May 18, 2011
5558 Görüntüleme

Benzer Marka Tescili Nedeniyle Hükümsüzlük Davaları

Yazan
banner

Markanın hükümsüz kılınması sonucunu verecek sebepler Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin(bundan sonra MarKHK olarak anılacaktır.) 42. maddesinde sayılmıştır. Bu sebeplerden uygulamada en çok hükümsüzlük davasına konu olanı hiç şüphesiz ki MarKHK m. 8 uyarınca karışıklık yaratacak derecede benzer bir markanın tescil edilmiş olmasıdır.

MarKHK m. 42/2’de belirtildiği üzere hükümsüzlük nedenleri markanın tescil edildiği bir kısım mal ve hizmete ilişkin bulunuyorsa yalnız o mal veya hizmetlerle ilgili olarak kısmi hüküksüzlük kararı verilir.

Hükümsüzlük davası açmak için uygulamda 5 yıllık hak düşürücü süre kabul edilmiştir. Ancak kötü niyetli bir tescil söz konusuysa dava her zaman açılabiliyor. Kötü niyete; kişinin sektörün lideri olan bir markanın benzerini aynı iştigal konusuyla alakalı tescil ettirmesi veya aynı sektörde yurtdışında tanınmış bir markayı kendi adına tescil ettirmesi, örnek verilebilir.

Genel yanlış anlamanın aksine marka hukukunda kötü niyet klasik anlamıyla bir hile bir, bir dolanma değil markanın normal amacı olan mal ve hizmetlerin kaynağını gösterme değil başkasının emeğinden haksız bir şekilde faydalanmak amacıyla tescil edilmiş olmasını ifade etmektedir(BKZ.detaylı açıklamalar için Marka Hukukunda Kötü Niyet konulu makalemiz).

Kötü niyet söz konusu olduğunda hükümsüzlük davası açılması bir süreye tabi değildir, temel prensibi benimsenmekle birlikte bunun sınırını da iyi niyet oluşturur. Yani kişi çok uzun zaman hiçbir makul sebep yokken hükümsüzlük davası açmamış ve çelişkili tavırlarıyla karşı tarafa hükümsüzlük davası açmayacağı yönünde izlenim vermiş ve bu esnada haksız tescil edildiği öne sürülen markaya büyük yatırımlar yapılmışsa bu durumda dava hakkını kaybettiği kabul edilir.

Karışıklık yaratacak derecede benzer bir markanın yolsuz tescili nedeniyle açılan hükümsüzlük davasında saptanması gereken en önemli husus şüphesiz ki markaların karışıklık yaratacak derecede benzer olup olmadığıdır. Karışıklık yaratacak derecede bezerliğin varlığını kabul için markaların benzer, mal veya hizmetlerin ise aynı veya benzer olması şartı aranmaktadır.

Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi markalardaki unsurlardan tümü veya bir kısmı nedeniyle söz konusu olabilir. Marka ve işaret benzerliği yönünden yapılacak incelemede özellikle markaların hafızada kalmaya en uygun unsurlarının dikkate alınması gerekir.

Mesela renk, şekil gibi birçok unsuru içinde barındıran karma markalar söz konusu olduğunda sözcük unsuru hafızada kalmaya uygun olduğundan benzerliğin tespiti yönünden bu unsura önem verilmelidir.

Ancak bazen benzerlik değerlendirmesinde görsel veya duysal unsur markanın kullanılacağı mal veya hizmete göre değişebilmektedir. Mesela giyim markalarında potansiyel tüketicilerin markayı daha ziyade görsel olarak algıladıkları kabul edilir ve bu nedenle görsel unsura önem verilir.

Karıştırma tehlikesinden bahsedilebilmesi için markaların benzerliği yanında benzer olduğu iddia olunan markaların kullanılacağı mal ve hizmetlerin de benzer olması gereklidir.

Ancak bazen önceden tescilli markanın şöhreti(Mesela Coca Cola, Mercedes gibi) nedeniyle hiç alakasız bir sınıfta dahi olsa ona benzer bir markanın tescili mümkün değildir.

Yargıtay mal ve hizmet benzerliğini pratik bir mesele olarak ele alarak somut olaya göre değerlendirmektedir. Yani mesela bir teşebbüs ece markasını inşaat aletlerinde kullanmaktaysa buna benzer ese markasının inşaat hizmetlerinde kullanılması karışıklık yaratacağından inşaat aletleriyle inşaat hizmetleri aynı sınıf olmadığı hatta biri mal diğeri hizmet sınıfı olduğu halde benzer kabul edilebilecektir.

Yargıtay’ın benzer olarak kabul ettiği markalara;

  • Cdoss –Cross
  • Roadstar- Roadmaster
  • Pınar – UmtaÅŸ Pınarcık Un
  • State – State Line

örnek verilebilir.

Yargıtay karışıklık yaratacak derecede benzerlik iddiasıyla açılan hükümsüzlük davalarında sahasında uzman bilirkişiden ya da bilirkişi kurulundan markaları oluşturan kelimelerin okunuş ve görünüş olarak benzer olup olmadıklarına, markaların tescilli olduğu malların tüketicilerinde benzerlik ve bağlantı olduğu duygusuna neden olabileceği ve karıştırılacağı hususlarında rapor alınarak buna göre hüküm kurulması gerektiğine hükmetmiştir. Ancak nadir de olsa özellikle Fikri Sınaî Haklar Mahkemeleri’ndeki ihtisas hâkimlerimiz markalar hakkındaki bilirkişi raporunun aksine karar verebilmekte ve gerekçesi iyi açıklanmış olmak kaydıyla bu kararlar Yargıtay’ca onanabilmektedir.

Sonuç olarak; karışıklık yaratacak derecede benzer bir markanın tescil edildiği iddiasıyla açılan marka hükümsüzlüğü davalarına uygulamada çok sık karşılaşılmakta olup bu tip davalarda öne sürülen iddialar ve yapılan savunmaların ihtisas sahibi olmayı gerektiren birçok noktası bulunmaktadır.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz