Oca 13, 2023
220 Görüntüleme

ATAKULE: Mimari Eserde Değişikliği Önleme ve Mülkiyet Hakkı Çatışması

Yazan
banner

Dosyada mevcut ilk bilirkişi raporunda söz konusu yapıda değişiklik yapılması gerektiği kabul edilmekle birlikte tek yöntemin yıkım olmadığı açıklanmış ise de bu durumlarda başka veya aynı masrafa mal olacak, mimarı daha az etkileyecek değiştirme ihtimallerinin bulunup bulunmadığının araştırılmasına gerek olmayıp, sadece tadilatı yapan bina malikinin bu yöndeki tercihinin eser sahibi olan mimar tarafından beklenebilir yahut öngörülebilir bir çözüm olup olmadığı değerlendirileceğinden ve somut olayda da gerek yapının ticari değerini yitirmesi gerekse de deprem, otopark, yangın, ısı yalıtımı, enerji verimliliği konularındaki standart ve yönetmeliklere aykırı hale gelmesi karşısında yapının yıkılarak yeniden yapılmasının beklenebilir yahut öngörülebilir bir çözümdür.


Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7284 E. , 2022/4684 K.

Davacı vekili, mimarı müvekkili olan Atakule Çarşı Projesi’nin 13 Ekim 1989 tarihinde Ankara’nın simgesi haline gelmiş bir mimari Güzel Sanat Eseri niteliğine büründüğünü ve Türkiye’nin ikinci projesi olduğunu, müvekkilinin izni alınmadan, bir bütün olarak mimari eser niteliği ihtiva eden ve güzel sanat eseri olan Atakule Çarşı’nın davalı tarafından, alçak kütlesinin ortadan kaldırılması suretiyle bütünlüğünün bozulduğunu ve bu surette müvekkilinin manevi haklarına tecavüz edildiğini ileri sürerek eser üzerindeki tecavüzün ref’ine ve eserin eski hale iadesine, ihlal edilen manevi haklarına karşılık 1.500.000,00 TL’nın olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Atakule Alışveriş Merkezi projesinin 1986 yılında hayata geçirilmeye başlandığını, inşa edilen yapının 13 Ekim 1989 tarihinde açılarak kullanılmaya başlandığını, uzun yıllar geçmesinin ardından davacının müvekkili şirkete bir teklif mektubu göndererek proje müellifliğinden doğan tüm haklarının bedeli karşılığında müvekkiline devrini teklif ettiğini, taraflar arasında 30.06.2004 tarihli Eser Fikri Haklar Satış Sözleşmesi’nin imzalandığını, Ankara’da bulunan diğer alışveriş merkezleriyle rekabet edemeyen ve fenni yönetmeliklere uygun olmayan Atakule Alışveriş Merkezinde birtakım değişikliklerin yapılmasının zorunluluk haline geldiğini, bu nedenle kule kısmı yerinde kalmak kaydıyla alçak kütlenin yıkılarak yerine günün koşullarına uygun bir alışveriş merkezi yapılmasına karar verildiğini, müvekkili şirketin davacının manevi haklarına tecavüz niteliğinde hukuka aykırı bir eyleminden bahsedilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davacıya ait Atakule AVM projesinin FSEK md. 2 kapsamında “ilim ve edebiyat eseri” olduğu, projenin uygulanması sonucu ortaya çıkan yapının FSEK md. 4 kapsamında “güzel sanat eseri” niteliğinin yalnızca kule kısmına hasredilebileceği, alçak kütlenin “eser” niteliğinin bulunmadığı, eser niteliği olmayan yapılarda yapılan değişikliklerin FSEK kapsamında korunmadığı, bir an için yapının bir bütün olarak “güzel sanat eseri” olduğu farzedilse dahi; eser sahibi davacının tüm mali ve manevi haklarını bedel mukabili devretmeyi yazılı olarak teklif etmesi üzerine 30.06.2004 tarihli sözleşmenin imzalanması ve tarafların eylemli olarak sözleşmeye uymalarından hareketle, anılan sözleşmenin manevi hakları kullanma yetkisinin devrini kapsar şekilde geçerli bir sözleşme olarak yorumlanmasının mümkün olduğu, TMK m. 683/1 ile malikin tasarruf yetkisinin düzenlendiği, burada mülkiyet hakkı ile eserden kaynaklanan hakların çatıştığı, çatışan menfaatlerin dengelenmesi bakımından değişen ve yenilenen standartlar ile malzemenin, tekniğin, yapının bulunduğu mahallin ve yapının kullanım amacının göz önünde bulundurulması gerektiği, 30.06.2004 tarihli sözleşmenin 15. kısmında düzenlenen “eser maliki bu sözleşme ile eser üzerinde tasarrufta bulunma hakkını elde etmiştir” ifadesinin malikin TMK’dan kaynaklanan mülkiyet hakkına ek başkaca tasarruf yetkilerini işaret ettiğinin kaçınılmaz olduğu, herhangi bir manevi hak ihlalinden söz edilemeyeceği, bu kapsamda tecavüzün refi ve eski halin iadesi taleplerinin de yerinde olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu yapının son yıllarda Ankara’da artan alışveriş merkezleri ile rekabet edemez hale geldiği, sonradan çıkan fenni yönetmeliklere uygun olmadığı, 2009 yılında 189 adet bağımsız bölümden 40 tanesinin boş olduğu, 2010 yılında bu sayının 52’ye çıktığı, 2011 yılında ise 15 mağaza hariç diğer tüm mağazaların kiracılar tarafından boşaltıldığı, buna göre dava tarihinden yaklaşık 26 yıl önce hizmete açılan Atakule Alışveriş Merkezinin giderek işlevini yitirdiği, eski kimliğine kavuşturularak yeniden cazibe merkezi haline getirilmesi ve deprem, otopark, yangın ısı yalıtımı, enerji verimliliği konularındaki yönetmeliklere ve standartlara uygunluğunun sağlanması gerektiğinin dosya kapsamından anlaşıldığı, bir bütün olarak FSEK m. 4/3. anlamında güzel sanat eseri olan dava konusu alışveriş merkezinin fonksiyonelliğini yitirdiği, inşa sırasında öngörülen ihtiyaçlara cevap vermediği, yapı sahibinin, yapının ekonomik biçimde değerlendirilmesi için yapıda değişiklik yapmasının mümkün olduğu, bunun eser sahibinin iznine tabi bulunmadığı, çünkü eserde değişiklik yapılmasının ekonomik zorunluluk arz ettiği, aksi halde giderek boşalan alışveriş merkezinin tamamen atıl hale geleceği ve ekonomik değerini yitireceği, buna katlanılmasının yapı sahibinden beklenemeyeceği gibi Anayasa ve Türk Medeni Kanunu ile koruma altına alınan mülkiyet hakkını ihlal edeceği, davalı yapı sahibinin de açıklanan zorunluluk nedeniyle yapının çarşı kısmını yıkarak yeniden inşa etmeye başladığı, yapının bilinen kule kısmına ise dokunmadığı, bu durumun da davalının iyi niyetini gösterdiği, sonuç olarak davalının yaptığı değişikliğin keyfilik taşımadığı gibi iyiniyetli bir girişim olduğu, yapılacak değişikliğin, eser sahibi olan davacının şeref ve itibarını zedelediğinin de iddia ve ispat edilmediği, dava konusu davalı eylemlerinin, davacı eser sahibinin manevi haklarından olan eserde değişiklik yapılmasını menetmek hakkını ihlal etmediği kanaatine varıldığı ve bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği, her ne kadar dosyada mevcut ilk bilirkişi raporunda söz konusu yapıda değişiklik yapılması gerektiği kabul edilmekle birlikte tek yöntemin yıkım olmadığı açıklanmış ise de bu durumlarda başka veya aynı masrafa mal olacak, mimarı daha az etkileyecek değiştirme ihtimallerinin bulunup bulunmadığının araştırılmasına gerek olmayıp, sadece tadilatı yapan bina malikinin bu yöndeki tercihinin eser sahibi olan mimar tarafından beklenebilir yahut öngörülebilir bir çözüm olup olmadığı değerlendirileceğinden ve somut olayda da gerek yapının ticari değerini yitirmesi gerekse de deprem, otopark, yangın, ısı yalıtımı, enerji verimliliği konularındaki standart ve yönetmeliklere aykırı hale gelmesi karşısında yapının yıkılarak yeniden yapılmasının beklenebilir yahut öngörülebilir bir çözüm olduğu değerlendirildiğinden, ilk bilirkişi raporundaki bu görüşe itibar edilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince gerekçe yönünden kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.


İç Mimari Projenin İzinsiz Kullanılması; Çoğaltma Hakkının İhlali

İmar Değişikliği Nedeniyle Mimari Projede Köklü Değişiklik Yapma Zorunluluğu 5726

Eser Niteliğindeki Mimari Proje Varken Aynı Parsele Başka Mimar Proje Yapamaz 4626

Mimari Projenin İzinsiz Çoğaltılması 10702

Mimari Projelerin ve Eserlerin FSEK Hükümleriyle Korunması

https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2020/01/S.Ertas1_.pdf


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz