Eki 27, 2022
165 Görüntüleme

Eserde Koruma Süresinde 50 yıl 70 yıl değerlendirmesi AYM Kararı

Yazan
banner

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun  4. maddesinde değişiklik yapan 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce alenileştirilen eserlere ilişkin mali hakları açıkça ortadan kaldıran bir hüküm bulunmadığından Mehmet Âkif Ersoy’un mirasçılarının haklarının canlandığından hareketle başvurucunun haklarının sona erdiği sonucuna ulaşılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşan bir yorum değildir.

Kuşkusuz kanunlarda başvurucunun hakkını ortadan kaldıran açık bir düzenlemenin bulunması hâlinde bunun başvurucu ile kitabevinin menfaatleri arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi temin edip etmediğinin de incelenmesi gerekir.

Ancak uyuşmazlığa uygulanan hukuk kurallarının öngörülebilirlik kriterini sağlamaması başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği sonucuna ulaşılması için yeterli görülmüştür.


Anayasa Mahkemesi 14/9/2022 tarihinde, Şaban Kurt (B. No: 2018/25857) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan “Mehmet Akif Ersoy ve Safahat-Tam Metin ve Safahat Dışında Kalmış 54 Şiir” isimli eserin basım, çoğaltım ve dağıtım haklarını 99 yıl süreyle 4/1/1997 tarihinde devralmış ve bu tarihten sonra söz konusu eseri yayımlamaya başlamıştır.

Mirasçılarıyla akdettiği sözleşmeye bağlı olarak Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerinin işlendiği “Safahat” isimli eserin mali haklarını 1943 yılından beri elinde bulunduran kitabevi, başvurucunun yayımlamış olduğu eserle mali haklarını ihlal ettiğini ileri sürerek 6/4/2006 tarihinde başvurucu aleyhine tazminat davası açmıştır.

Mahkeme 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 1/1/1952 tarihinde yürürlüğe giren geçici 2. maddesi hükmünü olayda uygulanabilir bulmuş ve buna dayanarak 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği dönemde yayımlanma süreci tamamlanmış işleme eserlerin korumanın tekrar başladığı dönemde yeniden yayımlanması hâlinde mali hakların sahibinden izin alınması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

Mahkeme, Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin mali haklarını mirasçılarından devralan kitabevinden izin alınmamış olması nedeniyle söz konusu eserin yayımlanmasının ve satışa sunulmasının kanuna aykırı olduğu kanaatine varmış; başvurucu aleyhine 25.000 TL maddi tazminata hükmetmiştir. Başvurucu, bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Yargıtay, hükmü yargılama giderleri yönünden düzelterek onamış; karar düzeltme istemini ise reddetmiştir.

Başvurucu, işleme eserinin yayımının hukuka aykırı kabul edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olaydaki temel mesele 1987 yılında yürürlükte bulunan mevzuata uygun olarak 50 yıllık koruma süresinin dolmasından sonra Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan eserin koruma süresinin 12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la 70 yıla çıkarılması sebebiyle eserin kanuna aykırı hâle gelip gelmeyeceğidir.

Öncelikle 1/1/1952 tarihinde yürürlüğe giren 5846 sayılı Kanun’dan önceki dönemde oluşmuş müktesep haklara ilişkin hüküm içeren geçici 2. maddenin 12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik yönünden uygulanmasının makul olmadığı belirtilmelidir.

Geçici hükümler, kanuni değişikliklerden önceki mevzuata göre oluşan hukuki durumların yeni düzenleme karşısındaki konumunu düzenler. Bu nedenle geçici hükümler ancak öngörüldüğü geçiş dönemiyle sınırlı bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda 5846 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/1/1952 yılından önceki dönemde oluşmuş olan kazanılmış hakların durumunun düzenlenmesi amacıyla ihdas edilen geçici 2. maddenin uygulama alanının 1/1/1952 yılından önceki olaylarla sınırlı olduğu açıktır. Dolayısıyla mahkemenin bu tarihten sonra yayımlanmış söz konusu işleme eserin 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamına girip girmediğini geçici 2. maddeyi uygulayarak çözümlemesi öngörülebilir olmayan bir yorumdur.

4110 sayılı Kanun’da, söz konusu Kanun’un yürürlüğe girmesinden önceki dönemde oluşturulmuş işleme eserlerle ilgili bir geçiş hükmü öngörülmediğinden eserin 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamına girip girmediği meselesinin genel hükümlere göre ve hukuk devleti ilkesi ışığında çözümlenmesi gerekir.

Başvurucunun mali haklarını devraldığı ve Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin işlendiği söz konusu eser 1987 yılında oluşturulmuş ve anılan tarihten itibaren umuma arz edilmiştir. Dolayısıyla ihtilaf konusu eser 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12/6/1995 tarihinden önce hukuka uygun olarak alenileşmiştir. Bu durumda söz konusu eserin 5846 sayılı Kanun’da düzenlenen hakların koruması kapsamına girdiği ve 5846 sayılı Kanun’daki mali hakların eser sahibi veya bunları devralan kişi yönünden mülk hâline geldiği açıktır.

Sonradan yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin bir sonucu olarak Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin koruma süresi 1/1/2007 tarihine kadar uzamış ise de bu durum Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan eserleri 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamı dışına kendiliğinden çıkarmamaktadır.

4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce alenileştirilen eserlere ilişkin mali hakları açıkça ortadan kaldıran bir hüküm bulunmadığından Mehmet Âkif Ersoy’un mirasçılarının haklarının canlandığından hareketle başvurucunun haklarının sona erdiği sonucuna ulaşılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşan bir yorum değildir. Bu durumda uyuşmazlıkta uygulanan hukuk kurallarının hukuk devleti ilkesi ışığında ve öngörülebilirlik ilkesi gözetilerek yorumlandığı sonucuna ulaşılamayacaktır.

Kuşkusuz kanunlarda başvurucunun hakkını ortadan kaldıran açık bir düzenlemenin bulunması hâlinde bunun başvurucu ile kitabevinin menfaatleri arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi temin edip etmediğinin de incelenmesi gerekir. Ancak uyuşmazlığa uygulanan hukuk kurallarının öngörülebilirlik kriterini sağlamaması başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği sonucuna ulaşılması için yeterli görülmüştür.

Bu durumda söz konusu eseri yayımlaması ve satışa sunması nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlaline yol açmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.


 


2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz