Şub 2, 2023
173 Görüntüleme

Sessiz Kalanın Da Kötü Niyetli olması MK m. 2’nin istisnası mı? 1133

Yazan
banner

Uzun yılar piyasada birlikte var olduktan sonra davacı-karşı davalı tescillerinin kötü niyet oluşturduğunun iddia edilemeyeceği, tesciller kötü niyet oluşturmuş olsa bile bu kadar uzun süre sonra huzurdaki davanın açılmasının MK 2 gereğince kabul edilemeyeceği…

Bilirkişi raporları ile uzman görüşleri arasındaki çelişkinin giderilmesi için bilirkişi raporu alınmasına karar verilmişken bundan dönülmesinin hukuki değerlendirmenin Hakimde olduğu ve ayrıca dosyadaki akademisyenlerden alınan raporlar ve raporlara itirazlar dikkate alındığında yeni bir rapor alınmasının yargılamayı sürünceme bırakacağı….


İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 44. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1133
KARAR NO: 2022/1126

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 08/05/2018
NUMARASI: 2015/62 E. – 2018/124 K.

  • Tarafların 1991 yılında yaptıkları ortak marka kullanım sözleşmesinin davanın açıldığı 2015 yılına kadar devam ettiği,
  • bu tarihe kadar taraflar arasında hiçbir hukuki ihtilafın yaşanmadığı,
  • dolayısıyla taraf şirketler arasında bir arada var olma sözleşmesinin olduğu, coexistence kavramının uygulanması gerektiği,
  • ayrıca tarafların bu kadar uzun süre ihtilaf yaşamayarak markalan birlikte kullanmalarına, piyasada aynı tüketici gurubuna hitap etmelerine ve piyasada kardeş şirketler olarak anılmalarına,
  • bu kanının oluşmasına sessiz kalarak izin vermelerinin ardından, hükümsüzlük davasının açılmasının hakkın kötüye kullanılması sayılacağı anlaşılmakla asıl davanın ve aynı talepli karşı davanın,
  • markaların birlikte oluşturulduğu kanaati ile gerçek hak sahipliği talebinin reddinin gerektiği,
  • yine belirtilen gerekçeler ile uzun yılar piyasada birlikte var olduktan sonra davacı-karşı davalı tescillerinin kötü niyet oluşturduğunun iddia edilemeyeceği,
  • tesciller kötü niyet oluşturmuş olsa bile bu kadar uzun süre sonra huzurdaki davanın açılmasının MK 2 gereğince kabul edilemeyeceği,
  • son olarak davalı-karşı davacı tarafından talep edilen portföy tazminatı talebinin şartlarının oluşmadığı, zira müşteri kitlesinin 1996 yılından itibaren aynı marka ile aynı alanda faaliyet gösteren taraf şirketleri tarafından birlikte oluşturulduğu,
  • ayrıca davalı(karşı davacının) tescilli markaları, … ibareli ticaret unvanı ile faaliyetine devam ettirdiği düşünüldüğünde karşı tarafa devredilen bir müşteri kitlesinin de bulunmadığı,

gerekçeleriyle karşı davanın reddine dair kararının dosya kapsamına uygun olduğu, her iki taraf vekilinin bu yöndeki istinaf taleplerinin reddi gerektiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan davacı vekilince dosyanın, yeni bir bilirkişiye gitme taleplerinin kabul edilerek mahkemece oluşturulan yeni bir bilirkişi heyetine gönderilmesi ara kararına rağmen, bu ara karardan dönülmesinin adil yargılanma ilkesinin ihlali olduğu itirazına gelince, mahkemece, dosyadaki taraflarca alınan uzman görüşleri ile alınan bilirkişi heyet raporunun birlikte değerlendirilmesi amacıyla her ne kadar bilirkişi heyeti oluşturulmaya çalışılmışsa da tarafların itirazları sonucu yargılamanın sürüncemede kaldığı, dosyaya sunulan uzman görüşlerinin akademisyenlerden oluştuğu ve dosyada mahkememizce alınan bir kök ve bir ek raporun bulunduğu, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu uyarınca hukukçu bilirkişinin seçiminin yasaklandığı, 2018 yılı bilirkişi listesinde de hukukçu bilirkişilerin listeye alınmadığı, gelinen bu aşamada dosyada yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek kalmadığı, hukuki değerlendirmenin mahkemece yapılabileceği göz önüne alınarak mahkemenin 19/07/2017 tarihli bilirkişi seçimine yönelik ara kararından ve daha sonraki bilirkişi değişikliğine ilişkin ara kararından rücu edilerek dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edilmemesine ilişkin 22.01.2018 tarihli ara kararında herhangi bir hukuka uygunsuzluk bulunmadığı, dosyadaki bilirkişi raporları ile taraflarca sunulan mütalaaların uyuşmazlığı gidermeye yeterli içeriği sahip oldukları, hukuki nitelendirmenin hakimce yapılacağı, bu nedenle bu istinaf sebebinin yerinde olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, her iki taraf vekillerinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.


Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı 456

Sessiz Kalma, Markanın Piyasada Kullanılması Şartı

MESA Kararı; Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı

Markanın Gençleştirilmesi Kavramı, Versiyon Markalar Açısından Sessiz Kalma

Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı Hususunda Seçilmiş Yargıtay Kararları

Marka Kötü Niyetin Bölünmezliği 1360

Marka Tescili Kötü Niyet Hair World 356

Kötü Niyetli Marka Tescil Başvurusu veya Marka Tescili

Marka Tescilinde Kötü Niyet: MESSİNA Kararı

Önceki Markanın Başlangıçtaki Ayırt Ediciliği Kötü Niyet Değerlendirmesi

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/199305

https://blog.lexpera.com.tr/marka-hukukunda-sessiz-kalma-yoluyla-hak-kaybinin-smk-m-25-6-uygulama-alani/

Yazı Kategorileri:
Marka

2003 yılından itibaren Barolar Birliği’ne bağlı olarak çalışan Avukat Emre Kurt, kariyerine ticaret hukuku alanında başlamış Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku ve Marka, Patent, Faydalı Model, Telif Hakları yan genel adıyla Fikri Mülkiyet Hukuku alanında uzmanlaşmıştır. Londra Üniversitesi’ndeki ihtisasın ardından Av. Emre KURT özellikle marka, patent ve haksız rekabet hakları konusunda yoğun olarak çalışmaktadır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yorum Yaz