May 2, 2019
2937 Görüntüleme

Doktor Hatası, Bilirkişi Raporunda Uzman Olması

Yazan
banner

Kontrolde ödem tespit edilen hastanın ameliyat sonrası komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olup olmadığının değerlendirilmediği, bilirkişi kurulunda sadece bir ortopedi uzmanının bulunduğu görülmektedir. İdare Mahkemesince de davacı tarafın itirazları karşılanmadan ve itiraz edilen konulara dair herhangi bir araştırma yapılmaksızın eksik nitelikteki Adli Tıp raporuna dayanılarak karar verildiği görülmektedir.

Tüm bu unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın çözümünde hükme esas alınan Adli Tıp raporunun yukarda sayılan kriterleri karşılamadığı açık olup, öncelikle İdare Mahkemesince R.Y.’ın tüm sağlık kayıtları SGK dahil olmak üzere ilgili kurumlardan temin edilerek, yukarda sıralanan kriterlere uygun olarak teşekkül ettirilecek birden fazla ortopedi uzmanının yer alacağı Adli Tıp Üst Kurulundan yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi gerekmektedir.

DANIŞTAY
15. DAİRE
E. 2013/10821
K. 2018/4516
T. 7.5.2018
• MADDİ MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ ( Tedavi Sonucu Davacının Vücudunda Oluştuğu İleri Sürülen Kalıcı Sakatlık Sebebiyle – Adli Tıp Raporunda İdarenin Savunması ve Müdahil Beyanları Üzerinden Değerlendirme Yapıldığının Anlaşıldığı/Hastanın Tüm Sağlık Kayıtları SGK ve İlgili Kurumlardan Temin Edilerek Birden Fazla Ortopedi Uzmanının Yer Alacağı Adli Tıp Üst Kurulundan Yeni Rapor Alınarak Sonuca Gidilmesi Gerektiği )
• ADLİ TIP RAPORU ( Kontrole Gelinip Gelinmediğine Dair SGK veya Hastane Kayıtları Sunulmadığı Halde İdarenin Beyanlarının Doğruluğu Üzerinden Sonuca Varıldığı – Ameliyat Sonrası Yapılan Kontrolde Ödem Tespit Edilen Hastanın Komplikasyon Yönetiminin Tıp Kurallarına Uygun Olup Olmadığının Değerlendirilmediği/İtiraz Edilen Konular Araştırılmadan Eksik Rapora Dayanılarak Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )
• TIBBİ BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Adli Tıp Kurullarında İlgili Branştan Tek Bir Uzmanın Katılımının Rapor Düzenlemek İçin Yetersiz Olduğu – Raporun Suçlanan Doktorun İddia Edilen Zarardan Sorumlu Tutulup Tutulmayacağına Cevap Vermesi Gerektiği/Güvenilir ve İkna Edici Olması İçin Raporun Dava Konusuyla Örtüşüp Tarafların Argümanlarına Cevap Vermesi Gerektiği )
• EKSİK İNCELEME ( Bilirkişi Raporunun Hastanın Teşhisi ve Takibine Dair Bilimsel Unsurları ve Kabul Edilen Tedavi Stratejisinin Uygunluğunu Değerlendirmesi Gerektiği – Yalnızca İdarenin veya Doktorun İfadelerine Dayanan Soyut ve Gerekçelendirilmeyen İddialar İçeren Raporun Güvenilir Olmadığı/Kriterlere Uygun Teşekkül Ettirilecek Birden Fazla Ortopedi Uzmanının Yer Alacağı Adli Tıp Üst Kurulundan Yeni Bir Rapor Alınarak Hüküm Kurulması Gerektiği )
2577/m.2
ÖZET : Dava, hastanede yapılan tedavi sonucu vücudunda oluştuğu ileri sürülen kalıcı sakatlık sebebiyle maddi ve manevi tazminatın davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemine ilişkindir.

Adli tıp raporunda, idarenin savunmasında ve müdahillerin beyanında yer alan değerlendirmeler üzerinden karara varıldığı, kontrole gelinip gelinmediğine dair SGK veya Hastane kayıtları sunulmadığı halde, idarenin beyanlarının doğruluğu üzerinden sonuca varıldığı, ameliyat sonrası yapılan kontrolde ödem tespit edilen hastanın ameliyat sonrası komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olup olmadığının değerlendirilmediği, bilirkişi kurulunda sadece bir ortopedi uzmanının bulunduğu görülmekle; itiraz edilen konulara dair araştırma yapılmaksızın eksik nitelikteki rapora dayanılarak karar verildiği anlaşıldığından;

Hükme esas alınan Adli Tıp raporunun gerekli kriterleri karşılamadığı açık olup, öncelikle İdare Mahkemesince hastanın tüm sağlık kayıtları SGK dahil olmak üzere ilgili kurumlardan temin edilerek, AİHM tarafından belirtilen kriterlere uygun olarak teşekkül ettirilecek birden fazla ortopedi uzmanının yer alacağı Adli Tıp Üst Kurulundan yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi gereğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.

İstemin Özeti : İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 29/03/2013 tarih ve E:2010/1033; K:2013/477 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Tetkik Hakimi Düşüncesi :Uyuşmazlığın Aydoğdu – Türkiye başvurusunda AİHM tarafından Yargıtay kararlarına atıfla belirlenen ilkelere göre oluşturulacak yeni bir bilirkişi marifetiyle çözülmesi gerekmektedir. Eksik incelemeye dayalı mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacılardan R.Y.’ın Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan tedavi sonucu vücudunda oluştuğu ileri sürülen kalıcı sakatlık sebebiyle kendisi için 250.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi, annesi için 50.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 400.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı idareden tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 05.11.2012 gün ve 12174 Sayılı raporunda yer alan; 14.02.2006 tarihinde sol dirseğindeki kırık sebebiyle Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvuran davacının yapılan ameliyat sonrası atel takılarak taburcu edildiği, 28.02.2006 tarihinde kontrole geldiğinde atelin açıldığı ve ertesi günü kontrole gelmesinin önerildiği, ancak hastanın 4 ay sonra kontrole geldiği, kompartman sendromu sonunda oluşan iskemik ataklara bağlı olarak parmaklarda kontraktür ve hareket kısıtlılığı tespit edildiği ve fizik tedaviye gönderildiği, hastanın fizik tedavi programına uymadığı ve tedaviyi tamamlamadığı, çocuk humerus suprakondiler kırık sonrası gelişen kompartman sendromunun literatürde belirtilmiş oranda gelişebilen bir komplikasyon olduğu, sebebin çoğunlukla kırığın doğasından kaynaklandığı, hastanın kontrolü sırasında ekstremitenin ödemli olarak görülmesi üzerine sık ve yakın takibi için kontrole çağrılmasına rağmen hasta sahiplerinin buna icabet etmediği, tablonun tam olarak ortaya çıkmasından sonra ise sekel tedavinin yapılabilmesi için gerekli tıbbi desteğin verildiği, olayda tıbbi ve idari hizmet kusuru bulunmadığı görüş ve kanaati üzerine davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

2002 doğumlu R.Y., 14.02.2006 tarihinde sol humerus suprakoniler kırık teşhisi ile Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesine yatırılmış, ameliyatı planlanmış ve skopi altında kapalı reduksiyon sonu iki K.teli tesbiti sonu alçı atel yapılmış, 16.02.2006 tarihinde genel durum iyi ateş yok denilerek taburcu edilmiştir.

28.02.2006 tarihinde kontrole gelmiş ve atel alçının açılarak önkolu ve elde hafif ödem olduğu tespit edilmiş önerilerde bulunularak ertesi gün kontrole gelmesi önerilmiştir.

Davalı idarenin savunmasında ve müdahillerin beyanlarında, R.Y. ertesi gün kontrole gelmediği, Haziran 2006’da Çocuk Ortopedi Polikliniği kontrolünde dirseğin iç kısmından geçen ulnar sinirde zaafiyet saptandığı, bu durumun erken ameliyat sonrası dönemde yeterli kooperasyon kurulamadığından ve hasta 10. gün kontrolü hariç ara dönemde başka kontrole getirilmediğinden saptanamadığı belirtilmiş, fakat bu konuya dair herhangi bir belge ibraz edilmemiştir. Davacılar tarafından ise tüm kontrollere icabet edildiği iddia edilmiştir.

R.Y., 04.09.2006 tarihinde hareket kısıtlılığı sebebiyle Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurmuş, Hastanede el cerrahisi kliniği bulunmadığından başka hastane ile iletişim kurularak yatışı ve takibi Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesinde yapılmak üzere Cerrahi Ortopedi Hastanesine konsültasyona gönderilmiş, 05.09.2006 tarihinde sol üst ekstermite Volkman İskemik kontraktürü teşhisi ile burada ameliyat edilmiştir.

Ege Üniveritesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatolji Kliniğinde yapılan muayenesinde; sol ön kol volar yüzde dirseğe uzanan yaklaşık 20 cm’lik insizyon skarının mevcut olduğu, sol dirsek, el bileği ve parmaklarında değişen oranlarda hareket kısıtlılığı olduğu tespit edilmiştir.

Aydoğdu – Türkiye başvurusunda AİHM, Adli Tıp Kurullarında ilgili branştan yalnız bir kişinin bulunmasını eleştiri konusu yaparak, uyuşmazlıkların çözümünde tarafların tüm iddia ve itirazlarını karşılayacak yetkinlikte bir bilirkişi heyeti kurulmaması ve bu heyetin tıbbi hataya dair yapacakları değerlendirmelere esas kriterler Yargıtay kararlarına atıfla şu şekilde sıralanmıştır ( Başvuru No. 40448/06, 30.08.2016 ):

– Davaya dair alanda tek bir uzmanın katılımı, tıbbi bilirkişi raporunu düzenlemek için yetersizdir; üniversiteler arasından, güçlü bir akademik kariyere sahip, belirli bir alanda uzmanlaşmış olan kişileri görevlendirmek gerekmektedir .

– Bir tıbbi bilirkişi incelemesi, suçlanan doktorun iddia edilen zarardan sorumlu tutulup tutulmayacağı hususuna cevap vermediği takdirde yetersizdir .

– Güvenilir ve ikna edici olması için, bir bilirkişi raporu, davanın konusuyla örtüşmeli, olayları aydınlatmaya çalışmalı ve tarafların argümanlarına cevap vermelidir.

– Tıbbi bilirkişi incelemesi, hastanın teşhisi ve takibine dair bilimsel unsurları ve özellikle, bu durumda kabul edilen tedavi stratejisinin uygunluğunu değerlendirmelidir.

-Tedavinin komplikasyonların neler olduğunu, diğer tedavi yöntemlerinin bulunup bulunmadığını ya da daha iyi donanımlı bir hastanede nelerin yaşandığını açıklamaksızın, soyut bir şekilde, bir komplikasyonun mevcut olduğu sonucuna varan yetersiz bir rapordan hareketle bir hüküm kurulamamalıdır.

– Yalnızca suçlanan idarenin veya doktorun ifadelerine dayanan ve soyut, gerekçelendirilmeyen ve desteklenmeyen iddialar içeren bir rapor güvenilir değildir.

– İhtilaf konusu ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu ve doktora veya idareye herhangi bir hatanın atfedilemeyeceği sonucuna varmak için tıbbi bir hata yapılmış olabileceğini belirten unsurları dikkate almayan bir bilirkişi raporu güvenilir değildir.

Uyuşmazlığa dair Adli Tıp raporunda, idarenin savunmasında ve müdahillerin beyanında yer alan değerlendirmeler üzerinden karara varıldığı, kontrole gelinip gelinmediğine dair Sosyal Güvenlik Kurumu veya Hastane kayıtları sunulmadığı halde, idarenin beyanlarının doğruluğu üzerinden sonuca varıldığı, ameliyat sonrası 28.02.2006 tarihinde yapılan kontrolde ödem tespit edilen hastanın ameliyat sonrası komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olup olmadığının değerlendirilmediği, bilirkişi kurulunda sadece bir ortopedi uzmanının bulunduğu görülmektedir. İdare Mahkemesince de davacı tarafın itirazları karşılanmadan ve itiraz edilen konulara dair herhangi bir araştırma yapılmaksızın eksik nitelikteki Adli Tıp raporuna dayanılarak karar verildiği görülmektedir.

Tüm bu unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın çözümünde hükme esas alınan Adli Tıp raporunun yukarda sayılan kriterleri karşılamadığı açık olup, öncelikle İdare Mahkemesince R.Y.’ın tüm sağlık kayıtları SGK dahil olmak üzere ilgili kurumlardan temin edilerek, yukarda sıralanan kriterlere uygun olarak teşekkül ettirilecek birden fazla ortopedi uzmanının yer alacağı Adli Tıp Üst Kurulundan yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 29/03/2013 tarih ve E:2010/1033; K:2013/477 Sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun’un 18.06.2014 gün ve 6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz