayınından veya ilk alenileşmesinden itibaren yetmiş yıl süre ile koruma altına alınmıştır. (4110 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile değişen FSEK m. 29).

Öte yandan 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin uygulanma zamanı ve kapsamı, aynı Kanun ile FSEK’e eklenen ek madde 2 hükmü ile düzenlenmiştir. Anılan hükme göre; icracı sanatçılara tanınan komşu haklar ile koruma sürelerinin uzatılmasına dair değişiklikler 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra alenileşen eserlere uygulanacağı düzenlenmişti.

Bu bağlamda icracı sanatçılar, 12.06.1995 tarihinden önce yapımına başlanan sinema eserlerinde, 4110 sayılı Kanun ile getirilen komşu haklara sahip olmayıp bu haklara ancak 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserleri üzerinde sahip olabileceklerdi. Ayrıca bu haklar bakımından tesis edilen yetmiş yıllık koruma süresi de 4110 sayılı Kanun ile FSEK’e eklenen ek madde 2 hükmü gereğince 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan eserler için geçerli olacak şekilde düzenlenmişti.

Sonrasında ise 4630 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle FSEK’in 80. ve devamındaki maddelerde bağlantılı haklar ve koruma süreleri yeniden düzenlenmiştir. Güncel durum itibariyle icracı sanatçıların komşu haklarının detaylı olarak düzenlendiği FSEK’in 80/I-1-A maddesi; “A) İcracı sanatçılar aşağıda belirtilen haklara sahiptir:

İcracı sanatçılar, mali haklardan bağımsız olarak ve bu hakları devretmelerinden sonra dahi, tespit edilmiş icraları ile ilgili olarak uygulama şartlarının gerektirdiği durumlar hariç, icralarının sahibi olarak tanıtılmalarını ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesi ve bozulmasının önlenmesini talep etme hakkına sahiptirler.

Bir eseri, sahibinin izniyle özgün bir biçimde yorumlayan icracı sanatçı, bu icranın tespit edilmesine, bu tespitin çoğaltılmasına, satılmasına, dağıtılmasına, kiralanmasına ve ödünç verilmesine, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimine ve yeniden iletimine ve temsiline izin verme veya yasaklama hususunda münhasıran hak sahibidir.

İcracı sanatçı, yurt içinde henüz satışa çıkmamış veya başka yollarla dağıtılmamış tespit edilmiş icralarının, aslı veya çoğaltılmış nüshalarının satış yoluyla veya diğer yollarla dağıtılması hususunda izin verme veya yasaklama hakkına sahiptir.

İcracı sanatçı, tespit edilmiş icrasının veya çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtımına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda icrasına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına sahiptir. Umuma iletim yoluyla, icraların dağıtım ve sunulması icracı sanatçının yayma hakkını ihlal etmez.

İcracı sanatçılar bu haklarını uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile yapımcıya devredebilirler.

İcranın, bir orkestra, koro veya tiyatro grubu tarafından gerçekleştirilmesi halinde, orkestra veya koroda yalnız şefin, tiyatro grubunda ise yalnız yönetmenin izni yeterlidir.

Bir müteşebbisin girişimi ile ve bir sözleşmeye dayanılarak gerçekleştirilen icralar için müteşebbisin de izninin alınması gereklidir.” şeklindedir. FSEK’de icracı sanatçılara tanınan sınırlı sayıdaki bu haklar, mali ve manevi haklardan oluşan bir bütün üzerinde mutlak nitelikteki haklar olup madde metninde de belirtildiği üzere icracı sanatçılar, bu haklar kapsamında sayılan yetkilerle alakalı izin verme ve yasaklama hususlarında münhasıran hak sahibidirler.

İcracı sanatçıların manevi hakları FSEK’in 80/I-1-A-1 maddesinde düzenlenmiş olup buna göre icracı sanatçılar, mali haklardan bağımsız olarak ve bu hakları devretmelerinden sonra dahi, tespit edilmiş icraları ile ilgili olarak uygulama şartlarının gerektirdiği durumlar hariç, icralarının sahibi olarak tanıtılmalarını ve icralarının kendi itibarlarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesi ve bozulmasının önlenmesini talep etme hakkına sahiptirler. Bu manevi haklar, icracı sanatçının mali haklarından bağımsızdırlar. Bu bağlamda mali hakların devrinden sonra dahi icracı sanatçı icraları üzerinde madde hükmünde sayılan manevi haklardan kaynaklanan yetkileri haizdir.

İcracı sanatçıların mali hakları ise FSEK’in 80/I-1-A maddesinin 2, 3, ve 4. bentlerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir.

İlk olarak icracı sanatçı, eser üzerindeki icranın tespit edilmesine, bu tespitin çoğaltılmasına, satılmasına, dağıtılmasına, kiralanmasına ve ödünç verilmesine, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimine ve yeniden iletimine ve temsiline izin verme veya yasaklama hususunda münhasıran hak sahibidir (FSEK m. 80/I-1-A-2).

İkinci olarak icracı sanatçı, bu icranın tespit edilmesine, bu tespitin çoğaltılmasına, satılmasına, dağıtılmasına, kiralanmasına ve ödünç verilmesine, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimine ve yeniden iletimine ve temsiline izin verme veya yasaklama hususunda münhasıran hak sahibidir. (FSEK m. 80/I-1-A-3).

Üçüncü olarak icracı sanatçı, tespit edilmiş icrasının veya çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtımına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda icrasına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına sahiptir. Umuma iletim yoluyla, icraların dağıtım ve sunulması icracı sanatçının yayma hakkını ihlal etmez (FSEK m. 80/I-1-A-4).

İcracı sanatçıların mali hakları da tüm bağlantılı haklar gibi sınırlı sayıda olup maddede sayılan mali haklar da birbirinden bağımsızdırlar. Ancak önemle belirtilmelidir ki; icracı sanatçının FSEK’in 80. maddesinde sayılan hakları kendi icrası üzerinde olup bir eseri icra sonrası onun üzerinde başka bir inhisarı hak edinmez ve eserin başka sanatçılar tarafından icrasına da bu nedenle karşı çıkamaz (Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, 2493). İcracı sanatçının FSEK kapsamında sahip olduğu eser sahibinin haklarına komşu haklar, sadece eser üzerinde gerçekleştirdiği icrası üzerindedir.

İcracı sanatçılar icra faaliyetleri ile eser sahibinin mali ve manevi haklarına zarar vermemek zorundadırlar. Ayrıca icra için eser sahibinin de izninin alınması zorunludur. (FSEK m. 80/I-1, Komşu Haklar Yönetmeliği m. 5). İzin alınarak gerçekleştirilen icra sonrasında icracı sanatçı, icrasından kaynaklanan manevi ve mali haklara kanunen sahip olur. İcracı sanatçının bu şekildeki kazanımı devren değil eser sahibinden bağımsız olarak aslen iktisap niteliğinde olup gerektiğinde eser sahibi dâhil herkese karşı da ileri sürülebileceği gibi eser sahibinin iznine gerek olmaksızın bu hakların devri mümkündür (Öztan, s. 721; Tekinalp, s. 277).

Zira eser sahipliğinden kaynaklanan hakların icralara dayalı komşu haklar üzerinde herhangi bir üstünlüğü bulunmamaktadır. Dolayısıyla eserin icrasında izin veren ve eserin icrasıyla FSEK’in 80/I-1-A maddesinde sayılı mali hakları edinmesini sağlayan eser sahibi, icracı sanatçının izni olmaksızın kendi eserindeki icrayı tespit edemeyeceği gibi tespit olunan icrayı çoğaltamaz, yayamaz, umuma iletemez ve temsilini sağlayamaz (Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, s. 2537).

İcracı sanatçıların eserin icrası ile sahip oldukları komşu haklar, mali nitelikleri itibariyle icracı sanatçının ölümüyle miras hükümleri kapsamında mirasçılarına intikal eder ve ölüme bağlı tasarruflara konu olabilir. Bu hususta FSEK’in 63. madde hükmü kıyas yoluyla uygulanır. Bu bağlamda Komşu Haklar Yönetmeliği’nin 23. maddesinde de komşu hak sahiplerinin haklarının devir ve intikali, FSEK ile genel hükümler çerçevesinde yürütülebileceği ifade edilmiş olup buradan hareketle tespit olunmuş bir icra üzerindeki mali hakların FSEK’in 63. maddesi kapsamında ölümle varislere intikali mümkündür (Yavuz/Alıca/Merdivan, C.II, s. 2570-2571).

İcracı sanatçılara, komşu hak sahipliğine dayalı olarak tanınan bağlantılı hakların kapsamı FSEK’in 82/I. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre FSEK’in icracı sanatçılarla ilgili hükümlerinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yahut Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamakla birlikte; icraları, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde gerçekleştirilen, bu Kanun hükümlerinin uygulandığı ses taşıyıcılarına dâhil edilen ve bir ses taşıyıcısına tespit edilmemiş ancak bu Kanun hükümlerinin uygulandığı fonogramlara veya ilk film tespitlerine dâhil edilen ve bir fonograma veya bir filme tespit edilmemiş ancak bu Kanun hükümlerinin uygulandığı radyo-televizyon yayınlarıyla yayınlanan icracı sanatçılara uygulanacağı ifade edilmiştir. Yine FSEK’in 82/IV. hükmü gereğince bağlantılı haklarla ilgili hükümler, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu bir uluslararası antlaşma hükümlerine göre korunan icracı sanatçılara da uygulanacaktır.

İcracı sanatçılara tanınan komşu haklar kapsamındaki koruma süresi de FSEK’in 82/V. maddesinde; “İcracı sanatçıların hakları, icranın tesbitinin yapıldığı tarihten başlayarak, yetmiş yıl devam eder. İcra tespit edilmemiş ise bu süre, icranın ilk aleniyet kazanmasıyla başlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu kapsamda ayrıca belirtilmelidir ki anılan hükümdeki koruma süresi, icracı sanatçının mali haklarıyla ilgilidir.

Bu aşamada icracı sanatçılara, sahip oldukları komşu haklar nedeniyle sağlanan korumanın kapsamının zaman bakımından uygulanmasına dair düzenlemelerle ilgili FSEK’in ek madde 2 hükmünün de uyuşmazlık kapsamında ele alınması önem arz etmektedir. FSEK’in ek madde 2 hükmü Kanun’a ilk olarak 12.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun ile eklenmiş olup anılan düzenleme “Bu Kanundaki koruma süreleri komşu haklar, sinema eserleri, bilgisayar programlan ve veri tabanları bakımından,

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra alenileşen eserlere, işlenmelere ve mahsullere uygulanır. Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, bu Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” şeklindeydi. Buna göre 4110 sayılı Kanun ile değişik FSEK ek madde 2 hükmü ile icracı sanatçılara tanınan komşu haklar ile bu haklara tesis edilen yetmiş yıllık koruma süresinin ancak 4110 sayılı Kanun’un yürüğe girdiği tarihten sonra alenileşen eserlere uygulanacağı düzenlenmişti.

Bu şekliyle FSEK’e giren ek madde 2 hükmü, 4630 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile yapılan değişiklikle yeniden düzenlenmiş ve güncel hâlini almış olup mevcut durum itibariyle anılan hüküm; “Bu Kanunla sağlanan koruma, bu madde ile getirilen değişikliğin yürürlüğe girdiği sırada;

1. T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara.

2. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve anlaşmalara taraf diğer ülkelerde üretilmiş ve bu ülkelerde koruma süresi dolmadığı için kamuya mal olmamış yabancı eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara. Uygulanır.

Birinci fıkranın uygulanması sonucu koruma kapsamına alınan eserlerin, tespit edilmiş icraların ve fonogramların yasal kopyalarının mülkiyetini elinde bulunduran kişiler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden altı aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne gerek kalmaksızın bu kopyaları satabilir veya elden çıkarabilir.

Bununla birlikte, eserler, tespit edilmiş icralar ve fonogramlara ilişkin olmak üzere bu Kanun çerçevesinde eser sahipleri ve diğer hak sahiplerine sağlanan hakların kullanılması eser veya bağlantılı hak sahiplerinin iznine tabidir.

Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12/6/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” şeklindedir.

Buna göre uyuşmazlık kapsamında FSEK’in 80 ve devamındaki maddeler ile komşu hak sahipliğine dayalı olarak icracı sanatçılara sağlanan korumanın, 4630 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 03.03.2001 tarihi itibariyle T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserler ile tespit edilmiş tüm icralara ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve anlaşmalara taraf diğer ülkelerde üretilmiş ve bu ülkelerde koruma süresi dolmadığı için kamuya mal olmamış yabancı eserler ile tespit edilmiş icralara uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir.

Başka bir ifadeyle icracı sanatçıların komşu haklarının korunması için madde metninde sayılan icralar ve bu icraların uygulandığı sanat eserlerinin, 4630 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinde Türkiye’de mevcut olması yeterlidir.

Ayrıca bu haklara dair FSEK’in 26, 27 ve 82. maddelerinde yetmiş yıl olarak belirlenen koruma süresinin de, ne zaman ortaya çıkmış veya alenileştirilmiş olursa olsun var olan tüm eser ve tespit edilmiş tüm icralara uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Hükmün son fıkrasındaki istisna ise daha önce de değinildiği üzere sinema eser sahipliğine ilişkin olup buna göre ancak 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerinde FSEK’in 8/III. maddesi ile belirlenen kimseler eser sahibi olabileceklerdir. Başka bir anlatımla FSEK’in ek madde 2 hükmünün son fıkrası ile 12.06.1995 tarihinden önce ortaya çıkarılan sinema eserlerinde eser sahibini, o eseri imal ettiren yapımcı olarak belirleyen kural korunmuştur.

Görüldüğü üzere icracı sanatçıların icraları üzerinde sahip oldukları komşu haklar, FSEK’in ek madde 2 hükmü gereğince 4630 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte ülkemizde mevcut bulunan bütün eserler üzerindeki icralara uygulanacaktır.

Bu anlamda bağlantılı hak sahipliğinin kazanımında herhangi bir zaman sınırlaması bulunmadığından icranın tespit tarihinin komşu haklardan yararlanma bağlamında herhangi bir önemi kalmamıştır. Başka bir ifadeyle 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden önce yahut sonra gerçekleştirilmesinden bağımsız olarak icracı sanatçı, icrası üzerinde FSEK’in 80. maddesinde düzenlenen komşu haklara sahip olacak ve bu haklara FSEK kapsamında tanınan korumalardan istifade imkânına sahip olacaktır.

Bu itibarla FSEK’in ek madde 2/III. hükmü gereğince koruma altına alınan icracı sanatçıya ait bu haklar, ancak hak sahibi icracı sanatçının izni ile kullanılabilir. Bu kapsamda anılan icralarla alakalı eski tarihlerde elde edilen bir kısım haklar veya bu ürünlerin koruma süresinin bulunmaması yahut tamamlanması nedeniyle bir kısım hakları elde eden kimseler artık bu ürünlerden yararlanamayacaktır.

Bu sebeple ihdas edilen FSEK’in ek madde 2/II. hükmü uyarınca koruma kapsamına alınan eserlerin ve tespit edilmiş icraların yasal kopyalarının mülkiyetini elinde bulunduran kişiler, 4630 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihi takip eden altı aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne gerek kalmaksızın bu kopyaları satabilecek veya elden çıkarabileceklerdir. Sonrasında ise bu hakların kullanımı, eser sahibi ve bağlantılı hak sahiplerinin iznine tabi olacaktır (Yavuz/Alıca/Merdivan, C. II, s. 2989).

İcracı sanatçılara kanunen tanınan mali ve manevi hakların ihlali durumunda icracı sanatçılar, FSEK’in 80/IX maddesi gereğince eser sahipleri gibi “Tecavüzün ref’i” (FSEK m. 66, 68, 68), “Tecavüzün men’i” (FSEK m. 69), ve “Tazminat davası” (FSEK m. 70). açma hakkına sahiptirler.

Bu bağlamda FSEK’in 80/I-1-A, maddesindeki 1 ilâ 4. bentlerde yazılı hakları tecavüz uğrayan icracı sanatçı, ortada kusur olmasa dahi tecavüzün ref’ini talep edebilir. Mahkeme, icra sahibinin manevi ve mali haklarını, tecavüzün kapsamını, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün ref’i hâlinde tecavüz edenin uğraması muhtemel zararları takdir ederek hâlin icabına göre tecavüzün ref’i için lüzumlu göreceği tedbirlerin uygulanmasına karar verir (FSEK m. 60).

Ayrıca icrayı, icracı sanatçıdan FSEK’e uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması hâlinde isteyebileceği bedelin veya FSEK hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.

İzinsiz işlenerek meydana getirilen eserin icrasını içeren tespitin çoğaltılan kopyaları satışa çıkarılmamışsa hak sahibi çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir. Bu husus, izinsiz çoğaltanın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa hak sahibi icracı sanatçı, tecavüz edenin elinde bulunan nüshalar hakkında FSEK’in 68. maddesinin ikinci fıkrasındaki seçeneklerden birini kullanabilir. Hak sahiplerinden biri, FSEK’in 68. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca talepte bulunduklarında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümleri delil elde etmek amacı dışında uygulanmaz. Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması hâlinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir (FSEK m. 68).

İcrayı çoğaltma hakkına tecavüz durumunda kalan icracı sanatçı, muhtemel tecavüzün önlenmesini dava edebilecek olup tecavüzün devamı veya tekrarının ihtimal dâhilinde olduğu hâllerde de aynı imkânlardan yararlanabilir (FSEK m. 69).

Ayrıca icracı sanatçının mali hakkının ihlâli nedeniyle bir maddi zarar doğmuş ise bu zararın tazmini amacıyla tazmini talep edilebileceği gibi icracı sanatçının manevi haklarına yönelik eylemleri nedeniyle doğan manevi zararlara karşılık olarak tazminat davası açılabilir (FSEK m. 70/I-II).

Yukarıda detaylı olarak belirtilen tüm bu kanuni düzenlemeler ışığında; icracı sanatçılar 12.06.1995 öncesi vücuda getirilen eserlerdeki icralar için FSEK’in 80/I-1-A maddesi ile icracı sanatçılara tanınan bağlantılı hakların tamamından yararlanırlar.

Bu bağlamda 4110 sayılı Kanun ile 4630 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce gerçekleştirilen icralar bakımından tesis edilen bağlantılı haklarla ilgili yetmiş yıllık koruma süresi, icranın ilk tespitinden itibaren başlayacaktır.

Öte yandan geçmiş tarihlerde başlayacak olan, sadece icralarla ilgili koruma süresi olup; icralar üzerinde tanınan yeni haklardan 4110 ve 4630 sayılı Kanunların yürürlüğünden önceki kullanımlar bakımından geçmişe dönük yararlanma mümkün değildir. Başka bir anlatımla icracı sanatçı, koruma altına alınan icraların sadece yeni kullanımları için hak sahibi olduğundan geçmiş kullanımlar için herhangi bir bedel talep edemeyecektir.

Bunun yanında 4110 sayılı Kanun ve 4630 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler öncesinde bir eser üzerinde henüz sahip olunmayan mali hakların devrini içeren bir sözleşme yapılmış ise sözleşmenin yapıldığı tarih itibariyle icracı sanatçılara tanınmamış olan mali hakların devri geçersiz olacaktır. Bu bağlamda FSEK’in 80. maddesinde düzenlenen bağlantılı haklarla ilgili sözleşme ve tasarruflarla alakalı, FSEK’in 48 ilâ 65. madde hükümleri, niteliğine uygun düştüğü ölçüde bağlantılı haklara da kıyasen uygulanacaktır.

Dolayısıyla FSEK’in 51. maddesindeki “İleride çıkarılacak mevzuatın eser sahibine tanıması muhtemel mali hakların devrine veya bunların başkaları tarafından kullanılmasına mütaallik sözleşmeler batıldır.

İleride çıkarılacak mevzuatla mali hakların şümulünün genişletilmesi veya koruma süresinin uzatılmasından doğacak salahiyetlerden vazgeçmeyi yahut bunların devrini ihtiva eden sözleşmeler hakkında aynı hüküm caridir.” hükmü, komşu haklar bakımından kıyasen uygulama alanı bulacaktır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 51. maddesinin kıyasen uygulanmasıyla icracı sanatçıların, 4110 ve 4630 sayılı Kanun’ların yürürlük tarihlerinden önce meydana getirilen eserler üzerindeki icralarından doğan mali haklarını devri veya kullanımı ile alakalı yapmış oldukları sözleşmeler, belirtilen dönemde sahip olunmayan haklar üzerinde tasarruf niteliğinde olduğundan geçersiz olacaktır. Başka bir ifadeyle; 4110 sayılı Kanun ve 4630 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin yürürlük tarihinden önce icracı sanatçının komşu hak sahipliği kapsamında sahip olmadığı ve bu kanunlar ile tanınan mali hakların devri yahut kullanımı ile alakalı sözleşmeler ile sonrasında çıkarılacak mevzuatla bu hakların kapsamının genişletilmesi veya koruma süresinin uzatılmasından doğacak yetkilerden önceden feragati yahut bunların önceden devrini içeren sözleşmeler batıl olacaktır.

Dolayısıyla bu tür içeriğe sahip sözleşmelere dayalı olarak icracı sanatçının, sözleşmelerin yapıldığı tarihten sonra FSEK’in 80. maddesi kapsamında sahip olduğu komşu haklardan kaynaklanan mali haklarından faydalanması engellenemez. Sahip olunan mali hakların devri ile ilgili sözleşmeler ise, sözleşme yapıldığı andaki koruma kapsamıyla ve tanınan koruma süresi sonuna kadar geçerli kabul olacaktır. Ayrıca yapıldığı dönemde mevcut olmayan hakların devrini içeren ve bu sebeple FSEK’in 51. maddesi gereği batıl olan sözleşme sonrasında aynı hakları devralan bir kimse de, yine kıyasen uygulanabilen FSEK’in 54/1. maddesinde, “Mali bir hakkı yahut kullanma ruhsatını devre salahiyetli olmıyan kimseden iktisap eden, hüsnüniyet sahibi olsa bile himaye görmez.” şeklinde düzenlenen hüküm gereğince iyi niyetli olsa da hak sahibi olarak korunamaz.

Neticeten FSEK’in ek madde 2 hükmüyle aynı Kanun 80. maddesindeki düzenleme kapsamında icracı sanatçılara sağlanan komşu hak sahipliğinden kaynaklanan koruma, 12.06.1995 tarihinden evvel alenileşen sinema eserleri içerisindeki icralar da dâhil olmak üzere tespit edilmiş tüm icralara ilk tespit anından itibaren tanınmış, 12.06.1995 tarihinden evvel yapılmış veya yapımına başlanmış sinema eserlerinin de yirmi yıllık koruma süresinin ilk tespit anından itibaren geçmişe dönük olarak yetmiş yıla çıkarılmıştır. Bu itibarla 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilen ve oyuncunun icrasını içeren sinema eserlerinin, koruma süresi içerisinde FSEK’in ek madde 2 hükmünün son fıkrasıyla tek başına eser sahibi sayılan yapımcı tarafından ekonomik olarak faydalanmaya konu edilme imkânı ortadan kalkmıştır. Zira tespit edilmiş icra içeren sinema eserindeki icra ve eser üzerinde hem icracı sanatçının, hem de eser sahibinin ayrı ayrı çoğaltma, yayma, temsil, umuma iletim hakları bulunmaktadır. Bu kapsamda 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilen sinema eserlerinden ekonomik anlamda faydalanmak için hem eser sahibi sayılan yapımcıdan hem de icralar üzerinde komşu hak sahibi olan icracı sanatçıdan ayrı ayrı izin alınması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacıların murisi …’ın dava dilekçesinde belirtilen ve en eskisi 1975, en yenisi 1990 yılında meydana getirilen sinema eserlerinde başrol oyuncusu olarak yer aldığı, davalı tarafından eser sahibi olan yapımcıdan devralınan ve eser sahipliğinden kaynaklanan mali haklardan doğan yetkilerle anılan sinema eserlerinin VCD ve DVD gibi mecralarda kullanımlarının gerçekleştirildiği, davalının bu kullanımlarından ötürü davacılar tarafından, murislerinin FSEK’in 80. maddesi gereğince eser üzerindeki icraları kapsamında sahip olup kendilerine miras yoluyla intikal eden mali haklara dayalı olarak FSEK’in 80. maddesi son fıkrasını kapsamında tazminat talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

Dava konusu sinema eserlerinde başrol oyuncusu olarak rol alan davacıların murisi …’ın, eser sahibinin izni ile eser sahibinin mali ve manevi haklarına halel getirmeksizin anılan sinema eserleri üzerinde gerçekleştirdiği özgün icraları nedeniyle FSEK’in 1/B maddesinin I-k bendi, 80/I-1 maddesi ve Komşu Haklar Yönetmeliğinin 4/I-b maddesinde tanımlandığı hâliyle bir “icracı sanatçı” olduğu açıktır. Gerçekten de davacıların murisi …’ın, kişisel yeteneğinden doğan özgün performansı ile gerçekleştirdiği icra sayesinde dava konusu sinema eserleri toplumun geniş kitlelerine ulaşmış, bu icranın özgünlüğü sayesinde muris …’ın icraları ile somutlaşan eserlerdeki duygu ve fikirler, muhatap alınan toplum nezdinde kalıcı hale gelmiştir.

Ayrıca sinema eserleri üzerindeki davacıların murisinin özgün icrası sayesinde dava konusu olanlar da dâhil olmak üzere birçok sinema eseri, davacılar murisinin adıyla anılarak farklı düzeyde bir derinlik ve anlam kazanıp hafızalarda derin bir yer edinmiştir. Bu sebepledir ki; her ne kadar FSEK kapsamında eser sayılmasa da davacıların murisi ve icracı sanatçı sayılan …’ın dava konusu sinema eserleri üzerinde ve bu eserlerin hizmetinde kullanılmak üzere gerçekleştirdiği icralar, FSEK çerçevesinde eser sahibinin haklarından bağımsız olarak icracı sanatçılara tanınan haklar kapsamında koruma altındadırlar.

Dava konusu olan ve en eskisi 1975, en yenisi 1990 yılında meydana getirilen sinema eserlerinin eser sahibi, FSEK’in ek madde 2 hükmünün son fıkrası gereğince uygulama alanı bulan ve 4110 ile 4630 sayılı Kanun’lar ile yapılan değişiklikler öncesindeki FSEK’in 8/IV. maddesi uyarınca eseri imal ettiren yapımcıdır. Anılan sinema eserlerinin sahibi olan yapımcının, eser sahipliğinden dolayı sahip olduğu mali haklara ilişkin koruma süresi ise, FSEK’in ek madde 2/I hükmü gereğince uygulanan FSEK’in 27. maddesi kapsamında yetmiş yıl olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda dava konusu sinema eserlerinde eser sahibi sayılan yapımcının eserler üzerindeki hakları, eser sahipliğinden kaynaklanan haklar olup bu haklar FSEK’in 20 ilâ 25. maddelerinde düzenlenmiştir.

Davacıların murisi …, dava konusu sinema eserlerinin meydana getirildiği tarihlerde gerçekleştirdiği icraları üzerinde, belirtilen dönemde uygulanan ve güncel durumdaki değişiklikler öncesindeki FSEK’in 80. maddesi gereğince “…adlarının zikredilmesini…” istemek şeklinde ifade edilen manevi hak dışında herhangi bir mali hakka sahip değildi. Sonrasında 4110 sayılı Kanun ve 4630 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler ile davacılar murisi, FSEK’in 80/I-1-A maddesinin 2, 3 ve 4. bentlerinde sayılan mali hakları elde etmiş olup bu haklar, 4630 sayılı Kanun ile değişik FSEK’in ek madde 2 hükmüyle 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilen dava konusu sinema eserlerinde mevcut olanlar da dâhil olmak üzere ülkemizde tespit edilmiş bütün icralarına uygulanabilir hâle gelmiştir.

Bu itibarla davacılar murisinin başrol oyuncusu olarak yer aldığı ve 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilen dava konusu sinema eserlerindeki icralarına dayalı olarak FSEK’in 80/I-1-A maddesi ve aynı Kanun’un ek madde 2 hükmü gereğince komşu hak sahipliği söz konusu olup davacıların murisinin bu kapsamdaki mali hakları, FSEK’in 82/V. hükmü gereği eserlerdeki icralarının ilk tespit tarihlerinden itibaren yetmiş yıl süre ile koruma altındadır. Davacılar murisinin bu hakları, eser sahibi olan yapımcının eser sahipliğinden kaynaklanan haklarından (FSEK m. 21-25) bağımsız olarak aslen iktisap edilmiş olmakla eser sahibi yapımcı dâhil herkese karşı ileri sürülebilen mutlak nitelikteki haklardır. Davacılar murisine tanınan bu mali haklar ise murisin ölümü ile FSEK’in 63. maddesi kapsamında davacılara intikal etmiştir.

Bu anlamında davacılar murisinin 12.06.1995 tarihinden önceki dönem itibariyle sınırlı kapsamda korunan icraları ile meydana getirilen dava konusu sinema eserlerinin yapımcısının eser sahipliği kapsamında bir takım haklar edinmiş olması, icracı sanatçının 4110 ve 4630 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrasında FSEK’in 80. maddesi gereğince sahip olduğu komşu haklarına halel getirmez. Başka bir anlatımla dava konusu sinema eserlerinin ortaya çıkarılması ile eser sahibi olan yapımcı, sadece eser sahipliğinden doğan haklara sahip olur. Bu kapsam, eser üzerindeki icracı sanatçının icralarını kapsamaz. Bu bağlamda dava konusu sinema eserleri üzerinde yapımcının, eser sahipliğinden kaynaklanan hakları ile bu eserlerde icracı sanatçı olan davacılar murisinin hakları birbirlerinden bağımsız olarak mevcuttur. Bu hakların birbirlerine karşı bir üstünlüğü bulunmadığı gibi anılan haklar üzerinde iştirak hâlinde veya müşterek mülkiyet gibi bir durum da söz konusu değildir.

Bu durum, eser sahibi yapımcı ile eser sahipliğinden kaynaklanan mali hakların devredildiği üçüncü kişileri, icraların bulunduğu sinema eserleri üzerinde ekonomik olarak faydalanma sırasında FSEK’in 80. maddesi ve ek madde 2/III. hükmü uyarınca icracı sanatçının iznine tabi kılar. Zira eser sahibinin sinema eserinin çoğaltılması, temsili veya yayınlanması yahut diğer biçimlerde umuma iletilmesine yalnız başına izin vermesi hâllerinde, eserle birlikte icra da çoğaltılmakta, temsil olunmakta ve umuma iletilmektedir. Ancak icracı sanatçının da eserdeki icra üzerinde, aynı tür kullanımlarla ilgili olarak FSEK’in 80/I-1-A maddesi gereğince mutlak nitelikteki komşu hakları bulunmaktadır. İcracı sanatçının icraları üzerindeki mali haklarının FSEK’in 63. maddesi kapsamında mirasçılarına intikali neticesinde eserden ve icradan ekonomik olarak yararlanılabilmesi, mirasçıların iznine tabi olup bu hususlarda mirasçılar da izin verme veya yasaklama hususunda münhasıran hak sahibi olarak bu hakların ihlâli durumunda tecavüzün ref’i, tecavüzün men’i ve tazminat davası açma haklarından faydalanırlar.

Buradan hareketle dava konusu sinema eserlerindeki davacılar murisi …’ın icraları üzerindeki mali hakların miras yoluyla davacılara intikali ile davacılar, FSEK’in 80/I-1-A maddesinde sayılan mali haklar kapsamında; murislerinin icralarının tespit edilmesine, bu tespitin çoğaltılmasına, satılmasına, dağıtılmasına, kiralanmasına ve ödünç verilmesine, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimine, yeniden iletimine, temsiline, yurt içinde henüz satışa çıkmayan veya başka yollarla dağıtılmayan tespit edilmiş icraların, aslı veya çoğaltılmış nüshalarının satış yoluyla veya diğer yollarla dağıtılmasına, tespit edilmiş icraların veya çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtımına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda icrasına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hususlarında münhasıran hak sahibi olup FSEK’in ek madde 2/III hükmü gereği bu kullanımlar için bağlantılı hak sahipliği bulunan davacıların izninin varlığı zorunludur. Davacılar bu haklarını, eser sahibi sayılan yapımcı ile eser sahipliğinden kaynaklanan mali hakları sözleşmeyle devralan davalıya karşı ileri sürebilecekleri gibi murislerinin icralarının izinsiz kullanımı karşısında tecavüzün ref’i, tecavüzün men’i ve tazminat davası açma hakları mevcuttur.

Bunun yanında Özel Dairece, davacılar murisinin icracı sanatçı sıfatıyla dava konusu sinema eserleri üzerinde sahip olduğu komşu haklarının mevcudiyeti kabul edilmekle birlikte 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerden önce meydana getirilen dava konusu sinema eserlerinin yapıldıkları tarihlerde icracı sanatçı hakları mevcut olmadığından eser sahibi yapımcı ile davacıların murisi olan … arasında akdedilen sözleşmenin, kural olarak belirli bir sonucun taahhüt edildiği eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, icracı sanatçının icraları üzerinde sahip olduğu komşu haklarını FSEK’in 80/I-1-A-5 maddesi kapsamında devredebileceği, davacıların murisi ile eser sahibi arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte eser sahibi yapımcı ile davacılar murisinin başrol oyunculuğuna ilişkin şifahi sözleşme ifa edilip söz konusu sinema eserleri meydana getirildiğine göre artık davacılar murisinin FSEK m. 80 ile sahip olduğu mali hakları yine aynı Kanun’un 80/I-1-A-5 maddesi kapsamında davalı yapımcıya uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile devrettiği ve yapımcının/devralan davalının FSEK’in 27. maddesi gereğince eser üzerindeki haklarının da yetmiş yıl süre ile koruma altında bulunduğu, bu sebeple davalının FSEK uyarınca eserlerin çoğaltılması, dağıtılması, temsil ve umuma iletimden oluşan mali haklarına dayalı olarak dava konusu eserler üzerindeki mutlak hak sahipliği kapsamında tasarruf yetkisi bulunduğundan davacıların bu eserlerin sinema salonu dışındaki gösterimleri nedeniyle FSEK 80/1 uyarınca mali hak talebinde bulunamayacakları belirtilmiştir.

Öncelikle davacılar murisi ile yapımcı arasında, dava konusu sinema eserlerinin yapımında akdedildiği belirtilen sözleşmelerin yapıldığı tarihlerde davacılar murisinin icracı sanatçı olarak herhangi bir mali hakkı bulunmamaktaydı. Bu haklar, yukarıda da detaylı olarak ifade edildiği üzere dava konusu sinema eserlerinin meydana getirilmesinden sonra ilk olarak 12.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun ile tanınmış, 03.03.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4630 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenmiş, 4630 sayılı Kanun ile değişik FSEK’in ek madde 2 hükmüyle de dava konusu eserlere uygulanır hâle gelmiştir.

Bunun yanında icracı sanatçının icraları üzerinde sahip olduğu mali hakların devrine ilişkin olarak, davacıların murisi ile eser sahibi yapımcı arasında akdedildikleri belirtilen sözleşmelerin yapıldıkları tarihlerde ve günümüzde yürürlükte olup komşu haklar bakımından kıyasen uygulanan FSEK’in 52. maddesi gereğince; mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması, bu sözleşme veya tasarruflara konu olan mali hakların da ayrı ayrı gösterilmesi zorunludur. Ayrıca yine aynı tarihlerde ve günümüzde yürürlükte olup kıyasen uygulanan FSEK’in 51. maddesi uyarınca ileride çıkarılacak mevzuatın hak sahibine tanıması muhtemel mali hakların devrini veya bunların başkaları tarafından kullanılmasını konu alan sözleşmelerin batıl olduğu, ileride çıkarılacak mevzuatla mali hakların kapsamının genişletilmesi veya koruma süresinin uzatılmasından doğacak yetkilerden vazgeçmeyi yahut bunların devrini ihtiva eden sözleşmeler hakkında da aynı hükümlerin geçerli olduğu sabittir.

Dolayısıyla FSEK kapsamında mali haklara sahip olan bağlantılı hak sahipleri, kendilerine tanınan mali hakları ancak kanuni sınırlar dâhilinde devredebilecek olup tasarrufların yapıldığı tarihlerde mevcut olmayan mali hakların devri mümkün değildir. Başka bir anlatımla FSEK kapsamındaki mali hakların devrine dair sözleşmeler, ancak tasarrufun yapıldığı anda tanınan haklar ve koruma süreleri kapsamında geçerli olarak kabul edileceğinden tasarruf anında mevcut olmayan mali hakların devrine dair sözleşme ve tasarruflar geçersizdir. Ayrıca mevcut olmayan ve bu suretle devri geçersiz olan hakların, eser sahibi tarafından üçüncü kişilere devrini içeren sözleşmelere dayalı olarak üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen kullanımlar da FSEK’in kıyasen uygulanan 54/I. maddesi gereğince korunamazlar.

Her ne kadar FSEK’in 4110 ve 4630 sayılı Kanun’larla değişik 80/I-A-5 maddesi gereğince icracı sanatçı, sahip olduğu mali haklarını uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile yapımcıya devredebilecek ise de; dava konusu sinema eserlerinin meydana getirildiği tarihlerde davacıların murisi ile eser sahibi yapımcı arasında akdedildiği Özel Dairece belirtilen sözleşmelerin, bünyesindeki unsurlar itibariyle davacılar murisinin icracı sanatçı sıfatıyla sahibi olduğu FSEK’in 80/I-1-A maddesinde sayılan mali haklarını devir sonucunu doğuran bir sözleşme niteliğinde olduğu söylenemez. Bu anlamda davacılar murisinin sözleşmelerin yapıldıkları tarihlerde mevcut olmayan komşu haklarının devrinin FSEK’in 52. maddesi uyarınca ayrı ayrı gösterildiği yazılı bir sözleşme mevcut olmadığı gibi davacılar murisinin icraları üzerinde sahip olmadığı komşu hakların devrini konu alan böyle bir sözleşmenin mevcudiyetinin kabulü hâlinde dahi bu sözleşme, FSEK’in 51. maddesi gereğince geçersiz olacaktır. Zira davacılar murisinin, dava konusu eserlerin yapıldıkları dönemde icrası üzerinde sadece isminin belirtilmesinden ibaret olan manevi hakkı mevcut iken bu eserlerin yapımından sonrasında yürürlüğe giren 4110 ve 4630 sayılı Kanunlarla FSEK üzerinde yapılan değişiklikler sonucu yeni haklar tanınıp bu hakların kapsamı genişletilmiştir.

Bu sebeple eserlerin yapıldıkları tarihlerde davacılar murisi ile eser sahibi yapımcı arasında akdedildiği belirtilen ve o tarihlerdeki öngörülebilen kullanım alanları nazara alınarak yapılan sözleşme ile davacılar murisinin o dönemde mevcut olmayan komşu hak sahipliğine dayalı mali haklarını yapımcıya devrettiği söylenemez. Davacılar murisi, dava konusu sinema eserlerindeki icraları sebebiyle FSEK’in 80/I-1-A maddesinde tanınan mali haklara, yapımcının eser sahipliğinden kaynaklanan haklarından bağımsız olarak sahip olup onun ölümüyle bu haklardan doğan yetkiler mirasçıları olan davacılara intikal etmiştir. Bu kapsamda eser sahibi olan yapımcıdan devralındığı iddia olunan mali haklara dayalı olarak davalı tarafından gerçekleştirilen kullanımların da FSEK’in 54. maddesi gereğince korunması mümkün değildir. Dolayısıyla davacıların murislerinin icraları üzerindeki mali haklar kapsamında davalı tarafından gerçekleştirilen kullanımlar davacıların iznine tabi olup davalının bu kapsamdaki kullanımları nedeniyle davacılara karşı FSEK’in 80. madde son fıkrası uyarınca sorumlu olacağı açıktır.

Ayrıca davacılar murisi ile eser sahibi yapımcı arasında akdedildiği belirtilen sözleşmeler, eserlerin sinema salonlarındaki gösterim hakkından ibaret olup davacılar murisinin icra etmiş olduğu oyunculuk ücreti de bu kapsamdaki haklar ve sözleşme tarihinde öngörülen kullanım alanları nazara alınarak belirlenmiştir. Günümüzde ise dava konusu sinema eserlerinin umuma iletimi ve diğer kullanım alanlarındaki gelişmeler ile eser sahipliğiyle bağlantılı haklar bakımından sağlanan yetmiş yıllık koruma süresi göz önüne alındığında; eserlerin yapım tarihlerinde beklentileri orantısız ölçüde aşan ekonomik fayda sağlanmasına dair olanaklar öngörülemediğinden anılan dönemdeki oyunculuk bedelinin tayininde de yeni ve öngörülemeyen kullanım alanları dikkate alınmamıştır. Bu nedenle sözleşmelerin akdedildikleri tarihlerde mevcut olmayan bağlantılı haklar, bu haklara ilişkin yetmiş yıllık koruma süresi ve eskiye nazaran sinema eserlerinin günümüzdeki geniş kapsamlı kullanım alanları nazara alınmaksızın davacılar murisi ile eser sahibi yapımcı arasındaki sözleşmeler ve bu sözleşmelere dayalı olarak davacılar murisine ödenen bedel karşılığında dava konusu sinema eserlerinin yapım tarihlerinde mevcut olmayan komşu hakların eser sahibi yapımcıya devredildiğine dair kabul, mevcut yasal düzenlemeler yanında somut durum itibariyle hakkaniyete de uygun olmayacaktır.

Sonuç olarak, 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirilen dava konusu sinema eserlerinin başrol oyuncusu ve bu suretle icracı sanatçı niteliğini haiz olan davacılar murisi … ile anılan sinema eserleri üzerinde eser sahipliğine dayalı olarak hak sahibi olan yapımcı arasında, bu eserlerin yapıldığı tarihlerde akdedilen sözleşmeler ile davacılar murisinin FSEK’in 80. maddesi kapsamında icracı sanatçı sıfatıyla komşu hak sahipliğine dayalı olarak elde ettiği mali hakların devredildiği söylenemez. Bu nedenle murisleri …’ın başrol oyuncusu olarak icralarının bulunduğu dava konusu sinema eserlerinde tespit olunan icralarının davalı tarafından kullanımı, FSEK’in 80. maddesi ile aynı Kanun’un ek madde 2/II hükmü uyarınca davacıların iznine tabi olup söz konusu izinler alınmaksızın dava konusu sinema eserleri ve dolayısıyla davacıların murisinin icraları üzerinde gerçekleştirilen davalı kullanımları nedeniyle davacıların FSEK’in 80. maddesi kapsamında tazminat talep hakları mevcuttur.

Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

Ne var ki, Özel Dairece davalı vekilinin uyuşmazlık kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.


 

 


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz