Ağu 26, 2011
1386 Görüntüleme

İnternette İçerik Kaldırma ve Erişimin Engellenmesi

Yazan
banner

5651 sayılı kanunun 8. maddesine göre Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;

  1. İntihara yönlendirme(TCK m.84),
  2. Çocukların cinsel istismarı(TCK m. 103/1),
  3. Uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımını kolaylaştırma(TCK m. 190),
  4. Müstehcenlik(TCk m. 226),
  5. Fuhuş(TTK m. 227),
  6. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlamak(TTK m. 228),

suçları ile Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Kanunu kapsamında yer alan suçların, mesela Youtube bu nedenle uzun zaman kapalı kalmıştır, internet ortamında yapılan yayınlarla oluştuğu yönünde yeterli şüphe bulunması halinde erişimi engelleme karar verilebilmektedir.

5651 sayılı kanun dışında düzenlenen bir diğer engelleme sebebi ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yer almaktadır. Buna göre FSEK’e sonradan eklenen EK.4’e göre FSEK kapsamında eser sahibi veya bağlantılı hak sahibi sayılan kişilerin bu haklarının djital ortamda ihlali halinde ihlale konu olan eserlerin içerikten çıkarılması gerektiğini öngörmektedir. Bu hükme göre hak sahiplerinin herhangi bir ihlal ortaya çıktığı zaman öncelikle içerik sağlayıcılara başvurup üç gün içinde ihlalin durdurulmasını istemeleri gerekmekte, ancak bundan bir netice alınamaması halinde Cumhuriyet Savcısı’na başvurularak servis sağlayıcısından içerik sağlayıcısına verilen hizmeti durdurulması talep edilebilmektedir.

Erişimin engellenmesi kararı bir koruma tedbiri olarak soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından verilecektir. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı tarafından verilebilir.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı(TİB) iki durumda idari tedbir niteliğinde engelleme kararı verebilir. Buna göre kanunda sayılan suçları işlediği yönünde şüphe oluşan yayınların içerik veya yer sağlayıcılarının yurtdışında bulunması veya içerik/yer sağlayıcılar yurtdışında bulunmasa dahi çocuklara cinsel istismar ve mütehcenlik suçlarına ilişkin yayınlar için TİB kendisi erişimi engelleme karar verebilir.

İnternete erişimin en yaygın nedenlerinden biri müstehcenliktir. TCK m. 226’da sayılan müstehcenlik son zamanlarda kamuoyu önündeki tartışmalar nedeniyle gündeme gelmiştir. Oysa cinsel içerikli sitelerin yasaklanması veya serbest bırakılması gibi bir durum kanunen mevzu bahis değildir. 226. madde sadece çocuk istismarı ile hayvanlarla, ölülerle yapılan bir başka değişle doğal olmayan yollarla yapılan cinsel davranışlara ilişkin her türlü içeriği müstehcenlik kapsamında saymıştır. Bu tip içerikte olmayan cinsel içerikli web sitelerinin kapatılması kuşkusuz ki kanuna aykırı olacaktır. Zira Yargıtay’ın da konuyla ilgili birçok kararında tartışma konusu olduğu gibi ahlaki değerler kişilere, topluma göre değişmekte ve bir kişi için kabul edilebilecek bir husus diğeri için kötü, ahlak dışı olabilmektedir. Dolayısıyla kişilerin kendilerini ve ailelerini korumak için yapabilecekleri şey bu tip web sitelerinin açılmasını engelleyen bir filtre programı kullanmalarıdır. Kanunkoyucu internet sağlayıcılarına bu tip filtrelerin alınıp kullanılması konusunda kılavuzluk etmesi zorunluluğu getirebilir ki Dünya’daki demokratik sistemlerde de uygulama bu şekildedir.

Yoksa genel olarak devletin kişinin özel alanına direk müdahelede bulunup onun için neyin iyi, neyin doğru, neyin sakıncalı, neyin faydalı olduğuna karar vermesi gibi bir tavır içine girmesi kuşkusuz ki insan hakları ve özgürlükler bağlamında kayda değer bir gerilemeye neden olacaktır.

Getirilmesi düşünülen internet paketi sistemi de uygun bir yaklaşım değildir. Çünkü vatandaşlarda kişisel verilerinin korunmadığı yönünde oluşan intiba nedeniyle kişiler serbest paket seçeneğini tercih etmesi halinde mimleneceği gibi bir fikirle kendisi üzerinde aile paketini tercih etmesi yönünde baskı altında hissedebilir ki ayrıca yukarıda bahsedildiği gibi demokratik ülkelerdeki uygulama kişinin arzu etmesi halinde kendisinin filtreleme yapması yönündedir.

Sonuç olarak internete erişimin de özgürlüğü kısıtlayan istisnai bir tedbir olduğu dikkate alınarak bu kararı vermeye yetkili organlar buna imkân tanıyan yasayı ve kamu yararını tartarak suçun şarlarının oluşup oluşmadığı konusunda tam bir değerlendirme yaparak karar vermelidirler.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz